Milliyetçilik bir çocukluk hastalığıdır’ diyordu Einstein; ‘O insanlığın kızamığıdır’. Çocukluk hastalığı diye küçümsemeyin, ne kadar geç atlatılırsa, bünyeye verdiği tahribatın o kadar büyük olduğu, öldürücü bir hastalıktır o.
Milliyetçilik bölücüdür, insanı kendi tercihi olmayan bir kimliğinden dolayı mahkum eder. O kabileciliğin yeni versiyonudur. ‘Kabileden’ olmayana karşı en acımasız, yabancı işçilere, azınlıklara ve sığınmacılara karşı en katı politikalar onlardan gelir.
Yurt dışına çıkan bir milliyetçinin sığınak aradığında kapısını çalacağı insanlar oranın milliyetçileri değildir; evrenselci sosyalistleri, Katolikleri veya Müslümanlarıdır. Orada oy vereceği en son parti de milliyetçi partidir.
O bütün kötülüklerin kaynağı değil, ama önemli bir tezahürü veya meşrulaştırıcısıdır.
Hayır, onu ırkçılıkla karıştırmıyorum.
Doğu Türkistan’da ‘ben insanım’ diyen herkesin vicdanını kanatan katliama bakın.Urumçi sokaklarını insan kardeşlerine dar eden, katleden, yağmalayan ve ırza geçen o sürünün mutlaka ırkçı olması gerekmez. Tıpkı 6-7 Eylül’de İstanbul’u Rum, Yahudi ve Ermeni insan kardeşlerine dar eden, katleden, yağmalayan ve ırza geçen o sürünün olmadığı gibi.
O ruh halinin ürediği bataklıklardan biridir milliyetçilik. O katliamı yaptıran veya göz yuman Çinli yetkililere atfedilebilecek en uygun kimlik ne Konfüçyen ahlak, ne de evrenselciliktir; milliyetçiliktir.
Doğu Türkistanlıları katletmenin Çin’e hiçbir faydası olmadığını da milliyetçi Çinli yetkiliye anlatamazsınız; çünkü milliyetçilik körlük yapar.
Milliyetçilik adaletsizdir; ‘yetmiş iki millete bir göz ile’ baktırmaz; hepsini aynı adalet terazisinde tartmaz. Dışarıda ‘soydaş’ için istediği hakları, içeride ‘soydaş olmayan’ için bölücülük olarak görebilir.
Doğu Türkistanlıların ana dilde eğitim hakkını savunan ve resmi dil dayatmasına isyan eden bir milliyetçi, aynı hakları Türkiye’deki Kürtler için nadiren savunur (en azından benim hala rastlayamadığım kadar nadir).
Milliyetçiliğin dili dünyanın her yerinde aynıdır. Sadece kurbanları farklıdır.
Bulgaristan’ı Türklere dar etmeye çalışan milliyetçi Ataka Partisi’nin seçim beyannamesine bakın.
‘Bulgaristan tek uluslu bir ülkedir’ diyor Ataka Beyannamesi, ‘din, etnisite ve kültürel farklılıklara göre bölünemez’.
Kim bölmek istiyor, Türkler veya Pomaklar mı? ‘Etnisite ve kültür farklılığını’ tanımak Bulgaristan’ı niye bölsün? Milliyetçiye anlatamazsınız.
Devam ediyor:
‘Bulgaristan’ın dili Bulgarca’dır. Ulusal medyada başka dillerin kullanımı söz konusu değildir’.
‘Öncelik hakkı yabancılara karşı Bulgar yatırımcılarındır. Bulgar üretim ve finans sistemi Bulgarların elinde olmalıdır’.
Özetle, ‘Bulgaristan Bulgarlarındır’ diyor. Her gün logosunun yanından ‘Türkiye Türklerindir’ diyerek sürekli fitne sokan Hürriyet’in diliyle konuşuyor.
Onlara, ‘Niye Pomakları rencide ediyorsunuz, durduk yere bir tartışma çıkarıyorsunuz?’ deseniz, sizi suçlu çıkarırlar: ‘Biz her kökenden Bulgar vatandaşından söz ediyoruz, niye gocunuyorsunuz?’ derler.
Eğer ahlaken tutarlı ve adil olmak istiyorsanız, bir test yapın.
Bir an için kendinizi Bulgaristan’daki bir Türk’ün veya Çin’deki bir Tibetlinin yerine koyun.
Oradaki milliyetçilerin, sizinle ilgili nasıl bir dil kullandıklarına, sizin haklı taleplerinizi nasıl bir ‘tehlike’ gibi göstermeye çalıştıklarına bakın.
Bunu yapanların her yerde nasıl aynı dili, aynı kalıpları kullandıklarını göreceksiniz.
Bütün bunları gördükten sonra vicdanınız size hala ‘milliyetçilik iyidir’ diyorsa da, alın hayrını görün!..