Tarım Sektörünün Dünü, Bugünü ve Yarınına Bakış

STMÜ Ankara Tarafından Düzenlenen Sn. Recep Tezgel’in Konuşmacı Olduğu “Tarım Sektörünün Geleceği” Etkinliği Notları

Tarımın, medeniyetimiz için kritik öneme sahip olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Nitekim Pythagoras “bütün dünya ekmekle başlamıştır” demiş ve Gılgamış Destanı’nda insanlığın uygarlaşmasına ekmeğin olanak sağladığı ifade edilmiştir. İnsanlık “penuria panis, exiguitas panis, inopia panis” şeklinde de ifade edilen “tarım olmaksızın yaşamak imkânsızdır”* gerçeğini öğrenmiş, kabul etmiş ve tarımı bir medeniyet düzeyi olarak addetmiştir.

Ancak tarım sektörü, ne yazık ki beklenen gelişme çizgisinden halen uzaktadır ve önemli krizlere gebedir. Bu nedenle insanlık medeniyeti bir an evvel, artan nüfusu, tüketim çılgınlığını ve israfı, tüketim adaletsizliğini, ekolojik göçleri, küresel ısınmayı, su kıtlığını vb. diğer sorunları gerçekçi bir biçimde gündemine almalı ve tedbirler, çözümler üzerine kafa yormalıdır.

Ülkemizde ise ne yazık ki tarım sektörü, birtakım başarılara rağmen, pek çok açıdan yetersizdir ve küre için bahsettiğim riskler ülkemiz için de geçerlidir. Diğer yandan insanımız içeriği temiz ve kaliteli gıdaya erişmekte güçlük çekmektedir ve et, süt, kaliteli ve besleyici ekmek gibi ürünlere erişim ne yazık ki yeterli seviyede değildir. Ayrıca bizi bekleyen büyük bir su sorunu vardır ve bunun bana göre en önemli sebebi tarım sektörünün bilinçsizliği ve geleneksel tarım uygulamalarıdır. Bu hususları ve daha fazlasını daha evvel yazdığım Zeytin, Ekmek ve Türkiye’nin Tarım-Gıda-Hayvancılık Politikaları Üzerine başlıklı yazıda anlatmış ve birtakım öneriler sunmuştum.

Bu kez ise konuyu daha profesyonel ele almak istedim ve bu düşüncemi ekibimle paylaştım. İşte bu düşüncelerle, Sivil Toplum Merkez Üssü Ankara Şubesi olarak 4 Eylül 2024 tarihinde fütüroloji temalı etkinliklerimiz kapsamında düzenlediğimiz “Tarım Sektörünün Geleceği” başlıklı etkinlikte Tarım Bakanlığı Müşaviri Sn. Recep Tezgel Beyefendiyi ağırladık.

Moderatörlüğünü yürüttüğüm etkinlikte öncelikle kısaca tarım sektörünün tarihini konuştuk, Türkiye’de ve dünyada tarım sektörünün bugününü dinledik ve geleceğe ilişkin öngörüleri tartıştık. Etkinlikte dinlediklerimiz çok değerliydi, tartışılan konular yalnızca ülkemiz için değil bölgemiz ve küremiz için kritik önemdeki konulardı ve konuşmacı Sn. Recep Tezgel bizlere oldukça geniş bir vizyon sundu, ziyadesiyle müstefit olduk.

Etkinlikte aldığım notları siz değerli takipçilerimiz için derledim. Bu vesile ile konuşmacı Sn. Recep Tezgel’e katılımları ve konuşmaları için bir kez daha teşekkür etmeyi borç bilirim.

A. Tarım Sektörünün Tarihine Bakış

  • Tarım sektörü, tarihsel olarak belli aşamalardan geçmiştir ve günümüzde ise multidisipliner bir sektör olarak devam etmektedir. Bu durum ülkemizde sektörün henüz eksiklerinden biridir. Tarım sektörünü iktisat, hukuk, pazarlama, mühendislik gibi alanlarla birlikte bakmak ve bu şekilde ele almak zorundayız.
  • Tarımın öyküsüne baktığımızda ilk olarak Holesen evresini görmekteyiz. Bu evrede bitkiler kendi kendilerine yetişmekteler. Sonrasında ise insanlık evresine geçiş olmakta.
  • Tarım insanlık için çok çok önemlidir. Tarım içinse doğa çok önemlidir. Baktığınızda kutsal kitaplarda doğa insana emanet edilmiştir.
  • Tarımın gelişimine bakıldığında 1900lü yıllarda “Tarım 1.0” başlamıştır. Düşük verime sahip kendi imkânlarıyla üretim demektir. Sonrasında ise “Yeşil Devrim” denilen süreç yaşandı. Yeşil Devrim,  tarımsal üretimin artırılmasını ifade etmektedir ve bu tarım ilaçları sayesinde olmuştur.
  • Bu ilaçlardan DDT ise en meşhurudur. Çok fazla kullanılmıştır. Sonrasında Rachel Carson’un Sessiz Bahar isimli kitabı yazılmış zararları bir romanda işlenmiştir. Bu kitabı Kennedy okuyunca konuyu araştırmış ve DDT’yi yasaklamıştır.
  • Sonraki aşamalarda ise gübreleme sistemi geliştirilmiştir. Bu sistem ile tarımsal üretim daha verimli hale gelmiştir.

2010’lu yıllara gelindiğinde ise, Endüstri 4.0 ile sanayide yaşanan devrimin benzeri paralel bir süreç tarım sektöründe yaşanmaya başlanmıştır. Bu sürece “Tarım 4.0, Akıllı Tarım, Dijital Tarım” gibi isimler verilmekte ve genel olarak sensörleri, algılayıcıları, mikro işlemcileri, otonom karar sistemlerini, bulut tabanlı bilgi ve iletişim teknolojilerini içeren akıllı teknolojilerin tarım sektöründe uygulanmasına işaret edilmektedir. İnternet tabanlı portallar ve çeşitli algoritmalar sayesinde büyük verilerin depolanması ve analiz edilerek tarladan sofraya tüm sürecin takip edilebilmesi, yönlendirilebilmesi ve gelecek projeksiyonlarının yapılabilmesi sağlanmaktadır. Tarım 4.0 beraberinde tarım ve gıda değer zincirindeki farklı aktörlerin işbirliğini dolayısıyla ekosistemin önemini de ortaya koymaktadır.

B. Türkiye’de Tarıma Bakış ve Avantajlar

  • Türkiye olarak 3 ana iklim kuşağında yaşıyoruz. 30 ana havzamız var. 23 milyon hektar tarım arazimiz var. Bu topraklarımızın üçte biri demek. 3 milyon civarında çiftçimiz var.
  • Türkiye’nin, bitki (flora) türleri bakımından sahip olduğu zenginliği anlamak için, Avrupa kıtası ile karşılaştırmak yeterli olacaktır: Tüm Avrupa kıtasında 12.500 açık ve kapalı tohumlu bitki türü varken, sadece Anadolu’da bu sayıya yakın, yaklaşık 11.707 tür olduğu bilinmektedir. Bunların yaklaşık 4.000 adeti Türkiye’ye özgü “endemik” yani yalnızca ülkemizin belli bölgelerinde doğal olarak yetişen türlerdir.
  • Türkiye net tarım ihracatçısı bir ülke. Tarım Bakanlığı’nın son verilerine göre ihracatımız her geçen gün artmaktadır. Veriler ve net hasılat oldukça iyi durumda. TÜİK verilerine göre 2024 Ocak – Temmuz döneminde tarım ve gıda ürünleri ihracatımız, geçen yılın aynı dönemine göre % 9,72 artarak 18,29 milyar dolara ulaştı.
  • Türkiye, 2023 yılında elde edilen 68,5 milyar dolarlık tarımsal hasıla ile Avrupa’da birinci, dünyada ise ilk 10 ülke arasında yer aldı.
  • TÜBİTAK’ın en büyük AR-GE desteğini Tarım Bakanlığı alıyor.
  • Diğer yandan son zamanlarda “kendine yeten ülke” diye bir kavram çıktı. Böyle bir şey yok. Dünyada böyle bir ülke yok. Dünya bir köye döndü. Biz vermesek dünyada kuru kayısı yok, incir az, zeytin az. İspanya meyve üretimi zengini bir ülke ama biz meyve suyu ihraç ediyoruz.
  • Hollanda’da da böyledir. Hollanda tarım ülkesi olmanın yanı sıra aslında büyük bir lojistik ülkesi. Dünyanın en büyük limanlarından biri Hollanda’dadır.
  • Hollanda’nın ihracatı 90 milyar dolar ancak 42.5 milyar Euro’su kendi üretmediği dışarıdan alıp sattığı bir ülke. Kendisi üretmiyor, satın alıp, paketleyip satıyor. Tabiî teknolojisi de çok çok iyi.
  • Türkiye’de domates, nohut, patates, pamuk, çavdar, pancar, buğdayda yeterlilik fazla. İhraç da ediyoruz. Çayda, muzda, cevizde, sarımsakta açığımız var ancak yüksek değil.
  • Şimdi çok tartışılan buğdayı ele alalım. % 102 yeterlilik kapasitemiz var. 90 milyon olarak nüfusu ele aldığımızda 15 milyon ton buğdaya ihtiyaç var. Bize yeten buğdayımız var ama buğdayda ithalat yapıyoruz. Çünkü ihraç ürünleri için yapıyoruz bunu. Örneğin makarna. Dünyada en önemli makarna üreticilerinden biriyiz. Yani buğday alıyoruz ama makarna satmak için alıyoruz.
  • En önemli problemlerimizden biri ise et. Su fakiri bir ülkeyiz. Bunu kabul etmemiz gerekiyor. Kapıkule’den çıktığınız anda meraları görürsünüz. Su var, açık alanlarda hayvancılık yapılıyor. Bizde ise bu çok zor.
  • Bizde besicilik bir ailenin her gün dışarıda yemek yemesi gibi bir şey. Çok masraflı.
  • Türkiye’de aslında küçükbaş hayvancılık yapılmalı. Anadolu toprakları bunun için daha uygun ama maalesef büyükbaş eti seviliyor. Ancak et için çalışmalarımız da var. Islah ettiğimiz, Anadolu’ya uygun hayvanların besiciliğini yaygınlaştırmaya çalışıyoruz.

C. Tohum

  • Şimdi de tohumu ele alalım. Tarım demek tohum demek ve ülkemizde yanlış bilinen çok şey var bu konuda.
  • Dünya’nın en büyük 3. tohum bankası Türkiye’dedir. Tohum çeşitlerine baktığımızda;
    • Yerli çeşit bitki tohumu veya bilinen adıyla Ata tohumumuz var. Ata tohum iyi bir gen kaynağıdır. Bu tohumu alıp yeni tohum üretebilirsiniz. Hastalıklara karşı nispeten dayanaklıdır. Ama büyük bir dezavantajı var: Ürünün dayanıklılığı. Örneğin Ayaş domatesinin pazarda kalma süresi 2 gündür. Sonra bozuluyor. Bu nedenle de ticarî bir ürün olabilmesi çok zor.
    • Diğer bir tohum ise Hibrit tohumdur veya F1 tohum: Laboratuvarda ıslah edilmiş tohum demek. Bu tohum, tohumların geninden iyi genlerin seçilerek üretildiği tohum demek. Bu tohumlar sertifikalı tohum.
  • Son 15 yılda tohumun öneminin farkına vardık ve üretmeye başladık. 16.000 tescilli tohumumuz var şu anda. İhraç ediyoruz. Tohumun dünyadaki pazarı 50 milyar dolar. Bunun büyük kısmı ABD’de. Biz 11. sıradayız. Kamuoyunda İsrail tohumu çok anılsa da biz İsrail’den öndeyiz.
  • Planlı üretim faaliyetlerimiz var. Bu yıl başladık. Bu çok önemliydi. Şeker pancarı ve afyondaki kota sistemi tarzında belirlemelerimizi yaptık. 11 ana ürünü belirledik. Teşvikleri buna göre yapacağız.
  • Burada GDO’yu açıklamak önemli olacaktır. GDO: “Genetik Olarak Değiştirilmiş Organizma (GDO)” veya uluslararası kullanımı ile Genetically Modified Organisms (GMO)” Biyoteknolojik yöntemlerle kendi türü dışındaki bir türden gen aktarılarak belirli özellikleri değiştirilen bitki – hayvan ya da mikroorganizmalara “transgenik” ya da “genetiği değiştirilmiş organizma” denilmektedir. GDO’lu ürünler üzerindeki ilk çalışmalar, ABD kökenli şirketler tarafından yapılmıştır. Tarla denemelerine 1985 yılında alınan GDO’ların ticarî anlamda ekimine 1996 yılında başlanmıştır. Günümüzde ABD, Brezilya, Arjantin, Kanada, Hindistan, Paraguay, Pakistan, Çin, Güney Afrika, Uruguay, Bolivya, Avustralya, Filipinler, Burma, İspanya, Sudan, Meksika, Kolombiya, Vietnam, Honduras, Şili, Portekiz, Bangladeş, Kosta Rika, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Burkina Faso ve Romanya gibi ülkelerde GDO bitki ekimi yapılmaktadır. Dünyada GDO’lu olarak üretilen bitkilerin % 99’unu soya, mısır, kolza ve pamuk oluşturmaktadır. Bunların yanında bazı ülkelerde patates, domates, pirinç, buğday, balkabağı, ayçiçeği, yer fıstığı, bazı balık türleri, kasava ve papaya da GDO’lu olarak üretilmektedir.
  • Ülkemizde 2010 yılında yürürlüğe giren 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu ile GDO’lu ürün ithalatı ve Türkiye’de üretimi yasaklanmıştır. Uymayanlara 12 yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir. Sadece hayvan yemi olarak kullanılmak üzere bazı ürünlerin (mısır ve soya) ithalatına, izin verilen genleri taşıyan ürünler olmak üzere, Biyogüvenlik Kurulu Kararı ile izin verilmektedir. Ülkemizde onaylı GDO’lu ürünlerde etiketleme için eşik değer % 0.9 olarak belirlenmiştir. % 0.9’un üzerinde GDO içerenlerin etiketlenmesi zorunludur.

D. Türkiye’de Tarım Sektörünün Sorunları ve Dezavantajları 

  • Arazide Sulama Sorunu: Arazilerimiz 8,5 milyon hektarken sulanabilen rakam ortalama 4 milyon hektardır. Kuraklık nedeniyle her yıl 4 milyon hektarın üzerinde arazi nadasa bırakılmak zorunda kalmaktadır.
  • Girdi maliyetleri
  • Pazarlama sorunu
  • Tekelleşme
  • Gıda ve Hammaddelerin Depolanması ve İşlenmesi
  • Doğru Arazi Kullanımı Yapamamak
  • Finansman Sorunları
  • Tarımda Eğitimin Tam Olmaması
  • Üretim Planlamasının Olmaması
  • Çiftçilerin Örgütlenememesi
  • Genetik kaynakların muhafazası ve Gen Bankalarının etkin kullanımı
  • Ülkemizde tarımdaki büyük problemlerden biri de ilaç artığı. Bu konuda çok zayıfız. İlacı yanlış kullanıyoruz. İlaç kullanımı problemimiz var. İlaç artıklarından dolayı dönen ürünleri de kontrol ediyor ve imha ediyoruz.

E. Tarım Sektörünün Geleceğine Bakış ve Riskler   

 Küresel Isınma ve Kuraklık

  • Dünyanın ortalama sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlı tutamaz isek çok yakın bir gelecekte, dünyamızın yaşamın mümkün olmadığı bir yer olması beklenmektedir. Bu sınırlamayı 2030 yılına kadar yapamazsak, 1,5 °C sınırını çoktan aşmış olacağız. Bunun önüne geçmek için de ülkeler Paris Anlaşması’nı imzalamıştır.
  • 2030 yılı itibari ile 8,5 milyara ve 2050 yılında ise 9,7 milyara yükseleceği öngörülmektedir. Bu nüfus artışının gıda ihtiyacının karşılanması için tarımsal üretimin 2050 yılına kadar % 70 artış göstermesi gerekmektedir (FAO, 2017). Bu projeksiyon, bir yandan tarım sektörünün stratejik bir sektör olarak yeniden gündeme gelmesini sağlamış diğer yandan ise tarım sektörünün mevcut durumunun ve gelişme eğilimlerinin tüm dünyada gözden geçirilmesini gerekli kılmıştır.
  • İkinci olarak nüfus artışı hususuna değinebiliriz, büyük bir risk deniyor. Ancak bana kalırsa asıl sorun “israf” ve “açgözlülük”. Bir Amerikalı gibi tüketmeye devam edersek 2030 yılında 5.1 kat daha büyük bir gezegene ihtiyacımız var. ABD’li bir araştırmacı şöyle diyor: “Bütün dünya nüfusunu Teksas’a sığdırabilirsiniz ve ev tabanı kadar da yer verebilirsiniz.” Demek ki aslında nüfus artışı aslında sorun değil. 13 milyar hektarlık bir tarım arazisi var. Ama sorun açgözlülük.

Açlık ve Obezite Paradoksu

  • Dünyada herkese yetecek kadar yiyecek üretilmesine rağmen, 852 milyon kişi gece aç uyuyor.
  • Dünya genelinde zayi olan ya da israf edilen gıdanın miktarı senede yaklaşık 1,3 milyar ton. Bu miktar, üretilen toplam gıdanın üçte birine karşılık geliyor.
  • Nobel ödüllü Amartya Sen’in 1981’de yazdığı Yoksulluk ve Kıtlık kitabında “varlık ortasında özellikle yoksul kimseler için sağlıklı ve yeterli gıdaya erişimin engellendiği kıtlıklar yaşanıyor” diyerek aslında birçok şeyi özetlemiştir.

Ekolojik Göç/Mültecilik

  • Göç ve Mülteci kavramlarını birarada kullanmamızın nedeni bazı uluslararası kuruluşların “mülteci” kavramının kendine özgü teknik içeriği nedeniyle, çevresel sebeplerle devamlı veya geçici olarak yer değiştiren insanları mülteci olarak adlandırmaya yaklaşmamasındandır. Göç İzleme Merkezi (IDMC) 2019 Raporuna göre;2018 yılında 135 ülkede ekolojik felaketlerden dolayı 18,8 milyon insan göç etti.

Teknoloji

  • Geleceğe ilişkin teknolojik gelişmeler ise herkesin malûmu. Susuz tarım gelişmeleri, sensörler, insansız tarım, yapay zekâ uygulamaları, e-ticaret gibi gelişmeler beklediğimiz gelişmeler. Bunları da iyi takip etmek gerekiyor.

F. Sorular Üzerine Notlar

  • Dünyada pek çok ülke yer altı sularını stratejik öneme sahip olarak addeder ve korur. Bizde ise ne yazık ki vahşi sulama hâlâ çok yaygın. Bu sorunu çözmek için öncelikle planlı üretim lazım ve ikinci olarak da su desteği lazım.
  • Sultan Abdülhamit Han tarım konusunda önemli işler yaptı. Ankara’da okul kurdu, bu günkü Meteroloji Genel Müdürlüğü’nün taş binası “Çoban Mektebi”dir. Çünkü o dönemde tiftik çok önemli, dünyaya tiftik ihraç ediyoruz.
  • (Hal yasası neden çıkmıyor sorusuna ilişkin) Bir ABD’li heyetle birlikteydim. Bir akademisyenle konuşurken sordum kendisine ABD neden tarım ilaçlarını ve GDO’yu yasaklamıyor. Cevabı önemliydi, çok güçlü lobileri var. Ülkemizde de benzer şekilde belli konularda lobilerin ciddi çabası oluyor.
  • (Ülkemizde neden temiz gıda tüketemiyoruz?) Ülkemizde tükettiğimiz gıdaların arkasındaki “E” kodu, AB’nin standardı aslında.
  • (Soru üzerine) Hormon pahalı bir şey, tavukta kullanılması çok nadirdir. Türkiye’de beyaz et güvenlidir.
  • (Soru üzerine) E-ticaret sektörü henüz gıdada çok uygulayamasak da artacak ve gelecekte daha da yaygınlaşacak.

Av. Haldun Barış

STMÜ Ankara Başkanı

 *Montanari Massimo, Kıtlık ve Bolluk, Nika Yayınevi.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et