Yıllar önce Alper’le (Görmüş) birlikte bir alım satım işi için İstanbul’daki tapu dairelerinden birine gitmiştik.
Ortalık ana baba günüydü. Tapu dairelerinde çekilen çileyi biliyorduk. Bütün gün bekleyip satışı bitiremeden ayrılmak, ertesi günü aynı çileyi bir daha çekmek çok olağan bir durumdu. Umutsuz bir biçimde beklerken çevremizdekilerden birileri -bizi pek acemi gören birileriydi herhalde- evrakın arasına makul bir bahşiş sıkıştırmamızı tavsiye etti. Biz de biliyorduk bunu. Tapu dairelerinde işlerin böyle yürüdüğünü bütün Türkiye vatandaşları biliyordu zaten. Bilmediğimiz şey, yolu yordamıydı. Hangi aşamada, nasıl yapılacaktı bu iş; “makul”un rayici neydi?..
Sağ olsunlar bilgilendirdiler. Biz de öyle yaptık… Ama gelin görün ki, işimizi gören memur bizim gazeteci olduğumuzu çıkarıverdi. Birden telaşlandı, muhtemelen gazeteci tuzağı sandı. Evrak tomarının arasındaki parayı ortaya çıkarıp yüksek sesle azarladı bizi: “Bu da ne böyle; siz beni ne sanıyorsunuz?”
Tabii yerin dibine girdik…
Sürpriz!
Önceki gün yine tapudaydım. Bodrum Tapu Dairesi’nde. Hani şu 2010’da basına da yansıyan rüşvet skandalının yaşandığı yerde…
Bodrum Tapu Müdürlüğü’nün Türkiye’nin iş hacmi en yüksek müdürlüklerinden biri olduğunu biliyorduk. Kendimizi korkunç bir güne hazırlayarak gitmiştik. Ama az rastlanır güzel bir sürprizle karşılaştık. Girişte, hiç bekletmeden evraklarımızı kontrol ederek teslim aldılar.
“Tamam” dediler “Gidebilirsiniz…”
“Nereye” dedik.
“İstediğiniz yere” dediler. “Az sonra size işleminizin başladığı dosya numaranızla birlikte bir SMS’le bildirilecek. İşlem hazırlandıktan sonra ise ikinci bir SMS’le tapu harcını bankaya yatırmanız istenecek ve bir randevu saati verilecek.”
“Peki ne kadar harç yatıracağız?”
“Tapu harcı bilgileri Ziraat Bankası’na online olarak iletileceği için size orada söyleyecekler.”
Gerçekten de dedikleri gibi oldu. Oturduğumuz kafede daha çayımızı yeni bitirmiştik ki birinci SMS geldi. İki saat kadar sonra da Ziraat Bankası’na başvuru için gereken işlem numaramızı ve randevu saatimizi bildiren ikinci SMS… Randevumuz saat 13.30’daydı. Saat 14.00’te bütün işimiz bitmişti.
Mesele sadece bir sistem kurmak
İşin sırrını sonradan öğrendik. Meğerse Bodrum Tapu Müdürlüğü’nde temmuz ayı başında yeni bir sistem uygulamaya konmuş.
Sistemin birinci amacı, insanları kapı önüne yığıp ve orada saatlerce bekletmek yerine serbest bırakıp SMS’le yönlendirmek; ikincisi ise işlemi yapan memurla iş sahibini hiçbir şekilde yüz yüze getirmeyerek bahşişi, rüşveti, torpili önlemek ve iş takipçilerini aradan çıkarmak.
Bu sistemle ne işlemi yapan memur kimin işlemini yaptığını biliyor ne de işi yapılanın memura herhangi bir şey teklif etme imkanı oluyor; çünkü hiç karşılaşmıyor. İşler de tıkır tıkır ve hızlı bir şekilde yürüyor. Ve böylece halk dilinde “tapularda sürünmek” denen işkence de son bulmuş oluyor.
Ve tabii, insanın aklına hemen “Madem bu kadar kolaydı da şimdiye kadar neden yapılmadı” sorusu geliyor. Böyle bir sistem kurmak neden daha önce gelmedi devletin aklına?
Sistemi kuracak akıllı adamlar her zaman vardı. Ama sistem kurma ihtiyacı yoktu. O akıllı adamlara vatandaşın işini kolaylaştıracak bir sistem kur diyen kimse yoktu. Çünkü devlet insanların saatler ve hatta günler boyu kapısında beklemesinde bir beis görmüyordu. Vatandaş dediğin, devlet kapısında beklemek için yaratılmıştı. Hatta ne kadar beklerse, o kadar burnu sürtülür, devletin yüceliğini ve erişilmezliğini o kadar iyi anlardı. Ayrıca, o çaresiz bekleyişten yararlanıp üç beş kuruşunu tırtıklamak da hiç fena olmuyordu.
Sanırım devreye giren bu SMS’li sistemlerin arka planında teknolojik bir değişiklikten çok zihniyet değişimi yatıyor. Devletin yavaş yavaş da olsa “vatandaş velinimetimizdir” anlayışına doğru evrilmesiyle; ulu katlardan inip bir hizmet örgütü gibi davranmaya başlamasıyla birlikte aslında hep mümkün olan yaratıcı çözümler devreye girebiliyor.
O zaman da bize böyle takdir yazıları yazmak düşüyor.
Bugün, 21.09.2012