Yargı organlarının verdiği kararlar hukuk çevrelerinde ve toplumda tartışma yaratabilirler ve mahkeme kararları eleştirilebilir. Mahkemelerin kararlarını benimsemek ya da saygı duymak demokratik rejimlerde kişilerin değerlendirmelerine açık olmalıdır. Aksini savunmak ifade özgürlüğünün kısıtlanması anlamına gelir.
Kişilerin kendi düşüncelerini özgürce oluşturmaları ve serbestçe paylaşmaları ifade özgürlüğünün özünü oluşturur. İfade özgürlüğü aynı zamanda konuların kamuya açık bir şekilde tartışılarak farklı görüşlerin ortaya çıkması ve sınanması işlevini de görür. Toplumda kanaatlerin şekillenmesi ifade özgürlüğünün eseridir. Yargı kararlarının eleştirilmesi, farklı görüşlerin ileri sürülmesi de özgürlük rejiminin doğal bir sonucudur.
Demokrasilerde durum bu olmakla birlikte devlet yapısı içinde farklı organların birbirlerinin işlevlerini ortadan kaldırıcı faaliyetlerde bulunmamaları gerekir. Mahkeme kararlarına bireysel ya da sivil toplum kuruluşları olarak bakışımız ve kanaatlerimiz ne olursa olsun devlet organlarını temsil edenlerin görevi yargı kararlarını uygulamaktır.
Bir kuvvetler ayrılığı rejimi kuvvetlerin karşılıklı olarak yetki alanlarına tecavüz etmemeleri ile mümkündür. Bu nedenle yargı kararları kesinleştikleri andan itibaren herkesi ve her kurumu bağlar. Yargı organlarının verdiği kararları icra edecek olan idaredir. İdarenin bu görevini hassasiyetle yerine getirmesi gerekir. Anayasal demokrasi, kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti ilkeleri esas alındığı sürece başka bir sonuca ulaşmak olanaklı değildir.
Demokratik olmayan rejimlerde yargı organı devlet içindeki yasal ya da yasal olmayan etki alanlarının yönlendirmelerine maruz kalabilir. Böyle bir durumda toplum içinde adalete olan inanç darbe alabilir. Toplumsal destekle rejime karşı bir demokratikleşme hareketi de ortaya çıkabilir. Sivil itaatsizlik dâhil olmak üzere kitlesel bir karşı çıkışın şekillenmesi muhtemeldir. Bu şekilde devlet otoritesine karşı sivil mücadelenin yükseldiği toplumlar yeni bir uzlaşmaya ihtiyaç duyarlar.
Yukarıdaki görüşler çerçevesinde Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru üzerine incelediği ve karara ulaştığı Can Dündar ve Erdem Gül davasının son günlerde tetiklediği tartışmalar üzerine birkaç sonuca ulaşabiliriz:
– Söz konusu kararın hukukçular, medya mensupları ve siyasetçiler tarafından eleştirilmesinin ifade özgürlüğü ile uyumlu, demokratik rejimlerde normal bir durum olduğu açıktır.
– Eğer demokratik bir rejimde yaşıyorsak devlet organları adına yetki kullanan kişiler yargı kararlarının gereğini yerine getirmek zorundadır.
– Yargı kararlarına karşı itaatsizlik ancak rejime toplumsal güvenin kalmadığı toplumlarda meşrulaştırılabilir.
– Sağlıklı bir bilginin oluşabilmesi için yargı kararları gerekçeleri bilinerek eleştirilmelidir. Dündar ve Gül davasının gerekçesi henüz yayınlanmadığı gibi kararın tutuklama meselesi dışında işin esasına yönelik ne tür bir boyuta sahip olduğu da bilinmemektedir. Karar olmadan hukuki yorum yapmak mümkün değildir.
– Anayasa Mahkemesi, medyada yer alan davaların hangi önceliklere göre mahkeme gündemine alındığına ilişkin soruları cevaplandırmalı, davaların görülmesine ilişkin öncelik ölçütlerinin nasıl oluşturulduğunu kamu ile paylaşmalıdır.
– Dündar ve Gül kararının da bir kez daha gösterdiği gibi hükmün açıklandığı anda kararın yazılmamış olması sorunlu bir durumdur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi uygulamasında olduğu gibi Anayasa Mahkemesi de hükmü açıkladığı gün gerekçeli kararını yayınlamalıdır.
Yeni Yüzyıl, 04.03.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/yargiyi-elestirmek-1539