Geçen hafta Mecliste, yeni anayasa yapmak amacıyla Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu. Komisyon Meclis’te grubu bulunana 4 partiden gelen 3’er vekilin katılımıyla 12 üyeden oluşturuldu. Meclis Başkanı İsmail Kahraman komisyonun ilk toplantısının 4 Şubat 2016 Perşembe günü yapılacağını duyurdu.
Ülke açısından oldukça önemli görünen bu haber kamuoyunu pek heyecanlandırmadı ve gündemi belirleyemedi. Bunun öne çıkan iki sebebi var.
İlki, anayasa konusunda her türlü tartışmaya kamuoyunun doymuş durumda olmasıdır. Bir anlamda anayasa konusu her yönüyle tüketilmiş bir gündem konuma düştü. Anayasa’da çok sayıda değişiklik yapıldı. Bu değişiklikler esnasında anayasa sürekli gündemimizdeydi. Geçtiğimiz 14 yıllık sürede karşılaşılan krizlerde, 367 krizinde olduğu gibi, gündemde yine anayasa vardı.
Bütün bunların üstüne, elimizde bir de daha önceki anayasa uzlaşma komisyonu çalışmaları var. Bu komisyon, partilerin yeni anayasa taahhüdü ile girdiği 2011 seçimleri sonrası kuruldu. Yaklaşık 25 ay süreyle çalışan komisyon 327 toplantı yaptı. Üniversitelerden, STK’lardan, partilerden ve pek çok özel şahıstan görüşler toplandı. Çok sayıda platform kuruldu, pek çok konferans, panel ve sempozyum düzenlendi. Medyada sayısız program ve tartışma yapıldı, pek çok köşe yazısı yazıldı. Kitaplar ve makaleler yayınlandı. Tartışılmayan konu kalmadı ama, yeni bir anayasa yapmakta uzlaşılamadı.
İşte yeni anayasa haberlerinin heyecan yaratmamasının bir diğer sebebi de bu noktada ortaya çıktı. Büyük beklenti ve yüksek heyecanla başlanan çalışmaların sonuçsuz kalması, kamuoyunu yeni anayasa konusunda umutsuzluğa sevk etti. Bunun üstüne bir de, anayasa meselesinin, seçimlerin etkisiyle Erdoğan’ın şahsı üzerinden yürütülen sırf bir başkanlık tartışması olarak kısır bir döngüye sıkışması eklendi.
Sonuçta toplumun yeni bir anayasa konusundaki hevesi de, umudu da iyice aşındı. Oysa anayasa ülkenin “hâlâ” en temel ve acil ihtiyaçlarından biri. Yıkılan rejimin yerini alan yeni “durum” kalıcı ve uzun süreli bir kurumsallaşmaya uygun değil. Zira bugün ortaya çıkmış olan siyasî-idarî-hukukî yapı büyük ölçüde, önce eski rejime karşı, ardından Cemaatin saldırısına karşı pragmatist bir tavırla acilen ve el yordamıyla karşılık verilen hamlelerle şekillendi.
Anayasal yapı artık dikiş tutmayan ve ne olduğu anlaşılamayan bir yamalı bohçaya döndü. Bir rejimin gerektirdiği sistemsel ve kurumsal mekanizmalar kurulup işletilemediği için yönetim ve idare aşırı şahsî bir hal aldı. Herhangi kritik bir politikanın veya eylem kararının alınması ve yürütülmesi büyük ölçüde makamlarda bulunan kişilerin sadakati ve güvenirliğine endeksli hale geldi. Anayasal-yasal ve idari düzenlemeler büyük bir keşmekeşlik içinde ve birbiriyle tutarsız hale geldi. Sistem bu şekilde uzun süre sürdürülebilir görünmüyor. Önce bir anayasa ardından da idarî bir reform şart görünüyor.
Lakin, yeni anayasa konusunda kamuoyundaki heyecansızlık ve umutsuzluk önümüzde ciddi bir engel. Zira, anayasa çalışmalarının takipçisi olmak ve anayasa yapımına gerçekten asılmaları için partiler üzerinde bir baskı oluşturmak önemlidir. Ne var ki, kamuoyundaki genel algı partilerin anayasa yapma niyetiyle değil, “seçmen bizi komisyonda görsün” niyetiyle işe başladığı yönünde.
Bu yüzden partilere büyük bir iş düşüyor. Gerçekten yeni bir anayasa yapmak niyetiyle hareket etmeleri ve samimiyetle ellerinden geleni yapmaları gerekir. Eğer yine ilk komisyonda olduğu gibi anayasa yapmaya niyetlenmeden sadece uzlaşmaz taraf olarak damgalanmamaya dikkat edecek olurlarsa seçmenin bu numaraları artık pek yemediğini de hesaba katmaları gerekir.
Yeni Yüzyıl, 29.01.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/tuketilmis-anayasa-gundemi-1107