Bakıyorum, Tam Gün Yasası ile ilgili tartışmalar -birçok konuda olduğu gibi- siyaset üzerinden yürümesi gerekirken hukuk üzerinden yürüyor.
Anayasa Mahkemesi’nin kararı nasıl yorumlanmalı; 647 nasıl yorumlanmalı, özel muayenehanecilik esnaflık statüsünde mi sayılmalı ve benzeri…
Tabii, hukuk siyasetin yerini aldığı için de her zaman olduğu gibi “doğru ve yanlış”tan ya da “faydalı ve zararlı”dan ya da “iyi ve ikinci en iyi”den ya da “mümkün olan ve olmayan”dan değil, sadece “yasal olan ve olmayan”dan söz edilir hale geliyor.
Oysa konu bu dar perspektif içinde tartışılamayacak kadar karmaşık ve olayın tamamıyla haklı tek bir tarafı yok. Hem yasayı çıkarmaya çalışanların hem de karşı olanların haklı oldukları noktalar; dikkate alınması gereken gerekçeleri var. Önce Sağlık Bakanlığı’nı böyle bir yasayı çıkarmaya iten nedenlere; Bakanlığın argümanlarına bakalım:
Bakanlık açısından Tam Gün Yasası’nı zorunluluk haline getiren temel olgu, ülkemizdeki hekim sayısının yetersizliği. Hekim başına düşen nüfus açısından Türkiye, Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesi’nde yer alan 53 ülke içerisinde 52. sırada yer alıyor. Türkiye’nin Dünya Sağlık Örgütü’nün Avrupa Bölgesi’nde yer alan diğer ülkeleri yakalayabilmesi için sahip olduğumuz nüfusa göre her yıl tıp fakültelerinden 14 bin 500 mezun verilmesi gerekiyor. Oysa yılda ancak 4500 mezun veriliyor. Sayıca zaten yetersiz olan uzman hekimlerin dağılımına baktığımızda, Sağlık Bakanlığı hastanelerinin sürekli kan kaybettiğini, kamudan özele uzman hekim akışı olduğunu görüyoruz ve bu hekimlerin yüzde 60’ı beş büyük ilimizde yoğunlaşmış durumda. Görüldüğü gibi ortada ciddi bir sorun var. Eğer kamu hastanelerinden özel hastanelere bu hekim göçü devam ederse, birkaç yıl sonra kamu hastanelerinde ciddi bir uzman hekim açığı yaşanması kaçınılmaz.
Bakanlık, orta ve uzun vadede sorunun gerçek çözümünün doktor sayısının artırılmasında olduğunu görüyor. Bu amaçla YÖK ile işbirliği halinde tıp fakültelerinde kontenjan artırılması, yeni açılan tıp fakültelerinin hızla canlandırılması, yurtdışına tıp öğrenimi için öğrenci gönderilmesi ve yabancı uyruklu doktor çalıştırılabilmesi gibi tedbirler üzerinde çalışılıyor. Ancak bütün bu tedbirler eksiksiz uygulansa bile, ülkemizin ihtiyacı olan 200 bin hekime ancak 2023 yılında ulaşılabileceği hesaplanıyor.
İşte Bakanlığı, kısa vadede kamu hastanelerinde yaşanan hekim göçünün önüne geçmek için Tam Gün Yasası gibi yasalar çıkarmak zorunda bırakan gerçekler bunlar.
Peki bu doğru bir yöntem mi?
Bir yerde, uzun zamanda yetişen, yüksek vasıflı bir emeğin kıtlığı varsa, siz o vasfa sahip olanların çalışma saatlerini kısıtlamakta, kıtlığı azaltmış mı olursunuz, artırmış mı? Şu anda hem devlet hastanesinde hem de kendi muayenehanesinde veya özel hastanede çalışan uzman hekimlerin çoğunun günlük mesaileri yaklaşık 12 saati buluyor. Eğer siz Tam Gün Yasası ile bu kişilerin hastane dışında çalışmasını yasaklarsanız, bütün bu doktorların günde 12 saat yerine 8 saat çalışmasına sebep olmuş olursunuz. Bu da, bu kadar değerli bir işgücünün yüzde 30 oranında kaybı demektir. İşte bu yüzde 30’luk kayıp bütün toplumun kaybıdır. Kaybedilen 4 saatlik çalışmanın nereden eksildiğinden daha önemli olan, eksilmiş olmasıdır.
Meseleye bu açıdan bakıldığında, zaten kıtlığı çekilen uzman hekimleri “ya devlet-ya özel” diye sıkıştırmak yerine, onlardan maksimum fayda sağlanabilecek yollar geliştirmektir doğru olan…
Evet, hem devlet hastanelerinde çalışan hem de muayenehanesi olan doktorların bu ikili pozisyonu istismar etmeleri oldukça yaygın bir durum… Birçok doktorun hastaneleri özel muayenehanelerine müşteri bulma noktaları olarak kullandıklarını biliyoruz. Bunlar elbette ki sorundur.
Ama yine de bu tip sorunların, karşımızdaki ana sorunun yanında tali sorunlar olduğunu görmek lazım. Bu tali sorunların bir kısmı iyi bir denetimle halledilebilir. Ama yasaklamanın ve kısıtlamanın getirdiği sorunlar kolay halledilemez. En başta, toplamda sunulan işgücünde azalma olur, zorla sınırlama doktorun hastanedeki performansını kötü etkiler, “kaçak muayenehaneler” dönemi başlayabilir ve benzeri…
Bugün bütün dünyada, işgücü piyasaları geçmişe göre çok daha esnek bir biçimde örgütlenmeye çalışılıyor. Özellikle yüksek vasıflı işgücünün söz konusu olduğu hallerde, bu işgücünü mesai saatleriyle tek bir kuruma bağlamak yerine, esnek çalışma formülleriyle hizmet satın alma yolları geliştiriliyor.
Bana kalırsa, elimizde bulunan az sayıdaki uzman doktorun istihdamı konusunda bizim de böyle yaratıcı formüllere ihtiyacımız var; yasalarla yasaklamalara değil…
Bugün, 21.07.2010