Değişim bir anda mı gelişti?
Siyasalın içinde etkin olmaya çalıştılar. Neler yapmak istediklerini tam olarak göstermediler. Gizli ajandaları vardı ve belki de kendi zamanlarının gelmesini beklediler. Siyasalın içinde olanlar onların gelişini görmemezlikten geldi veya onların dışındakilerin ellerinden gelenler sınırlıydı. Zor bir durumdu. Silahlı adamları vardı. İyi örgütlenmişlerdi, zaman ve siyasal durum onların lehine işliyordu. İddialarına göre doğadaki yaşananlar büyük problemlerdi ve totaliter distopyalarını kurmak için ekolojist fikirleri ön plana koydular. Belki de kimsenin onlara karşı koyabileceğini düşünmüyorlardı. Karşı koyabilecekler de ellerindeki güçlerini kaybetmiş olabilirlerdi. Doğurganlık kaybolursa bir rejimin nasıl değişebileceğini gösteren dizi The Handmaid’s Tale için böyle bir başlangıç yoğundu.
İnsanların ne olduğunu dahi anlayamaması
Eski rejimi devirme günü geldiğinde silahlı adamları her yeri sarmıştı ve “devrim” olarak da nitelendirebilecekleri siyasal eylemleri başlatmışlardı. İnsanlar açıkça ne olduğunu bile anlayamamıştı. Bir anda gelen saldırı sonrasında bir süre içinde Gilead olarak anılacak yerde köktenci bir dini iktidar kuruluyordu. ABD’de asla olmaz denilen oluyor ve totaliter bir din üzerinden yeni bir rejim kuruluyordu. Olanlar o kadar hızlı ve acımasızdı ki insanların onlara doğrudan karşı koyması da tam anlamıyla mümkün olmuyordu. Köktendincilere zaten sıradan insanlar karşı koyamazlardı ve yapabilecekleri kendilerini savunmakla sınırlıydı. Kimileri için durum böyle oluyordu ama doğurganlığı olan kadınlar için gerçeklik farklıydı. Onlar ele geçirilecek ve yeni rejim içinde hakları ellerinden alınmış edilgen insanlara dönüştürülecekti.
Tanrının mı komutanların mı devleti?
Gilead açıkça tanrının istediği veya kendilerini tanrıya karşı bağımsızlaştırmış kökten dincilerin bir devlet olarak görülüyordu, Gilead’ın komutanlarının gözünde. Buna karşı koyabilecekleri her türlü zorbalıkla ve zor kullanarak bastırdıkları için istediklerini alıyor ve uyguluyorlardı. Eğer tanrının buyruklarına ve isteklerine uyulursa, siyasal yapının yanlış gitmesine sebebiyet veren kadınların doğurganlıklarının kaybolmasının önüne geçilmiş olunabilecekti. Sorun asla erkekte değildi. Burada problem kadından geliyordu ve eğer kadın Gilead’ın komutanlarının istediği haliyle yaşarsa sorunların üstesinden gelinebilecekti.
Kökten dinci devlette erkeklerin hakimiyeti
Gilead’ın dindarları cinselliği kendi faaliyetlerine indirgeyerek doğurganlığı yeniden sağlayacaklarını düşünüyorlardı. Kendilerini siyasalın en üstünde konumlandırarak ve istediklerini istedikleri kişilere yapabileceklerini düşünerek bunda bir problem olmadığını da açıkça görüyorlardı. Burada önemli noktalardan biri de cinselliğin neredeyse yanlış görülmesi ve başkaları için yasaklanması. Zaten evlilik dışında bir cinsel ilişki düşünülemezdi ve komutanlar dışındaki insanlar için de bu durum aynı şekilde geçerliydi. Böyle olmasını komutanlar kurgulamıştı ve kendileri de en az diğer insanlar gibi buna uyacaklardı. Kimsenin siyasal haklarının olmamasının sonunda herkese iyilik getireceğini düşünen bir devlet ve devleti yönetenlerin yanlışlıklarını kurgusal olmayan dünyada da defalarca gördük. The Handmaid’s Tale’de de bu çok kurgusal olarak gösteriliyor.
Totaliter bir dünya iyilik getirir mi?
Kimsenin haklarının olmadığı, konuşmaların denetlendiği ve dinlendiği, istenilen kıyafetlerin giyilmediği, hizmetçi kızlara sürekli tecavüz edildiği, komutanların keyfi düzenlemelerinin her yanı sardığı bir dünya hayal edin. The Handmaid’s Tale’in dünyası da işte böyle. Hizmetçi kızlar konuşmaktan bile kaçınıyorlar. Aynı tip kıyafetleri giymeye zorlanıyorlar ve sürekli olarak tanrısallığı övmek durumunda kalıyorlar. Kendilerinin istedikleri bir dilden konuşabilmeleri ellerinden alınıyor. Gün içinde komutanların eşlerinin yönetimi altında günlerini geçirmek durumda kalıyorlar. Kaybettikleri ailelerinden haber alamıyorlar. Okuyamıyorlar, yazamıyorlar. Kendilerinin istediklerinin olması mümkün değil. Dış dünyadan haberdar değiller. Günleri odalarında geçiyor ve bu yaşama her an şükretmeleri isteniyor. Fısıldamak bile Gilead’ın izin vermesiyle oluyor.
Gözlerin sadece önüne baksın
Hizmetçi kızların Gilead’da ev dışında yaptıkları “en büyük etkinlik” alışverişe gitmek oluyor. Yanlarında başka bir hizmetçi kız ile sadece önlerine bakarak alışverişe doğru gidiyorlar ve aralarında kendi istedikleri şekilde konuşmak yasak. Birbirlerini kontrol edecek şekilde birbirleri ile eşleştiriliyorlar. Bir diğeri karşısındakinin kim olduğundan tam olarak emin olamıyor. Herkes birbirini devlete karşı kötüleyebilir. Yanındakinin kötü niyetli biri olduğunu söyleyebilir. Yürüyüşleri sırasında gördükleri duvarlara asılmış “suçlu” ölüleri görmek onlar için birer ibretlik oluyor. Neyden korkmaları gerektiği beyinlerine kazınmaya çalışılıyor. Eğer hizmetçilerin sessizliklerine bakılırsa rejimin bunda başarılı olduğunu da söyleyebiliriz.
Doğum yapmak bir ritüel
Gilead’ın olma sebeplerinden biri olan doğurganlığın olağanüstü azalması rejimin hizmetçilere neleri yapacağını daha en başlardan gösteriyor. Komutanlarından hamile kalan hizmetçiler için hamilelik süreci ilk defa kendilerine iyi davranıldığı bir süreç oluyor. Gösterilen saygı ve itibar olmasa bile kendilerine fiziki zarar verilmiyor. Hizmetçiler böylelikle biraz olsun kendilerine zarar verilebilme olasılığından uzak kalıyorlar. Doğum yapmak ise onlara gösterilen ilginin zirvesini teşkil ediyor. Tam bir ritüele dönüştürülmüş olan doğum yapmanın sonunda hizmetçinin bebeği alınıp komutanın eşine veriliyor. Çocuğun sahibi anne olamıyor. Çocuk o noktadan sonra gerçek annenin bir parçası olamıyor. Biyolojik bir bağın gerçekliği unutturulmak isteniyor.
Çocukların yeni anneleri
Bebeklerin yeni anneleri onlara olağanüstü değerler veriyorlar. Böylelikle komutanların eşleri yeni bebeklerle yeni bir statüye de geçmiş oluyor. Kendisi bebeği doğurmuş gibi yeni bir itibar görüyor. Burada doğum sırasında komutanın eşlerinin yaptıkları özellikle dikkat çekici. Doğum sırasında doğumu sanki kendisi yapıyormuş gibi gösteriyorlar. Yeni anne doğumu gerçekleştiriyor ve dünyanın olumsuz gidişatına karşı bir bebeğe sahip oluyor. Böylelikle bir komutanın eşi olmayı hak da ediyorlar. Kendileri doğuramasa bile bir problemin olmadığı varsayılıyor. Doğurgan olamayan eşler sadece siyasal gücü elinde bulunduranların eşleri oldukları için avantajlı kesimi oluşturuyorlar. Gerçek anneler için ise acı verici bir durum oluşmuş oluyor.
En sert şekilde cezalandırma
Böyle bir siyasal düzene elbette hizmetçi kızlar karşı koymak istiyorlar ama tam bu noktada rejim kendilerine itaat etmeyenlere olağanüstü cezalar veriyor. Gözleri çıkarılanlardan tutun da elleri kesilenlere, ocak ateşinde elleri yakılanlara kadar bir çok hizmetçi son derece ağır şekilde itaatsizlik yaptıkları için cezalandırılıyorlar. Eşcinsel olduğu “farkedilenin” ise cinsel organına “zarar veriliyor” ve cinsellikten keyif alması engelleniyor. Arkasından da, hala doğurgan olduğu söyleniyor. Açıkça, topluca itaatsizlik yapan kızların stadyumda asılmaya götürülmesi de kendisine anlatım içinde yer buluyor. Gerçeklik böyle acımazsız bir şekilde herkesin karşısına çıkıyor.
Dış ülkeler neden Gilead’ı engellemiyorlar?
İlk iki sezonda bu soruya tam bir cevap verilemiyor. Kuzeyde Kanada kaçan hizmetçi kızlar ve sığınmacılar için önemli ve rahat bir liman oluyor. Güney Amerika’dan gelen devletlerin yöneticilerinin ise yapabileceklerinin olmadığı anlatılmak isteniyor. Gilead’ın caydırıcı bir gücünün olması da burada önemli bir yer oynuyor olabilir. Totaliter bir devletin silahlı ve acımasız gücü ile mücadele etmenin zorlukları ise tahmin edilebilir. Gilead başka devletlerin onunla mücadele etmesinin zor olduğunu her haliyle belli ediyor. Herkes kendisinin acımasız yanını dolaylı olarak göstererek ve görece iyi temaslarda bulunarak sağlam tutmak istiyor. Gilead totaliter bir cehennemi yansıtırken insanın kötü yanıyla nasıl pragmatik acımasız bir dış politika izleyebileceğini de gösteriyor.
Not: The Handmaid’s Tale’in kitabında ve dizisinde Handmaid “damızlık kız” olarak çevrilmiş ancak ben bu yazıda Handmaid için “hizmetçi” kelimesini kullandım.
3 Temmuz 2019