“Türban bir simgedir” diyenler haklı… Türban, Türkiye’nin normalleşmesinin simgesi. Türbanın serbestleşmesi yönünde atılan her adım, Türkiye’nin normalleşme sürecinde aldığı yola tekabül ediyor.
Bunun böyle olduğunu bugün bir kere daha gördük.
14 yıl önce aynı Meclis’te bir kadın milletvekili başı örtülü olduğu için yaka paça dışarı atılırken o Meclis’in sıralarında oturan milletvekillerinden birkaçı dışında kimsenin sesi çıkmamış, kılı kıpırdamamıştı.
Bugünse bambaşka bir tablo vardı Meclis’te. Kavga dövüş yoktu; masa kapaklarına vurulmadı. “Dışarı dışarı” diye tempo tutulmadı. Meclis, bir bütün olarak türbanlı milletvekillerini bağrına bastı; içine aldı ve hoş geldin dedi. Ve böylece, başörtüsü serbestisinin önündeki son barikat da yıkılmış; Türkiye normalleşme yönünde bir adım daha atmış oldu. Bu adımla birlikte, 5 Aralık 1934 yılında kadınlara tanınan milletvekili seçilme hakkı, 79 yıl sonra işlerliği olan eksiksiz bir hakka dönüştü. Kağıt üzerinde bir hak olmaktan çıktı, reel bir hak halini aldı.
İşte, 14 yıl arayla ortaya çıkan bu iki tablo arasındaki fark, Türkiye’nin 14 yılda aldığı yolun tablosudur. Eski Türkiye’ye ait siyasi kültür, gelenek ve teamüller silikleşirken, yeni bir siyasi kültürün yükselişinin, yeni bir geleneğin inşasının resmidir.
CHP’de sağduyu hakim oldu
Aslında dün başörtülü milletvekillerinin Meclis’e girmesi, CHP’den başka hiçbir siyasi parti için sorun niteliği taşımıyordu. Konu, Meclis için değil ama CHP’nin geleceği için önemli bir sınavdı.
CHP başörtülü milletvekillerinin Meclis’e girişiyle ilgili epey bir zikzak yaşadı. Önce, Kılıçdaroğlu’nun “Kimsenin kıyafetini sorun etmeyiz” açıklaması, ardından Faruk Loğoğlu’nun“Müsaade etmeyiz” tutumu, “CHP’nin tavrı 1999’da Ecevit’in DSP’sinin tavrının gerisinde kalmayacaktır” yönündeki bazı açıklamalar, derken sonunda gördük ki CHP’de sağduyu galebe çaldı. Ana muhalefet partisi, eleştirisini usulen yapılan bazı itirazlarla sınırlı tuttu; başörtülü milletvekillerinin orada bulunuşuna özde bir karşı çıkışta bulunmadı.
Bu tutumun benimsenmesinde, parti içinden birçok önemli ismin, “Eğer CHP Meclis’te başörtüsüne karşı negatif bir tutum benimserse, bunu asla kabul etmeyecekleri; zaten parti tabanının yüzde 80’inin de bu politikayı benimsemeyeceği” yönündeki kararlı çıkışlarının etkili olduğu anlaşılıyor.
Zaten, ötenazi yapmaya niyeti olmayan herhangi bir siyasi parti başka türlü davranamazdı. DSP’nin 1999’daki utanç verici tutumunun bedelini sandıkta ne kadar ağır ödediğini gören hiçbir siyasetçi aynı hatayı tekrarlamayı düşünemezdi.
Bu arada, CHP içindeki üç beş ulusalcı ismin artık tamamen “siyasetin dinozorları” haline geldikleri de iyice açığa çıkmış oldu.
Mağduriyet istismarı
Gelelim dün Meclis’te en çok tekrarlanan suçlamaya:
AK Parti’nin zaten hep mağduriyet istismarı yaptığı; şimdi bu meseleyi gündeme getirmesinin sebebinin de yine yerel seçimlere çeyrek kala mağduriyet istismarı yaparak siyasi güç toplamak olduğu iddiasına…
Bir an için, siyasi partilerin çeşitli mağduriyetleri ortaya koyup bunları giderdikçe güç toplamasının ya da kendisi iktidara geldiğinde bunları gidereceğini vadederek oy toplamasının, siyaset yapmak dediğimiz şeyin esasını oluşturduğunu; bu yapılana “mağduriyet istismarı” adını takmanın da siyasetin doğasını anlamamak olduğunu bir yana bırakalım ve diyelim ki AK Parti yıllardır“mağduriyet istismarı” yapıyor.
İyi de, bu “istismarı” engellemek çok kolaydı ve sizin elinizdeydi. Zira mağduru yaratan sizlerdiniz. Eğer siz mağdur yaratmasaydınız, kimse de bunun istismarını yapamazdı.
Nitekim bu defa öyle oldu.
Meclis, başörtülü milletvekillerini el birliğiyle bağrına bastığı andan itibaren, bu konuda mağduriyet istismarı yapılması imkanı kalmadı; dolayısıyla olay AK Parti için de bir “seçim malzemesi” olmaktan çıktı.
Başka bir diyeceğiniz?
Bu yazı Bugün Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.