Referandum, darbeler ve darbecilerle hesaplaşmak için bir fırsat. Mağdurlar Türkiye’sinin mağrurlar Türkiye’sine başkaldırısı için bir milat… Mağdur Türklerin ve Kürtlerin birlikte ama demokratik bir yönetim altında yaşama iradelerini gösterecekleri bir zemin. Ya darbecileri ve darbenin eseri kurumları aklayacaklar, meşrulaştıracaklar veya onları mahkum edecekler.
Otuzuncu yılında 12 Eylülcülerden hesap sorulmazsa onların yaptığı anayasayla yaşamaya mahkûm kalmayız yalnızca, yeni darbelere de davetiye çıkarmış oluruz.
Anayasa değişikliği paketine ‘hayır’ diyenlerin kimlerin yanında saf tuttuklarını iyi düşünmeleri gerek. Alakasız nedenlerle alınan yüz binleri gözaltına alanlar, onları işkencelerden geçirenler, vatandaşlıktan atanlar, çocuk yaştakileri idam edenler… Safınızdan emin misiniz?
Mamak Cezaevi’nin ülkücüleri ile Diyarbakır Cezaevi’nin Kürtleri işkencecilerinin yargılanması yolunu açan değişikliklere nasıl ‘hayır’ diyecekler?
CHP’nin ‘hayır’ını anlarım; şaşırmam, dert de etmem. Bilirim nedenini; bürokratik devletin ve onun ideolojisinin tahkim edildiği bir dönemin adıdır çünkü 12 Eylül. Ama darbenin mağdurlarının bugün onu savunmasını anlamakta zorluk çekiyorum.
Başta da MHP’nin ‘hayır’ kampanyasını… ‘Darbenin olgunlaşmasını sağlamak’ adına sokaklarda vurulan ülkücülere, tam beş yıl hapiste yatan darbenin en mağdur siyasi lideri Alparslan Türkeş’e, cezaevlerinde işkence gören, idam edilen, hayatları kararan binlerce ülkücüye bir açıklama borçlu MHP yönetimi. Bu değişikliğe neden karşılar, 12 Eylül anayasasına niçin payanda olmaya çalışıyorlar izah edemiyorlar…
Bence bunun açık bir nedeni var; son yıllarda MHP’nin giderek CHP’ye benzemesi… Statükoyu, bürokratik oligarşiyi, resmi ideolojiyi en az CHP kadar savunduğunu göstermeye çalışıyor MHP yönetimi. İyi de MHP’nin Anadolu tabanının bürokratik-Kemalist iktidarın muhafazası gibi bir derdi yok ki!
Belki de başka bir ‘hesap’ var. 12 Eylül, ülkücülerin ‘devlet’le hesaplaştığı bir süreci başlatmıştır. Bu süreçte ülkücüler kurtarmaya kalkıştıkları devletin kendilerine nasıl işkenceler yaptığını, ülkücüleri nasıl kullandıklarını görmüşlerdir. 12 Eylül cezaevleri ülkücülerin kendileriyle, davalarıyla, devletleriyle yüzleştikleri yerlerdir. Ülkücüler bu işkence mekanlarına ‘Yusufiye Medresesi’ adını vermiş, işkence altında pişmeye, öğrenmeye, yüzleşmeye çabalamışlardır. Sonunda ülkücü hareket askerî darbelere, devlet adına iş görmeye, sokak çatışmalarına mesafeli ‘sivil bir siyaset’e oldukça yaklaşmıştır. 12 Eylül cezaevleri bir ‘mektep’ olmuştur. O mektepten ‘milliyetçi demokrat’ birçok kişinin yetiştiği de bir gerçektir.
Bahçeli 12 Eylül anayasasına sahip çıkarak ülkücü hareketin 1980’lerde geçirdiği dönüşümle mi hesaplaşıyor yoksa? ‘Hayır’ kampanyası 12 Eylül sonrası ülkücülerin sorguladıkları ‘kutsal devlet’e dönüşün manifestosu gibi çünkü…
Bir başka ‘mağdur’ kitlesinin (Kürtlerin) siyasi temsilcisi olma iddiasındaki BDP de Bahçeli ile birlikte 12 Eylül anayasasının devamından yana tavır alıyor. İmralı’dan da bu yönde açıklamalar geldiğini biliyoruz.
Diyarbakır’ı adeta açık cezaevine çeviren, Kürtçeyi sokakta bile yasaklayan 12 Eylül darbesinin anayasasına Kürtlerin arka çıkması tam bir akıl tutulması örneği. BDP/PKK’nın 12 Eylül’e vurulan en büyük darbe olan bu anayasa değişikliğine karşı çıkmasına herhalde o dönem bölgede zulüm makinesi olarak çalışan ‘eski tüfekler’ kıs kıs gülüyorlardır.
Kürtlerden de vicdanlı açıklamalar geliyor ama. Bunlardan en çarpıcısı Orhan Miroğlu’nun önceki gün Zaman’a verdiği demeç. Miroğlu önemli bir yazar ve DTP’yi kapatan Anayasa Mahkemesi kararıyla siyaset yasağı getirilen bir siyasetçi.
Referandum konusunda BDP’den çok farklı düşünüyor Miroğlu; “Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karardan bu yana Diyarbakır Cezaevi’nde yaşadıklarımız aklımda. Şimdi 12 Eylül’le hesaplaşma fırsatı doğdu. Cezaevindeki sorumlulara açacağımız davaları düşünüyorum… Diyarbakır Cezaevi’nden çıkmış insanlar, bu karara çok sevinmiş olmalılar. 12 Eylül’ün suçlarını ve suçlularını yargılayabileceğiz.” diyor.
Şiddete, hukuksuzluğa ve vicdansızlığa karşı Türkler ve Kürtler ortak hareket edemezlerse ne yapayım bin yıllık kardeşliği?
Zaman, 16.07.2010