Vicdansızlar kim?

Cumhuriyet tarihimizin en zor durumdaki genelkurmay başkanı, İlker Başbuğ sanırım.

Savaş yönetmekten daha zor olmalı bu durum. Bazen gerçekten üzülüyorum onun için. Ne söyleyeceğini bilemiyor. Açıklama yapmak üzere kürsüye çıktığında yüzünün aldığı ifadeden de anlaşılıyor içinde bulunduğu güç durum.

Gün aşırı bir darbe planı, bir katliam belgesi düşüyor ortaya. Hadi açıkla açıklayabilirsen.

O iyi bir insana benziyor. Böyle şeyleri duydukça, öğrendikçe kahrolduğunu tahmin ediyorum. Ama çıkıp da açıkça lanetleyemiyor darbeci çetecileri. Malum, “Kol kırılır yen içinde kalır” geleneği var ya ordumuzun… Ama öte yandan kolay kolay inkâr da edemiyor.

Ne yapacağını şaşırıyor.

Önceki gün yine böyle zor bir gündü Genelkurmay Başkanımız için. Balyoz’la ilgili kameraların karşısına geçti ve kıvrana kıvrana bir konuşma yaptı.

“Hicap duyuyorum. ‘Allah Allah’ diye askerine hücum ettiren bir ordu nasıl Allah’ın evi camiye bomba attırmayı düşünür. Vicdansızlıktır, lanetliyorum bunları. Bu kadar vicdansızlık olur mu” cümlesi mesela…

Aslında biz de günlerdir aynı soruyu soruyoruz: Bu kadar vicdansızlık olur mu?

Peki, Başbuğ neye vicdansızlık diyor; kimi lanetliyor? Bu katliam planlarını yapanları mı yoksa bu planları ortaya dökenleri mi?

Bana kalırsa Başbuğ “vicdansızlık” dediği şeyin adresini bilinçli olarak flu bırakmış. Cümlenin dikkatle kurulduğu belli. Dikkatle okuduğunuzda neye vicdansızlık dediğini, kimi lanetlediğini iki türlü de okuyabilirsiniz.

Zaten hemen arkasından da şöyle diyor:

“… Bu iddiaların basında yer alması üzerine seminerle ilgili elimizdeki bilgileri toplamaya başladık. Şimdi bu plan semineri ve buna bağlı plan konusunda çeşitli şeyler söyleniyor. Biz ciddi kurumuz, her iddiayı incelemek zorundayız. İnceleniyor olması bunun kabulü anlamına gelmiyor. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda detaylı inceleme devam ediyor. Sonucu bu hafta içinde sizinle paylaşırız.”

Hadi bakalım çıkın işin içinden.

Eğer bu iddiaları akıl almaz derecede inanılmaz buluyor ve “Vicdansızlık bu, böyle iddialar orduya nasıl yakıştırılır” diye isyan ediyorsanız, o zaman neyi inceliyorsunuz? Eğer incelemeye değer buluyorsanız, o zaman da inceleme sonucunu almadan neden ortaya çıkıp “vicdansızlık, ahlaksızlık” diye suçlamalarda bulunuyorsunuz? Yoksa incelemenin sonucuna göre, “Zaten ben daha baştan böyle şeyler planlayanlara vicdansız dedim” demeyi mi hesap ediyorsunuz?

Bir başka cümle: “Elbette Türkiye’de bazı olaylar yaşandı. Ama biz diyoruz ki Türk Silahlı Kuvvetleri olarak bugün artık bu olayların geride kaldığını değerlendiriyoruz. Ayrıca bu süreçte yaşanan olaylardan kendi payına düşen bölümlerinden gerekli dersleri çıkardığını düşünüyoruz.”

Doğrusu bu cümleye inanmayı çok isterdik. Eğer Mart 2009 tarihine ait Kafes planları ortaya çıkmasaydı, Çiçek imzalı İrticayla Mücadele Eylem Planı deşifre olmamış olsaydı;  2002-2003’te olanları,  ordunun yenmeye çalıştığı eski bir hastalığı olarak değerlendirmeye yatkın olurduk. Belki yine affetmezdik ama bu kadar öfkeli de olmazdık. Daha da önemlisi, o zaman şu anda, evet şu anda Genelkurmay Karargâhı’nda birtakım darbeci generallerin baş başa vermiş yeni birtakım katliam ve darbe planları hazırlamakta olduklarından şüphelenmezdik.

Yeni listelerde kimlerin kurban seçildiğini, yeni kabinede kimlerin yer aldığını endişeyle düşünmezdik.

Ve eğer bütün bunlar geçmişte kalmış acı olaylar olsaydı, bugün Başbuğ’un ağzından “Ordunun da bir sabrı var” türü yeni bir tehditle karşılaşmazdık.

Evet, Başbuğ farkında mı, değil mi ama son konuşmasını yine bir tehditle bitiriyor: Ordunun da bir sabrı varmış!

Peki, sabrınız tükendiğinde ne yapacaksınız? Keşke konuşmanızın sonunda bunu da söyleyiverseydiniz de biz de boşuna spekülasyon yapmasaydık.

Bugün, 27.01.2010

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et