ABD Hazinesi’nin geçtiğimiz günlerde kurtarmaya yanaşmadığı Lehman Brothers adlı yatırım bankasının batmasıyla ortalık karıştı: Borsalar sallandı, endeksler tepetaklak gitti, döviz kurları yerinden oynadı, dolar diğer sağlam paralar karşısında değer kaybetti, bir belirsizlik, bir karambol havası, bir panik ortalığı kapladı. Son birkaç gündür TV kanalları, radyolar, internet haber portalları ve gazetelerde boy boy yorumlar, röportajlar, “Ne olacak bu gidişin sonu” sorusu üzerine yapılan yorumlardan geçilmiyor.
Galiba iktisatçılara en fazla iş düşen zamanlar kriz zamanları. Normal zamanlarda (büyük gazetelerden düzenli bir köşe kapmayı başarmış olanlar dışında) iktisatçıların görüşüne müracaat etmek pek kimsenin aklına gelmez. Öyle ya, işler yolunda giderken, ortalık sütlimanken kim ne yapsın iktisatçıyı, iktisatçının görüşünü, yorumunu. Son zamanlarda yaşadığım deneyim, beni, ne zaman bir gazete, TV veya radyodan arasalar ortalıkta anormal bir durum olduğunu düşünecek noktaya getirdi.
Bunu artık kendimce bir ‘erken uyarı sistemi’ olarak algılamaya başladım. Artık biliyorum ki yorum için ne zaman birileri kapımı çalsa, bir yerlerde bir kriz çıkmış demektir!
Yaşananları Özetleyelim
Sadede gelelim: Amerika yakın tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşıyor; büyük bankalar ve finans kuruluşları adeta sıraya dizilmiş, birbiri peşisıra batıyor. Ne oluyor, nereye doğru gidiyoruz? Bu alışık olduğumuz türden sarsıntıların bir yenisi mi, ‘yüzyılın krizi’ mi, yeni bir ‘Büyük Bunalım’ mı? Yoksa, kapitalizmin sonu geldi mi? Bu yazıda bu sorular ekseninde bir değerlendirme yapılacak, önce ABD’deki ve dünya piyasalarındaki son gelişmeler özetlenecek, ardından bugünkü krizin kısa ve uzun vadeli belirleyici dinamikleri üzerinde durulacak, en sonunda da bu tür krizlerin tekrar etmemesi için çözümün nerede aranması gerektiğine değinilecektir.
Son zamanlarda ABD ekonomisinde, ona bağlı olarak dünya piyasalarında olan biten kısaca şudur: ABD ve dünya ekonomisinde büyüme yavaşlamıştır, faiz oranları 2000’li yılların başlarına kıyasla bir hayli yükselmiştir, enflasyonist kaygılar ön plandadır; konut piyasası derin bir krizdedir; yaygın adıyla ‘mortgage’ olarak anılan ipotek karşılığı uzun vadeli konut kredilerinin önemli bir bölümü batık durumdadır; bu kredilerin ciddi bir kısmının geri dönme olasılığı yoktur.
Konut sektöründeki krize ve geri dönmeyen alacaklara bağlı olarak, son 5-6 yıldır bu piyasaya büyük paralar yatırmış, yüz milyarlarca dolar kredi vermiş bankalar, mortgage şirketleri veya finans kuruluşları zor durumdadır; bunlardan 13 tanesine şu ana kadar Amerikan Hazinesi tarafından elkonmuş veya yüksek miktarda kamu kaynakları aktarılarak kurtarılmışlardır. Her ne hikmetse, o ana kadar, amiyane tabiriyle ‘zor durumdayım, ocağına düştüm, kurtar beni baba’ talebiyle kapısına gelen her bankaya kucağını açmış olan ABD Hazinesi ve FED (Amerikan Merkez Bankası), sıra Lehman Brothers’a gelince kapıyı göstermişlerdir. Bunun üzerine ABD’nin en büyük 4. yatırım bankası Lehman Brothers 613 milyar dolarlık bir borçla batmış ya da aynı anlama gelmek üzere, iflasını istemiştir. Bu gelişme piyasalarda bir dalgalanma yaratmış, borsalar sarsılmış, Rusya örneğinde olduğu gibi bazıları borsayı tatil etmek zorunda kalmışlardır. Panik havasının daha da büyümemesi için ABD ve bazı Avrupa ve Asya merkez bankaları kriz yönetiminde birlikte hareket etme kararı almışlar, bu kapsamda piyasalara yaklaşık 180 milyar dolarlık fon aktarmışlardır. Ortalık şimdilik biraz rahatlamış gözükmekle birlikte, bu durumun kalıcı olduğuna dair hiçbir garanti yoktur.
Kısa Vadeli Görünür Nedenler
Bu duruma gelinmesinde rol oynayan başlıca faktörler arasında, başta FED olmak üzere büyük ekonomilerin merkez bankalarının 2000’li yılların başlarından itibaren izledikleri düşük faiz-gevşek para politikaları, ABD’de dünyanın çeşitli yerlerinde süren savaş ve işgal masraflarının kabarttığı ikiz açıklar, artan petrol fiyatlarının şişirdiği yüzer-gezer fonlar, likidite bolluğunun sağladığı imkânlarla özellikle konut, gıda ve enerji sektörlerine yönelik spekülatif hareketler, ve yatırım bankalarının, ödeme gücü olup olmadığına pek dikkat etmeksizin (ellerindeki fon fazlasını satmak, aktiflerini kabartıp bilançolarını şişirmek ve patronlarının gözüne hoş görünmek amacıyla) hesapsız-kitapsız biçimde konut sektörüne para yatırmaları sayılabilir.
Uzun Vadeli Derinde Yatan Nedenler
İktisat literatüründe ‘konjonktür dalgaları’ ya da ‘iş çevrimi’ adıyla anılan ve sık sık karşımıza çıkan bu tür krizlerin daha derinlerde yatan nedenlerini devletin karşılıksız para basma yetkisi, altın-para sistemi gibi sağlam para sisteminden vazgeçilmiş ve yerine karşılıksız fiat para sisteminin benimsenmiş olması, paradan para kazanma hevesleri, devletin ekonomiye sürekli müdahale etmesi ve kendi yaptığı hatanın bedelini vergi mükelleflerine ödetme alışkanlığında olması, ve nihayet bütün bunlara cevaz verip mantığa büründüren Keynesçi-müdahaleci iktisat anlayışıdır. Deneyimler göstermiştir ki, devlet iyi bir işletmeci değildir, devlet gücü kişisel menfaatlere alet edilebilmektedir, iktisadi yasalara saygı gösterip serbest piyasa mekanizmasının işleyişine izin verilmemesinin bedelini toplum eninde sonunda kriz olarak ödemektedir. Piyasayı her paraya boğma eylemini bir gün mutlaka daralma dönemi izlemektedir. Pek çoğumuz belki farkında değiliz ama, iktisadın da fizik yasaları gibi, kişilerin keyfi tasarruflarından bağımsız çalışan yasaları vardır; bunlara riayet etmemekle yasalar ortadan kalkmamakta, ama günün birinde bedeli kriz ve bunalım olarak ödenmektedir.
Türkiye İçin İki Senaryo
Mevcut krizin Türkiye’yi nasıl etkileyebileceği konusunda biri olumsuz, diğeri olumlu iki farklı senaryo yazılabilir. Kötümser senaryoya göre, dünya ekonomisinin motor gücü olan ABD ekonomisindeki kriz dalga dalga Avrupa ve Asya ekonomilerini etkileyecek, durgunluk talep daralmasına yol açacak, bu da ticaret ve sermaye akımları kanalıyla Türkiye’yi olumsuz etkileyecek; ihracat duraklayacak, sermaye kaçacak, döviz kurları yükselecek, 190 milyar dolar civarında dış borcu olan Türk özel sektörü zor günler geçirecektir. Ancak bu satırların yazarına göre iyimser senaryonun işleme olasılığı daha yüksektir. İyimser senaryoya göre kriz aslında Türkiye için bir fırsat bile olabilir. Türkiye yükselen piyasaların başında gelmektedir. Son yıllarda yakaladığı ekonomik ve siyasi istikrarı bozmadığı, bölgesinde barış arayışlarında aktif rol aldığı, komşularıyla ilişkilerini iyileştirmeye ve bölgesel ihtilaflarda arabulucu rolü oynamaya devam ettiği sürece, Batı’nın doymuş ve krize girmiş piyasalarından çıkacak sermayenin muhtemel güzergâhlarından biri olacaktır. ABD’de bulunan 800 milyar doları aşan Körfez kaynaklı fonların yüzde 10’unun bile Türkiye’ye kalıcı doğrudan yatırım olarak gelmesi Türk ekonomisine büyük rahatlama sağlayacaktır. Kısaca her kriz aynı zamanda bir fırsattır, Türkiye bu fırsatı iyi değerlendirmelidir.
Peki Çözüm Nerede Aranmalı?
Sonuç olarak, altını çizmek gerekir ki, şu anda yaşadığımız kriz kapitalizmin sonunu getirecek bir nihai kıyamet krizi değildir. Kapitalizmin tarihinde pek çok kriz yaşanmış, alınan çeşitli önlemler, değiştirilen politikalar ve denenen yeni modellerle bunlar aşılmıştır. Bu tür dalgalanmaların temel nedeni, devletin karşılıksız para basma tekelini kayıtsız-şartsız kabul eden, para ve kredi genişlemesiyle ekonomiyi canlandırma hesapları yapan devletçi ve müdahaleci iktisat anlayışıdır. “Kapitalizmin sonu” gibi bir olasılık, pek çoğumuza, özellikle de İslamcısı’ndan Marksisti’ne, 3. dünyacısından ulusalcısına her türden radikalleri heyecanlandırsa da, şu anda kapitalizmin sonunu getirecek genel bir bunalımla karşı karşıya değiliz. Özel mülkiyet kurumu, bireysel özgürlük, kâr arayışı, serbest ticaret ve sınırlı devlete dayalı piyasa kapitalizminin maalesef daha iyi bir alternatifi henüz ufukta görünmemektedir. Mevcut şartlarda yapılması gereken, eski alışkanlıklarımızdan vazgeçip, birilerinden aldığımızla başkasını zengin etmeye dayalı anlayıştan ve para basarak zengin olacağımız yanılgısından tez kurtulmak, küreselleşen dünyanın gerekli kıldığı yeni bir anlayışa ve yeni kurumlara vücut vermektir. Bu çerçevede devletin karşılıksız para basma tekelini sorgulayıp sağlam para sistemine, hatanın bedelini vergi mükelleflerine değil, bizzat hatayı yapana ödetecek bir sisteme geçmek, zenginliği paradan para kazanmaya dayalı spekülatif hareketlerde değil üretim ve yatırımda aramak gerekmektedir. Söylediklerimize teorik temel arayanlar ‘klasik iktisat’ ile ‘Avusturya iktisad’ı geleneğinde bol miktarda malzeme bulabilirler.
Taraf