Anayasa için başlangıç yapıldı. Yeni anayasada yer alması gereken önemli başlıklardan birisi de ‘eğitim’dir. Bugün eğitim alanında yaşanan sorunların büyük bir kısmı anayasada yer alacak ‘özgürlükçü eğitim’ ile çözülebilir.
İnsan haklarının membaı “özgürlük” değeridir. Muhatabı/öznesi ise şüphesiz insandır. Din, millet, cinsiyet, etnik grup, mezhep, renk vb farklılıklarına bakılmaksızın insanın sadece insan olmasından ötürü sahip olduğu haklar yüzyıllardır dillendirilir. John Locke, kimsenin bir diğer insanın yaşamına, sağlığına, özgürlüğüne ve mülkiyetine zarar veremeyeceğini doğanın temel bir kanunu olarak ifade etmiştir. Diğer taraftan Immanuel Kant’a göre birey, kendi ahlak yasasını özgürce koyup ona göre bir tutum ve tavır geliştirebiliyorsa otonom bir varlıktır. Mustafa Erdoğan’a göre de “özgürlük, en temelde insan türünün bilinçli ve amaçlı olarak eylemde bulunabilme potansiyelini, onun serbestçe seçebilme kapasitesini ifade eder.”
İnsanın doğuştan getirdiği doğal haklar zaten mevcuttu yani bu haklar herhangi bir devlet ya da kurumlar tarafından bahşedilmemiştir. Aksine devletler insanlararası ilişkilerde bu en tabii hakları korumak ve bunları işlevselleştirmek için vardırlar. Diğer taraftan bu hakların saygı gösterilmesi, korunup geliştirilmesi doğrultusunda da uluslararası metinler kaleme alınmış ve en temel insan hakları kavramları demokratik ülkeler tarafından garanti altına alınmıştır. Bu tür metinlerde düşünce ve ifade özgürlükleri, din ve vicdan özgürlüğü, eğitim hakkı, özel mülkiyet, çocuk hakları gibi birçok alanda özgürlükler savunulmuş ve koruma altına alınmıştır.
EĞİTİM HAKKI MI EĞİTİM ÖZGÜRLÜĞÜ MÜ?
Bugün İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 18 ve 19’uncu maddelerinde de ifade edilen gerek düşünce ve ifade özgürlükleri ve gerekse din ve vicdan özgürlüğü gibi en temel insan hakları kavramları hemen hemen tüm ülkelerin özgürlükçüleri tarafından savunulur ve yaygınlaştırılmaya çalışılır. Özgürlükçüler her fırsatta kamu otoritesinin hiçbir gerekçeyle insanın en temel haklarını gasp edemeyeceğini dillendirirler. Çünkü John Stuart Mill’in de ifadesiyle bir fikrin susturulması, fikri susturulan insandan çok insan ırkına, yaşayan nesle olduğu kadar yaşayacak nesillere de zararlı bir girişimdir. Ancak bugün bazı düşünürler özellikle sosyal ve ekonomik hakların -başkalarına külfetler yüklemesi hasabiyle- klasik haklarla birlikte telaffuz edilmesini doğru bulmuyorlar hatta bu türden hakların, insan haklarına dâhil edilmemesi gerektiğini ifade ediyorlar
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 26. maddesi “Herkesin eğitim hakkına sahip olduğu, ilk ve temel eğitim aşamasında eğitimin zorunlu ve parasız” oluşuyla ilgilidir. Ancak bakıldığında eğitimin bugün ekonomik boyutuyla başkalarının sırtına ilave bir yük bindirdiğini artık iktisatçılarda ifade etmektedirler. Diğer taraftan eğitimin tek merkezden yönlendirildiği ve tek söz hakkının devlet olduğu bir ortamda bireye tek tip bir ideoloji enjekte edilmesinin de yolu açılmaktadır. Dolayısıyla resmi ideolojisini eğitim kurumları aracılığıyla sistemli bir şekilde enjekte eden devlete “eğitim hakkı” adı altında destek olmaya çağırmak klasik haklar açısından bakıldığında anlamsızdır.
Eğitim bireysel insan gerçekliği çerçevesinde ele alınması gereken aynı zamanda bir insan hakları meselesidir. Bu bakımdan bugün din ve vicdan özgürlüğü ya da düşünce ve ifade özgürlükleri gibi temel insan hakları kategorilerine “eğitim özgürlüğü” de eklenmelidir. Ve eğitim, eğitim özgürlüğü çerçevesinde ele alınıp değerlendirilmelidir.
ÖZGÜRLÜĞÜN ÖNÜNDEKİ ENGELLER
1982 Anayasası’nın eğitim ve öğretim hakkını tanzim eden 42. maddesi; “Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz” der. Ve” Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez” diyerek de bitirir. Türkiye’deki temel eğitim anlayışının özetlendiği bu maddelere bakıldığında ilk göze çarpan unsur eğitimin tek tip bir ideolojiye mahsus olduğudur. Oysa tek tipçi bir düşünce anlayışı bireyin seçme hürriyetini ortadan kaldıran dolayısıyla bireyi tercihleriyle baş başa bırakmayan bir düşünce biçimidir. Seçme iradesi elinden alınan, tercihlerine, zevklerine, düşüncelerine, inançlarına ve dillerine önem verilmeyen kısacası bireyi teslim alan bir eğitim anlayışında doğal olarak bireyin yaratıcılığı körelecektir. Daha da vahimi çocuklar özgürlük değerinin farkına varamadan yetişkin olacaklardır. Buda ciddi bir insan hakkı ihlalidir ve eğitim özgürlüğünün önünde de bir engel teşkil etmektedir.
Türkiye’de eğitim, standart müfredatı ve yöntemi ile tek merkezden yürütülen bir faaliyettir. Devlet merkezli bir eğitim anlayışında bireyler, ne yazık ki tek tip bir düşünceye bağlı ve bağımlı olarak yetiştirilir. Bu bakımdan eğitim birliğini öngören Tevhidi Tedrisat yasası bugün eğitim özgürlüğü açısından bir sorun olarak değerlendirilmelidir. Ömer Çaha “Modern Dünyada Eğitim Sorunu” adlı makalesinde Tevhidi Tedrisat yasasına göre bir toplumun ihtiyaç hissettiği din adamını, meslek adamını, askerini, sanatçısını, bilim adamını, kültür adamını kısacası tüm alanlarda ihtiyaç duyduğu insan gücünü sadece Milli Eğitimin yetiştirecek olmasını vahim bir durum olarak değerlendirir. Ve bu yasanın sivil toplumu ve demokratik kültürü zedelediğini ifade eder.
EĞİTİMDE MİLİTARİZM SİLİNMELİDİR
Ülkemizde eğitim özgürlüğü kapsamında dile getirilmesi gereken bir başka sorunda, militarist uygulamaların eğitim kurumlarında çocuklara daha küçük yaşlarda verilmek istenmesidir. Örneğin ilköğretim okullarında 76 yıldır çocuklara rahat hazırol komutlarıyla ezberlettirilen andımız adlı metnin gerek içeriği ve gerekse okutma biçimi, nöbetçi öğrenci uygulaması, tektip kıyafet sorunu diğer taraftan “Silahlı Kuvvetleri tanıtmak, gençleri ordu’ya içten gelen sevgi ve özlemle bağlamak, Türk gençliğini her an ordu ve sivil savunmanın aktif organlarında görev alabilecek bir düzeye getirmek, birlik ve beraberlik ruhunu yaratmak ve vatansever bir gençlik yetiştirmektir” gibi amaçları bulunan bir dersin (Milli Güvenlik Bilgisi Dersi) bugün liselerde hala askerler tarafından veriliyor olması gibi bir yığın militarist içerikli uygulamaların eğitim özgürlüğünü zedeleyen uygulamalar olduğu bir gerçektir.
Diğer taraftan zorunlu din dersleri ve anadilde eğitim yasağı da eğitim özgürlüğü çerçevesinde ele alınması gereken bir başka alandır. İnsan Hakları ve Çocuk Hakları Evrensel Bildirgeleri eğitim ve anadilinde eğitim hakkına özel vurgu yapar. Bilindiği gibi anadilde eğitim çocuğun sağlıklı gelişimi açısından vazgeçilmez öneme sahiptir. Uluslararası sözleşmelerde kendine yer edinmesi de bu yüzdendir.
EĞİTİM ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN NELER YAPILABİLİR?
Türkiye’de kimsenin mali durumuna, görüşüne, dinine, ırkına, mezhebine vs. dikkate almadan herkesten toplanan vergilerle sağlanan eğitim hizmeti ne yazık ki sadece belirli bir kesimin işine yarayacak türden bir faaliyet olarak sunulmaktadır. Bir tek görüşün hâkim olduğu ve herkesin aynı potada eritilmeye çalışıldığı bir eğitim sistemi her şeyden evvel insan hakları çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bu anlamda eğitim özgürlüğü adına bazı çalışmaların yapılmasında yarar vardır. İlk kez -sivil toplumun da ilerisinde- MEB Bakanı Sayın Ömer Dinçer’in eliyle eğitim kurumlarının özgürleştirilmesi yönünde atılan birtakım adımları görmekteyiz. Kuşkusuz bunlar çok ciddi ve önemli adımlar. Ancak eğitimin yukarıda da bahsedilen daha birçok sorununun olduğu da bir gerçektir.
Kimsenin eğitim üzerinden toplumu dizayn etme yetkisi olmamalıdır. Eğitimin, bireyin doğuştan getirdiği temel haklar doğrultusunda özgürleştirici bir işlevi olmalıdır. Devlet okullarının yanı sıra farklılıkların kendi felsefelerini, inançlarını kendi okullarında kendi öğrencilerine vermelerinin yolu açılmalıdır. Farklı bakışların, inançların, mezheplerin yaşadığı çok kültürlü bir toplumda -dün Osmanlı’da bugün ABD’de olduğu gibi- eğitimin sivil toplum eliyle sürdürülebilmesi düşüncesinin anlayışla karşılanması gerektiğini düşünüyorum. Sivil toplumun bu manada eğitim özgürlüğünü gündeme alması gerekmektedir. Hatta bu çerçevede eğitim özgürlüğünü savunan ebeveynlere gerekirse sendikalı olma yolu açılmalı ya da bu doğrultuda kendilerinin kuracakları örgütlerle sendikalar birlikte ortak hareket edebilmelidir. Sivil anayasanın hazırlıkları yapıldığı şu günlerde “eğitim özgürlüğü” kavramı yeni anayasada mutlaka yerini almalıdır.
*Özgür Eğitim-Sen MYK Üyesi (ufukcoskunn@gmail.com)
Yenş Şafak,
12.10.2011