Diğer ülkelere seyahat eden insanlarımız, doğal olarak, hata belki farkına bile varmadan, kendi ülkeleri ile ziyaret ettikleri ülkeleri karşılaştırırlar. Karşılaştırma alanlarından biri de trafikteki düzen ve özendir. Özellikle de araç sürücülerinin yayalara karşı tavır ve tutumudur.
Lâfı uzatmadan, kestirmeden söylersek Doğu’ya ve Batı’ya gittikçe bu bakımdan karşılaşılan manzara farklılaşır. Doğu’ya gittikçe Türkiye’deki trafik düzeninin çok daha iyi Batı’ya gittikçe Türkiye’deki trafik düzeninin çok daha kötü olduğunu görürüsünüz. Meselâ Mısır’da, Hindistan’da bizdekini mumla aratacak kuralsız, kaotik bir trafik hayatı gözlemlersiniz. Bu ülkelerde neredeyse hiçbir trafik kuralının olmadığını veya varsa da kurallara asla riayet edilmediğini anlarsınız. Bu çerçevede, yayalara hiç saygı gösterilmediğini de. Batı’da ise kurallara sıkı sıkı riayet edildiğini ve önceliğin her zaman yayalarda olduğunu müşahede edersiniz. (Bu konuyu 8 Mayıs 2014 tarihli, “Beygirin kadar konuş!” başlıklı bir yazımda da ele almıştım: https://www.yenisafak.com/yazarlar/atillayayla/kucuk-eyler-ve-hayatimiz-3-beygirin-kadar-konu-52101 ).
Örneğin ABD’de (ve Kanada’da) okul servis otobüsleri öğrenci almak veya indirmek için durduğunda yolun iki tarafındaki trafik de derhal durur. Öğrenciler binene veya inip kaldırıma çıkana kadar bütün araçlar bekler. Kimse sabırsızlanarak kornaya asılmaz, gaza basıp gitmez. Adeta bir görünmez el tüm sürücüleri aynı şekilde davranmaya sevk eder.
Türkiye’de ise, sürücülerin belki de çoğu, trafikte, bırakın yetişkin yayaları, okul çocuklarına bile aldırmaz. Yolu kullanma hakkının ona yeşil ışık yanmadığı zamanlarda bile kendisinde olduğu kesin kanaatiyle hareket eder. Kendisine engel olduğunu düşündüğü kimseleri kornayla, küfürle, el kol hareketleriyle azarlar, taciz eder. Bu durum yayalar tarafından da kanıksanmıştır. Bizde yaygın olan davranış araçların yayalara yol vermesi değil yayaların araçları yola ‘buyur’ etmesidir.
Bazı sürücülerin yetişkinlere karşı davranışı bazen kelimenin tam anlamıyla korkunçtur. Bunlar bilerek veya yanlışlıkla sürücüye yeşil yanarken yola inmiş yayalara karşı bilhassa acımasız ve insafsızdır. Ben kendi tecrübelerimden gayet iyi biliyorum. Sürücü geçiş hakkının kendisinin olduğunu söyleyerek yola devam eder. Hatta bazı ‘manyaklar’ gaza daha da yüklenir. Muhtemel bir kazadan, yayaya çarpma ihtimâlinden bahsedenlere, “ne yapayım, o da yola inmeseydi”, “hak ediyor”, “gününü görsün, dersini alsın, öğrensin” gibi şeyler söyler. İnsana geri dönüşü mümkün olmayan zararların verebileceği ihtimâline aldırmaz. İşin tuhafı yaya olarak kendisinin de aynı duruma düşmesi olasılığı bile davranışını değiştirmez.
Bu iğrenç, korkunç, gayri insanî duruma mahkûm muyuz? Yoksa biz de özendiğimiz ülkelerdeki gibi yayaya saygılı bir trafiğe sahip olabilir miyiz? Önce keşke diyelim. Sonra bunun da zor olduğunu belirtelim. Ama zor olması hedeften vaz geçmemize sebep olmamalı.
Bu çetrefil bir mesele. Çok boyutlu. Sadece kural koymak ve ihlâlleri ağır cezalara bağlamak yetmez. Yetseydi işimiz kolaydı. Sorunun özü sürücü zihniyeti. Sürücülere her hâlükârda yayanın haklı olduğunu, insan hayatının her şeyden önemli olduğunu anlatmak ve de benimsetmek gerekir.
İşte bu yüzden İçişleri Bakanlığı’nın başlattığı “Yaya Öncelikli Trafik” kampanyasını hararetle destekliyorum (https://www.sabah.com.tr/ekonomi/2019/02/06/81-ilde-es-zamanli-oncelik-hayatin-oncelik-yayanin-eylemi-1549450031). Bakanlığı bu hamlesinden dolayı tebrik ediyorum. İlgili ve yetkililerin bu kampanyada ısrarlı ve kararlı olmalarını temenni ediyorum.
Lâmı cimi yok; trafikte yayaya saygı gösterilmeyen bir toplum uygar bir toplum olamaz.
Yeniyüzyıl, 12 Şubat 2019