Suriye’deki tablo korkunç. Ülke nüfusu birçok kampa ayrılmış çatışıyor. İran, Rusya, Lübnan Hizbullah’ı sahada hem askerî malzeme hem askerî personel olarak var. Batı ittifakı IŞİD’i bombalayarak geriletmeye çalışıyor. Rusya IŞİD’le mücadele paravanı arkasında ılımlı muhaliflere karşı Esad rejimine destek veriyor. Her zamanki kabalığı ve pervasızlığıyla sivillere ölüm yağdırıyor. Beş yılı bulan, iç savaştan uluslararası savaşa evrilen bu savaşta 400 bine yakın ölü var. Milyonlarca insan evini, işini, toprağını, ülkesini terk etmek zorunda kaldı.
Türkiye muazzam bir sığınmacı akımıyla karşı karşıya. Avrupa sığınmacı gelecek korkusuyla titriyor ve Türkiye’yi sığınmacı akımını durdurmak/sınırlamak için ön karakol olarak kullanmaya çalışıyor. Kuşatılmışlık duygusu içindeki hükümet AB ile ilişkileri düzeltme ve bazı avantajlar sağlama adına Batı’yla ülkeyi mülteci hapishanesine çevirecek bir işbirliğine teşne. Kısaca, fiilî durum çok karışık ve acı. Hiç kimse ne olacağını, savaşın ne zaman ve nasıl biteceğini, savaştan sonra ortaya nasıl bir siyasî tablo çıkacağını bilmiyor, tahmin edemiyor.
Türkiye savaşın sonuçlarından en çok zarar gören ülkelerden. Suriye’deki sorunlar bir şekilde ülke içine de yansıyor. Sadece sığınmacılar için yapılan harcamalar değil, ağır maliyetler getiren başka problemler de var. Muhalefetin de kapsamlı ve tutarlı bir alternatif politika önerisi yok. Tek yaptığı hükümeti suçlamak, çok sayıda aktörün müdahil ve pay sahibi olduğu sorunun sorumluluğunu tümüyle Türkiye’nin üstüne yıkmaya çalışmak.
Bu karamsar tablo karşısında ne yapılabilir? Türkiye’nin yapabileceği şeyler var mı?
Bence var ve bunlar savaşa müdahil olmakla, Suriye’ye asker göndermekle alâkalı değil. Türkiye siyasî ve diplomatik kanalları kullanarak en azından savaşın ardından doğması muhtemel bazı haksız ve adâletsiz sonuçların önünü kesebilir.
Türkiye başta BM olmak üzere uluslararası ve ulus üstü kurumlar nezdinde harekete geçerek iki hedef takip edebilir. Savaşta kimler çatışıyor ve çatışmalar nasıl sonuçlanacak olursa olsun, toprak mülkiyetinin ve nüfus kompozisyonun savaş öncesi duruma dönmesi için uluslararası toplumun açıklama yapmasını ve taahhüt altına girmesini sağlamaya çalışabilir. Bu mümkün. Bu zamanımızda uluslararası ilişkilerde geçerli ilkelerden biri olan sınırların zorla değiştirilemezliği ilkesinin Suriye açısından hayata aktarılmasını kolaylaştırır.
Ayrıca, mülkiyet haritasının altüst olmasını ve toplumun dengesinin bozulmasını engeller. Savaşla mülkiyet kazanamayacağını ve nüfus tasfiyeleri yapamayacağını anlayan taraflar belki daha ölçülü ve insaflı olmaya çalışır. Böylece savaş bittikten sonra insanlar yerlerine yurtlarına dönebilir. Kaldıysa mallarına ve topraklarına tekrar sahip olabilir. Bu sayede yerleşim birimlerinin ve genel olarak ülkenin nüfus kompozisyonu fazla değişmemiş olarak kalabilir.
Bu ilkesel önerilerin elbette uluslararası hukukla, tapu ve nüfus kayıtlarıyla vb. ilgili birçok boyutu var. Ancak, bunlar altından kalkılamayacak meseleler değil. Hem Suriye içinde bulunan sivil toplum kuruluşlarından hem de uluslararası sivil toplum kuruluşlarından bu hususta destek alınabilir.
Bana öyle geliyor ki Türkiye bir taraftan bu yolu denemeli diğer taraftan da Batı ülkelerinin tavrı ne olursa olsun açık kapı politikasını korumalı. Hayatını kurtarmak için kaçan masum ve mazlum insanlara sınırlarını açık tutmalı. Bunu yaparsa, kısa vadede üstlenmek zorunda kalacağı sıkıntılar ne olursa olsun, uzun vadede hem kazançlı çıkacak hem de bir ahlâk ve insanlık sınavından başarıyla geçmiş olacaktır.
Yeni Yüzyıl, 16.02.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/turkiye-suriye-icin-ne-yapabilir-1322