Türkiye’nin Gurur Listesi

Schindler’in Listesi, Yönetmenliğini Steven Spielberg’in yaptığı 1994 yılı yapımı ABD filmi. Kısaca bu filmi hatırlayalım:

Schindler’in Listesi, Oskar Schindler adlı bir Alman işadamının 2. Dünya Savaşı zamanında Polonya’da kurduğu fabrikada Yahudi işçileri çalıştırması ve bu sayede 1100 Yahudi’nin hayatını kurtarmasını konu alıyor. Gerçek bir hayat hikâyesinden uyarlanan film, ünlü yönetmen Steven Spielberg’in en önemli yapıtları arasında sayılan ve ona Oscar kazandıran bir yapımdır. Film, 1994 yılında 12 dalda Oscar’a aday olmuş ve 7 dalda ödül kazanmıştı. Filmin kazandığı Oscar’lar şöyle: En İyi Film, Yönetim, Kurgu, Sanat Yönetimi, Görüntü, Özgün Müzik ve Senaryo Uyarlaması. (https://www.beyazperde.com/filmler/film-9393/. 21 Ocak 2025).

Bu gün bile hâlâ pek çoğumuz bu filmi hatırlıyoruz. 1100 Yahudi’yi Nazi barbarlığından kurtaran Oscar Schindler’i saygı ile yâd ediyoruz. Oysa Türkiye’nin hayatını kurtardığı Suriyelilerin sayısı 4 milyondan fazladır. Bu muazzam başarının ne kadar farkındayız, toplumumuz bu büyük “iyilik hareketi” ile gurur duyuyor mu? Ben bu gurur listemizin fark edilmesi, gelecek kuşaklara aktarılması adına, tarihe not düşmek için bu satırları kaleme alıyorum.

Suriye İç Savaşının Evleri ve Sığınmacıların Türkiye’deki Durumu

13 Yıldan fazla süren Suriye iç savaşı geride korkunç bir ölüm ve yıkım bıraktı. Suriye iç savaşını ve Suriyeli sığınmacıların buradaki durumunu üç renk ile (pembe, kırmızı ve siyah) anlatmaya çalışacağım.


Pembe, Umut Dönemi

Diktatör rejimler altında inleyen Arap coğrafyasında 2010 yılında Tunus’da Arap Baharı başladı. Kısa süre sonra, Mısır, Libya, Yemen, Bahreyn ve 2011’in Mart ayında Suriye’de uyanış başladı. Arap baharı Tunus, Mısır, Libya gibi yerlerde başarılı oldu. Bu dönemde,  Suriye’de gösteriler artarak devam ediyordu. Rejim sert müdahaleler ile krizi bastırmaya çalıştı. İlk kitlesel göç de 29 Nisan 2011’de Hatay Yayladağı’ndan Türkiye’ye giren 252 kişi ile başladı. Bundan sonra her yıl sığınmacıların sayısı önce 10 binlere, 100 binler ve milyonlarca insana ulaştı.  Bu pembe dönemde muhalifler ve halkın çoğunluğu “yakında rejimin yıkılacağına” inanıyor, bu durumun geçici olduğunu düşünüyorlardı. Türkiye’deki sığınmacılar da oldukça umutla bir süre süre sonra evlerine, şehirlerine, ülkelerine geri döneceklerine inanıyorlardı. Türk devleti ve halkı sığınmacılara karşı çok şefkatli ve yardımsever konumdaydı. İnsanlar, evlerini açıyor, yiyecek, giysi, ev barınma sağlıyordu. Sivil Toplum Kuruluşları öncülüğünde büyük bir seferberlik halinde idik… Aradan geçen yıllara rağmen bu dönem pembe bir umut dönemi olarak hafızamıza kazındı.


Kırmızı, Gerileme Dönemi

Yıl 2014 ama rejimin yıkılacağına dair umutlar artık tükeniyordu. Türkiye’ye gelen sığınmacı sayıları artık 1.5 milyondan daha fazla sayıya ulaştı. Sahada muhalifler 14 Mayıs 2014’te Humus kentini rejime bıraktılar. Artık yön var kuzey…Daha kötüsü de var: 19 Aralık 2016’da muhaliflerin elindeki en önemli kadim kent Halep, rejim ve Rusya’nın bombalarına dayanmayıp düşüyor. Türkiye’ye sığınanların sayılması mümkün değil artık, sınırda adeta insan seli var. Sığınmacıların sayısı 3 milyona dayandı. Pembe umutlar artık yerini karamsarlığa bıraktı. Yeni bir gerçeklik var rejim çok avantajlı, Rusya’nın hava desteği, Hizbullah çetesi, İranlı sapkın Şii milisler sahada hâkim konumuna yükseldiler.

Türkiye’deki sığınmacılara bakış yavaş yavaş değişiyor, toplumun desteği artık yok oldu. AB ve BM’nin bir takım yardımları var ama yetersiz kalıyordu. Sığınmacıların önemli bir kısmı Avrupa’ya geçmek istiyor bu da kolay değil. Bu umutsuz yolda çok sayıda çocuk, kadın erkek hayatını kaybediyor. Türkiye’de toplum “defolun gidin buradan” demeye başlıyor. Suriye halkı için artık her şey kıpkırmızı.


Siyah, Her şey Bitti 

Rejim Halep’in düşmesinden sonra kendine tehdit oluşturacağına inandığı (ki haklı çıkacaklar) Kuzey Suriye’deki İdlip ve çevresine yoğunlaşıyor. 2018’den itibaren İdlip’e yönelik rejim havadan ve karadan saldırılarını yoğunlaştırdı. Suriye’den insanlar akın akın kaçmaya çalışıyordu ancak gidecek yer yok. Türkiye’nin yoğun çabasıyla Mart 2020’de Soçi mutabakatıyla İdlip ve çevresinde “gerginliği azaltma” anlaşması yapıldı. İdlip’de milyonlarca insan daracık bir alanda sıkışmıştı. Barınma, yiyecek ve giyecek kıtlığı had safhada idi. Bir yandan sürekli hava saldırıları, karadan topçu ateşleri ile her gün onlarca insan can veriyordu. Tükiye’de kayıtlı sığınmacı sayısı 4 milyona ulaşmıştı… Artık kamplar kapanmış, sığınmacılar ülkenin dört tarafına dağılmıştı. Büyükler bulabildikleri her işte çalışıyor, küçükler okula gidiyordu. Bu dönemde artık sığınmacı düşmanlığı açık açık yapılır hale geldi. Başını CHP’nin çektiği siyasi partiler bunu seçim vaadi (Suriye’lileri geri gönderme) olarak afişe ediyorlardı. Yükselen enflasyon TL’nin değer kaybı sığınmacılara yönelik toplumsal öfkeyi destekliyordu. STK ortada görünmüyordu. Bazı insanlar canla başla sığınmacılara yardım ediyorlardı. Tüm bunlarla beraber resim simsiyah durumda idi.

Renklerin çağrıştırdığı duygular ile sığınmacılara karşı oluşan duygu, düşünce ve davranışlar arasında büyük oranda paralellik var. Pembe ile başlayan duygular, yıllar geçtikçe kırmızıya, umutların tükenmesine ve derin bir karanlığa bıraktığı görülüyor. Bütün süreç boyunca umutlu kalabilenler var mı? Bilemiyorum. Sanırım böyle kalabilen çok az insan vardır.

Hükümet Suriye’de mevcut statükoyu kabullenmiş durumda idi. Her gün Erdoğan’a “Esad ile görüş” baskısı artıyordu. Eylül 2024’te Esad-Erdoğan görüşmesi için tüm şartlar hazırlandı. Ancak Esad, naz yapmaya kalktı. Tam bundan 2 ay sonra kimsenin beklemediği 27 Kasım sabahı başlayan; “Saldırganlığı caydırma operasyonu” başladı. Sınırlı bir askeri operasyona  yeşil ışık yakılmıştı. Bu sınırlı harekat 2 gün içinde Halep’in dış mahallelerine dayanınca işin rengi değişti. 30 Kasım’da Halep ve İdlip kırsalı muhaliflerin eline geçti. Momentumu yakalayan muhalifler, Hama, Humus ve 8 Aralık günü Başkent Şam’ı da kontrol altına aldılar. Arık umutların tükendiği anda bir yıldırım harekâtı ile despotik rejim yerle bir edildi.

Haydi, listemizi yapalım!   

Bir Word sayfasına iki sütun olmak üzere 78 isim yazılabiliyor…  Oskar Schindler’in listesi 14 sayfadan oluşuyor. Bir A4 kâğıdının uzunluğu 30 cm. Schindler’in listesi 420 cm yani bir oturma odasının boyu kadar. Şimdi Türkiye’nin listesini yazalım. 51.282 sayfa ediyor. Bu gurur listesinin uzunluğu 1.538.460 cm dir, Bunu km’ye çevirelim: 1,538, 46 km. Bu mesafe Türkiye’nin batı ucundan doğu ucuna 2 kez gidiş mesafesidir. 14 Yıl boyunca tek tek yazarak, destek olarak yaptığımız gurur listemiz budur. Dünya durdukça hatırlanacaktır. Ne mutlu bize! 4 milyon insanın hayatını kurtardık. Bundan daha gurur verici bir davranış olabilir mi?

Bu gurur listesinin oluşumu hiç kolay olmadı, bazı siyasi partiler, kamu görevlilerinin de aralarında bulunduğu bir kesim sığınmacı düşmanlığı yaptı. Son yıllarda Kayseri’de Konya’da sığınmacıların evleri ateşe verildi, araçları yakıldı. Bazı sığınmacılar gaddarca katledildi. Bir röportajda hak ettiği notu vermeyen öğretmenin sığınmacı çocuğa: “sen notu ne yapacaksın” şeklindeki gaddar yanıtını hiç unutmadım. İdlip’de çamurda ağlayan çocukların gözyaşları hatıramdan hiç çıkmadı. Bunlara rağmen bu onur listesinin her satırını, her ismi altın harflerle yazan isimsiz kahramanlar vardı. Kasım ayında kaybettiğimiz emekli öğretmen Veysel Menekşe’ye ve daha nicelerine teşekkür ediyoruz.

Büyük risk alarak tabanını da zaman zaman karşısına alan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bekir Berat Özipek, Atilla Yayla, Mutlu Bulut, Kızılay, LDT, İHH, Özgür-Der gibi nice STK’ların gönüllüleri teşekkürü hak ediyor. Karınca kararınca sığınmacı çocuğa eğitim veren isimsiz öğretmenler teşekkürü hak ediyor.

Neler Yapılabilir

  • Filmler yapılmalı,
  • Kısa filmler,
  • Şanlı Urfa’daki Akçakale Sınır Kapısı civarında devasa bir anıt.
  • Fotoğraf sergileri,
  • Resim sergileri,
  • Fotoğraf sergileri,
  • Roman ve öyküler yazılmalı,
  • Anı ve günlükler yazılmalı.
  • Okullarda müfredat içinde yer almalı.
  • Özel bir anma günü ihdas edilmeli.

Sığınmacı sayıları için Kaynak: Tunca. H.Ö. ve Karadağ A. (2018) Suriye’den Türkiye’ye: Tehditler ve Fırsatlar. Kara Harp Okulu Bilim Dergisi, 2018,28 (47-68).

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et