Türkiye’de ve özellikle Diyarbakır’da bir kampta mensup olmadan ama aynı zamanda korkmadan görüş açıklamak zor bir şeydir. Bu ciddi bir birikim, medeni cesaret ve ahlak istiyor. Bu özgün duruş grup taassubundan uzak durup birey olabilmeyi başarmakla mümkündür. Geçtiğimiz gün öldürülen merhum Tahir Elçi böyle bir özgün duruşu başarabilen, taşıyabilen nadir insanlardandı.
Tahir Elçi planlanmış bir cinayete mi, çatışmadaki kör bir kurşuna mı kurban gitti bilemiyoruz. PKK’nın olay yerinin savcılık ve uzman ekipler tarafından incelemesine 2 kere engel olmasına bakılırsa, belki de bunu hiç öğrenemeyeceğiz. Halbuki işte Tahir Elçi, tam da buna benzer olayların olmaması için Dört ayaklı minarenin önünde basın açıklaması yapmıştı. Tahir Elçi on bin yıllık tarihi ve bu tarihi Sur bölgesinde oturan insanları PKK’nın şehir unsurlarının başlatmaya çalıştığı olaylardan korumaya çalışıyordu.
PKK’nın Şiddet Kampanyası
PKK, birçok ilçede kırdaki militanları ve gençlik örgütlenmesiyle beraber hendek kazarak ve sivil ahaliyi rehin alarak şiddet kampanyaları düzenliyor. Bu kampanyaların amacı, kazanmak veya şehre hakim olmak değil. PKK bu şiddet kampanyalarında kaybedeceğini bildiği halde ısrar ediyor. Çünkü PKK bu çatışmalar sırasında, güvenlik kuvvetlerinin yanlış yapmasını ve bu yanlışlardan kaynaklanabilecek sivil kayıpları kullanmak istiyor. PKK sivil kayıplarla bir yandan bölge halkını kendisiyle beraber davranmaya, diğer yandan Türkiye ahalisini güvenlik kuvvetlerini desteklemekten vazgeçirmeye çalışıyor.
Bölgede Tahir Elçi gibi aklı başındaki insanlar PKK’nın bu ağır maliyetli şiddet kampanyasına karşı çıkıyorlar. Ancak bu karşı çıkış, Elçi’nin konuşmalarında olduğu gibi dolaylı ifadelerle, dolambaçlı yollarla olabiliyor. Çünkü PKK, farklı bir sese, özgün bir duruşa tahammül edemiyor.
Tahir Elçi, ölmeden önceki son konuşmasında PKK’ya şehirlerdeki yığınak ve çatışmaya son vermesi çağrısı yapıyordu. Konuşma tam bittiğinde PKK’nın şehir unsurlarının yol açtığı çatışma başladı. Bölgenin yakınındaki hendeklerle ayrılmış mahallelerden de silahlar ateşlendiği görüldü.
Sur bölgesindeki mahalleler, bu grupların tasallutu altında gündelik hayatın ve normalliğin ortadan kalktığı bir çatışma alanına dönüşmüş durumda.
Güvenlik kuvvetleri ve mülki idare, sivil halkın zarar görmemesi için azami gayret ve sabır gösteriyor. Birçok sivil toplum kuruluşu ve kanaat önderi Sur bölgesindeki PKK unsurlarına bölgeyi terk etmeleri için çağrılar yapıyor, mahallelere giderek ricacı oluyorlar. Buna rağmen Sur bölgesindeki militanlar, şehrin diğer bölgelerine çıkarak güvenlik kuvvetlerine saldırmayı ve operasyonun başlamasını tahrik etmeye çalışıyorlar.
Devletsizlik Değil Partisizlik
HDP, şehre taşınan şiddete karşı çıkmıyor, operasyonlar başlayınca militanlara canlı kalkan olmak dışında bir politika üretemiyor. HDP içinde kamuoyu önünde hendek ve şiddet siyasetinin yanlış olduğunu söyleyebilen birkaç milletvekili var. Onlar da PKK tarafından çok ağır hakaretlerle karşılaşıyorlar.
HDP Eşbaşkanı Demitaş’ın Tahir Elçi’nin cenazesinde tahrik edici konuşma yapmak yerine, Dörttayaklı minarede konuşurken Tahir Elçi’nin yanında durabilseydi belki de Elçi ölmeyecekti. Demirtaş yanılıyor, Tahir Elçi’nin ölümünde devletsizlik değil, devlet olmaya çalışan terör örgütü ve parti olmayı başaramayan HDP’nin sorumluluğunu görmezden geliyor. Ölene kadar özgün duruşunu koruyan ve belki de bu yüzden ölen merhum Tahir Elçi’nin tabutundaki ayeti kerimeli geleneksel örtünün cenaze sırasında PKK bayrağıyla değiştirilmesi, bölgede özgün duruşu muhafaza etmenin ne kadar zor olduğunu göstergesi olarak manidardır. Eğer örgüte itaat etmezseniz cenazenizi bile rahat bırakmazlar.
Yeni Yüzyıl, 01.12.2015
http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/tahir-elcinin-ozgun-durusu-273