Tayvan, son zamanlarda Covid-19’daki başarısı sebebiyle adını daha çok duyduğumuz bir ülke oldu. Tayvan’da en başından beri Covid-19 vaka sayısı sadece 441 vaka ile sınırlı kaldı. Öte yandan Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenler ise sadece 7 kişiden ibaret. Bu başarının arkasında hiç şüphesiz Tayvan’ın en başından beri aldığı yüksek güvenlik önlemleri yatıyor. Tayvan Koronavirüs ile mücadelesinde yüksek teknolojili test kitleri ile yüksek sayılarda test yaparak ve maske kullanımını sağlayıp, sosyal mesafeyi yaygınlaştırmayı başararak salgını kontrol altına alabildi. Halen daha Tayvan, tedbirleri oldukça sıkı tutuyor ve Çin’in yanı başında yer almasına rağmen salgını kontrol altında tutmayı başarıyor.
Tayvan’ın salgın dönemindeki bu başarısının yanı sıra diğer bir özelliği daha var: Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) komünist Çin’in engellemeleri sebebiyle üye olamayan Tayvan buna rağmen hem Dünya Sağlık Örgütü’ne yardım teklifleri götürdü hem de pek çok ülkeye yardım yaptı. Tayvan, tıpkı Türkiye gibi bir yandan kendi ülkesinde salgınla mücadele ederken diğer yandan insanlığa örnek olacak şekilde sağlık malzemeleri yardımlarında bulundu. Yaklaşık 10 milyon tıbbî maske yardımında bulunan Tayvan’ın bu yardımseverliği gerçekten takdire şayandır. Çünkü Çin başta olmak üzere kimi ülkelerin böylesi bir dönemdeki siyasî fırsatçılıklarına rağmen Tayvan tıpkı Türkiye gibi örnek bir duruş sergilemiştir.
Öte yandan ülkemizde pek bilinmeyen Tayvan, resmi adıyla Çin Cumhuriyeti, son zamanlarda Batı’daki think tank kuruluşlarınca da pek çok raporda ele alındı. Tayvan, o bölge için ABD ve Batılı devletlerin daha güçlü müttefiki olarak değerlendiriliyor. Özellikle son RAND raporlarında ABD ve Tayvan arasında siber güvenlik ittifakının güçlendirilmesini ve ABD’nin Tayvan’ın askerî güvenliğine katkısını arttırması tartışılıyor ve öneriliyor. Bunda hiç şüphesiz Çin’in güvenlik siyasetinde Tayvan ile birleşme noktasında sürekli mesai harcıyor olması ve git gide bu durumu kızıştıracağı yönündeki tahminler etkili olmakta.
Bu noktada Batılı kuruluşların neden Tayvan’ı Çin’e alternatif olarak ele almaya çalıştıkları akla gelebilir. Bunun pek çok sebebi var elbette. Ancak özellikle bölgedeki yüksek teknolojik yapısı ve güçlü ekonomisi ile liberal değerleri benimsemiş olması, demokratik ve refah düzeyi yüksek bir ülke olması Tayvan’ı dikkat çekici kılıyor. Bunlara ilaveten, Tayvan bölgede Çin’in en güçlü düşmanıdır. Tahminimce Batı, Tayvan’ı artık tanıma noktasında adımlar atabilir. Uluslararası örgütlere üyeliğini gündeme taşıyabilir ve müttefikliğini daha da arttırabilir.
Koronavirüs sonrası Çin’e yönelik adımlar, sadece Tayvan noktasında değil, belki adını pek duymadığımız sürgündeki Tibet Hükümeti noktasında da olabilir. Tibet; Batı’nın gündemine gelebilir ve adımlar atılabilir.
Ülkemiz ise Tayvan ile ilişkilerini son yıllarda özellikle ticarî noktada geliştirmeye devam ediyor. Çin ile hâlihazırda Doğu Türkistan problemimiz resmi düzeye taşınmasa da zamanla bu rahatsızlığımızın diplomatik düzeylere taşınacağını düşünüyorum. Bu sebeple bölgede Tayvan ile ilişkilerimizin gelişmesinin faydalı olacağına inanıyorum ve kazan-kazan ilişkisi çerçevesinde gelişebileceğini düşünüyorum. Özellikle ülkemizin siber güvenlik noktasında Tayvan ile yapacağı işbirliğinin önemli faydalar getireceği aşikârdır. Bu sebeple konunun öncelikle Türk think tank’lerince değerlendirilip, politika yapıcıların gündemine taşınması gereklidir.
barishaldun@gmail.com