PYD denen örgütün PKK ile organik ilişkisi olmasaydı, Türkiye’nin Suriye’de yürüttüğü operasyona karşı çıkmak, eleştiriler yöneltmek çok daha elzem, kolay ve ahlâkî olurdu. Ancak, durumun böyle olmadığı açık. PYD totaliter zihniyetli, Türkiye’yi on yıllardır teröre boğan, binlerce insanın can kaybına sebep olan, demokratik siyaset kapısı açılmasına rağmen silahtan vazgeçmeyen ve vazgeçme eğilimi sergileyen Kürtleri baskıyla sindiren kanlı bir örgüt olan PKK’nın Suriye kolu. PKK/PYD’nin işgal ettiği yerlerdeki demografik yapıyı değiştirmek ve mülkiyet kayıtlarını yok etmek için çaba sarf ettiği, kısmî etnik ve ideolojik temizlik yaptığı, bazı mahallî sakinleri sürgüne gönderdiği biliniyor. Bu yüzden PKK/PYD’nin Suriye’de yaptığı ve yapacağı her şey Türkiye’yi yakından ilgilendirmekte.
Nitekim, PYD’nin aslında PKK olduğunu Trump da itiraf etti. Diğer taraftan, Türkiye’nin “PYD’ye verilen destek PKK’ya verilen destektir, PYD PKK’dır” diye yaptığı eleştirilere cevap veren Batılı mahfiller “orada PKK yok Kürtlerin de parçası olduğu SDG var” diyorlardı. Ama operasyon başlayınca sadece ve sadece Kürtlere karşı “savaş”tan söz etmeye başladılar. Böylece kendilerini yalanladılar. Bu yüzden, PYD Türkiye için bir tehdit teşkil etmiyor yolundaki yorumlar hatalı ve temelsiz. ABD binlerce kilometre öteden güvenlik kaygısı duyarak bölgeye geliyorsa Türkiye’nin güvenlik riski görmesi niçin meşru olmasın? Unutmayalım ki Türkiye 4 milyon Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapması yüzünden ilgili tüm ülkeler arasında en ahlâklı pozisyonda duran ve söz söylemeye en çok hak sahibi olan ülke.
Bölgeye askerî olarak müdahale etme durumu keşke ortaya çıkmasaydı. Arşivlerde kayıtlar var; Türkiye yıllarca sözde müttefiklerine kaygılarını iletti ve PKK’ya destek verilmemesi, alan açılmaması için adeta yalvardı. Silah kullanılmadan kaygılarının giderilmesi için bekledi ve yoğun diplomatik faaliyetler yürüttü. Ya doğrudan reddedildi ya da ahlâksızca oyalandı. Yani operasyon kararı bir gece içinde ve diğer yollar denenmeden alınmadı.
Operasyonun elbette riskleri var. Bu yüzden çok iyi askeri ve diplomatik planlamalar yapılmış olmalı. Ancak, operasyonun getirebileceği riskler yanında müdahale etmemenin getirebileceği riskler de olabilir. Karar alanlar ve ciddiye alınmak isteyen yorumcular her iki istikamette riskleri hesaplamak, tartmak ve ona göre konuşmak zorunda. Umarım karar vericiler gerekeni yapmıştır.
Diğer taraftan, operasyona yapılan her eleştiri Türkiye’ye düşmanlıkla suçlanmamalı. Eleştiriler değişik fikirler, Türkiye’nin iyiliğini farklı bir çizgide arama çabaları olarak değerlendirilmeli. Usulüne uygun olarak ve nezih bir lisanla yapılacak tartışmalar, fikir alışverişleri, potansiyel hataları önlemede, meselenin farklı yönlerini görmede yararlı olabilir. Öyle olmasalar bile fikir ve ifade özgürlüğüne girer.
Bu saatten sonra yapılabilecek en iyi şey operasyonun en kısa zamanda, siviller zarar görmeden, en az can kaybıyla tamamlanmasını dilemek ve hayırlı gelişmelere yol açmasını umut etmektir.
15 Ekim 2019