Ne zaman Batı basınında Türkiye’nin Batı’dan uzaklaştığına dair bir haber veya yorum çıksa bizimkilerden bazıları adeta zil takıp oynayacak.
Nedenini anlamak zor değil; ‘AK Parti Batı’yı da arkasına alarak Kemalist-militarist rejimi zayıflattı. Şimdi Batı yeniden Kemalist-militaristlerin safına geçerse AK Parti’yi birlikte bitiririz’. Hevesleri, heyecanları bu yanlış akıl yürütmeden kaynaklanıyor.
AK Parti elbette bir gün bitebilir, ama o gün bile ‘eski düzen’ ayağa kalkamayacak. Açık toplum, piyasa ekonomisi ve demokratik siyaset Kemalist-militarist bir düzenin geri gelmesine asla imkân vermeyecek.
Dolayısıyla Washington veya Brüksel’deki güç merkezlerini ‘kafalayarak’ dahi eski düzeni getirmek mümkün değil. Kaldı ki ‘yeni Türkiye’de iktidarları halk belirliyor. AK Parti’yi bitirmek isteyenler ona karşı içeride ve dışarıda komplolar kuracaklarına halkın tercihlerini değiştirmeye çalışmalı, alternatifler yaratmalılar. Ama onların anladıkları alternatif, ‘Ergenekonculara özgürlük’ çağrısında bulunan bir lider. Cindoruk’un DP’si Albay Çiçek’in ıslak imzalı ‘eylem planı’ kadar akıl işidir ve onun kadar AK Parti’yi bitirme potansiyeline sahiptir!
Bunların dış odaklardan medet ummaları da abes; çünkü aklı başında kimse Türkiye’de otoriter, saldırgan, kendi halkıyla ve bölgesiyle kavgalı birilerini Ankara’da iktidar görmek istemez. AB İlerleme Raporu’nun Ergenekon soruşturmasıyla ve TSK’nın siyasete müdahaleleriyle ilgili analizlerini hatırlamakta fayda var; ‘Ergenekon soruşturması’nı fırsat, Genelkurmay’ın siyasi demeçlerini kabul edilemez bulan, üst düzey askerlerin darbe suçundan ilk kez yargı önüne çıkarılmasının altını çizen bir rapordu bu.
Hükümeti dövmek için Batı’dan medet umanlara bu raporu bir kez daha okumalarını tavsiye ediyorum, özellikle de dış politika kısımlarını. Avrupa, bırakın Türkiye’nin Batı’yı terk ettiğini düşünmeyi, bölgesinde aldığı inisiyatifleri ve başlattığı açılımları şiddetle destekliyor. Bölgesinde barış ve istikrar oluşturmak üzere herkesle diyalog kuran, çatışmaları sonlandırmaya çalışan, işbirliği ve karşılıklı bağımlılık ağları yaratan bir Türkiye, AB için de çok değerli. Komşularıyla iyi ilişkiler kurmak zaten AB üyeliğinin bir gereği. Suriye, Irak, Irak Kürt Yönetimi, İran, Ermenistan, Gürcistan, Rusya, Bulgaristan ve Yunanistan’la diyaloğa dayalı işbirliği ağları kuran bir Türkiye de bunu yapıyor.
Bunların aslında ne Brüksel’de ne de Washington’da sorun olmadığını gayet iyi biliyoruz. Sorun, Ali H. Aslan’ın dünkü Zaman’da belirttiği gibi Washington’u sarmalayan, ancak Obama’yla birlikte Washington’da etkisizleşen ‘neo-con’, İsrail yanlısı bazı lobi unsurları.
Bunlar ‘Türkiye Batı’dan kopuyor’ dediklerinde iki şey oluyordur; bir, hükümet İsrail’e yönelik eleştirel bir pozisyon almıştır; iki, siyaset veya medyadaki müttefikleri zordadır. Hemen, ‘eyvah Türkiye nereye gidiyor’ çıkışlarıyla küresel güçleri harekete geçirmek ve Türkiye üzerinde baskı kurmak girişimine başlarlar. Tezleri ciddiye alınacak türden değildir; Türkiye’nin İsrail’e karşı eleştirel tutumuyla ‘Batı’dan kopması’ arasında ne alaka var? İsrail ‘Batı’ mıdır? İşgal ettiği topraklarda sürekli ‘Batılı siyasal ve insani değerleri’ çiğnerken Batı’yı mı temsil eder? İsrail’in bölgede izlediği politikalara AB ve AB üyesi ülkeler de en az Türkiye kadar tepkili. Yani Türkiye’nin İsrail politikası Avrupa ile son derece uyumludur.
Türkiye tarihin hiçbir döneminde Batı da içinde olmak üzere dünya ile bu kadar bütünleşmemiştir. Aslında kendi kendini mahkum ettiği bir izolasyondan çıkıyor Türkiye, etrafına ve dünyaya açılarak. Etrafının düşman ülkelerle çevrili olduğu masalından uyanıp bölgede barış kurucu, çatışma önleyici bir rol oynuyor. Bunun, kendi demokrasisini kurumsallaştırmanın ve ekonomisini geliştirmenin bir gereği olduğunun da bilincinde. Sonuçta Türkiye Batı’dan kopmuyor; Batı Kemalistlerden koptu, ağıt buna…
Zaman, 03.11.2009