Önsöz
Önyargıya karşı durabilmek
Berlin’de Türkiye kökenli gençlerle konuşuyoruz. Hepsi birbirinden farklı duyarlılıklara sahip. Ama bir konuda uzlaşıyorlar: Buradaki medyanın durumu hiç iyi değil.
Türkiye ile ilgili haberlerde, hem devletlerarası siyasi gerilimlerin ürünü bir objektiflik kaybı hem de İslam’a ve Müslümanlara dair sorunlu birçok yaklaşım var.
Devletlerarası siyasi krizlerden Suriyeli sığınmacılara kadar pek çok konudaki karikatür, geçmişte kaldığını düşündüğünüz tarihsel önyargıları bugüne taşıyor. Bazıları çok doğrudan veriyor İslam ve Müslümanlara dair negatif mesajları, bazıları daha ince ve dolaylı bir dille ve alt metinlerle.
Fırsat bulup yıllar sonra Berlin’deki Holokost Müzesini yeniden ziyaret ediyorum. Geçen yüzyılın başında Museviler için yazılıp çizilen ve onları nefret objesi olarak gösteren yazı ve karikatürler ibret için orada duruyor.
O müzeden çıktığınızda başka bir grup insan için yeniden üretildiğini görüyorsunuz o kötülüğün. Anlıyorsunuz ki, 20. yüzyılın ilk yarısına damgasını vuran acıları üreten zihniyet bir yerlerde hâlâ devam ediyor.
Sadece başka insanlar koyulmuş hedef tahtasında boşalan yere. Holokost Müzesinde sergilenen karikatürlerdeki “iğneli fıçıdan çocuk kanı içen çirkin Musevi” imajının yerini, “inancı gereği masum insanları vahşice öldüren çirkin Müslüman” imajı almış. Sömürücü ve tamahkâr olan bu kez, Carlie Hebdo’daki Batılı vergi mükellefinin parasına göz dikmiş karnı burnunda kara çarşaflı Müslüman kadınlar.
Ama bugün asıl hüner, geçmişin kurbanları için üzülmek değil. Bugünkü egemen fikirlere, onun içindeki kötülüğe karşı durabilmek. Onun şeytanlaştırdıklarına kol kanat gerebilmek.
Yaşadığımız günlerde dünyanın her yanında otoriteryen eğilimler canlanıyor, doğal hukuk ve demokrasi geriliyor. Demokratik değerlerin standardı olarak örnek gösterilen Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri de bu olumsuz dönüşümden bağımsız değil.
Geçmişte de dünyanın çeşitli dönemlerine damgasını vuran “demokrasi dalgaları” da yaşandı; onu izleyen “ters dalgalar” da.[1] Öyle görünüyor ki insanlık yeni bir ters dalganın altına giriyor. Böyle zamanlarda özellikle azınlıkların, etnik ve dinî kimlikleri bakımından geniş toplumdan farklı olanların işi daha da zorlaşıyor. Konumuz açısından Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenli bireyler de geçmişe göre daha büyük bir tehditle karşı karşıya bulunuyor.
[1] Samuel Huntington’ın kavramı.
Yanlış Sorulara Doğru Cevaplar, Bekir Berat Özipek, Liberte Yayınları, 2018