Çözüm sürecinin amacı, şiddete son vermek ve siyasetin önünü açmaktı. Bir başka deyişle hedef, silahlı bir örgüte son verip siyasi bir partiyi inşa etmekti. Ancak PKK, bunu “normalleşme” olarak kabul etmedi ve bir tür yenilgi olarak gördü, çözüm süreci de bu yüzden devam edemedi. HDP/ PKK/ Öcalan hattının çözüm sürecinden beklentisinin şiddetin sona ermesi olup olmadığı baştan beri muhataralı. Sürecin yürümemesinin esas sebebini burada aramak lazım…
PPK Normalleşmeyi Kabullenemiyor
Normalleşme, çözüm sürecinin anahtar kavramı. Durumu anormalleştiren PKK’nın silahlı mücadelesi… PKK, durumunu değiştirmek istemiyor çünkü silah bıraktığında oluşacak “norm”ları kabul etmeye hazır değil. PKK’ya silah bırakması karşılığında vaat edilen kadro ve fikriyatının, demokratik ve rekabetçi siyasi mücadelede yer alabilmesidir.
Bu PKK’nın silahlı tekelciliğine ve propagandasına son verecek ve siyasetin önünü açabilecektir. Bugün Türkiye’de Kürt sorunu etrafında bağımsızlıktan federasyona, demokratik sivil vatandaşlıktan yerel yönetimlerin güçlendirilmesine her türlü tezin savulabildiği rekabetçi bir siyasi partiler düzeni mevcut. Bu düzenin normalleşmesini engelleyen şey, devletin veya derin devletin faaliyetleri değil PKK’nın kendisi.
PKK, Kürt sorununda rekabet eden partilerden biri olmayı kabul edemiyor. PKK’ya göre, Kürt sorununun yegâne temsilci kendileri. Diğerleri sadece onun ortaya koyduğu zeminleri destekleyecek aktörler olarak bir anlam taşıyorlar. PKK, Kürt sorununu “kutsal dava”, kendisini bu sorununun “kutsal örgütü”, liderliğini de bu sorunu çözecek kutsal “önderlik” olarak görüyor. PKK başlangıçtan beri bu konumu terk etmeyi ve rekabeti kabul etmeyi bir yenilgi olarak gördü, halen de öyle öyle görüyor.
PKK için kendisinin tek muhatap olmadığı bir denklemde Kürt sorunu tartışmasının ve hatta çözümünün hiçbir değeri yok. PKK, bu değersizliği HDP’nin 7 Haziran’da yüzde13 oy aldığında da, 1 Kasım’da yüzde10’un üzerinde oy aldığında da gösterdi.
HDP’nin seçim barajını aşmasını, PKK’nın silah bırakması için önemli bir aşama olarak gören kesimler PKK’nın tavrını hala anlayabilmiş değiller. Bu yüzden çözüm sürecinin sona ermesinin sorumluluğunu önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yüklemeyi tercih ettiler. Artık buna sadece kamuoyu değil, kendileri de inanmıyor.
Şimdi PKK’nın silah bırakmak istemediğini, hak ve özgürlükler değil özyönetim ve özsavunma adıyla egemenlik istediğini görüyorlar. Bugün anlamakta zorluk çektikleri HDP’nin durumu…
Çünkü HDP taktik sebepler dışında PKK’nın dışında bir siyaset önermiyor veya öneremiyor. Bu haliyle HDP sahayı tamamen terk etmenin ötesinde kullandığı dille, PKK’nın bütün siyasi hedeflerini paylaştığını ima ediyor.
HDP’nin, PKK’nın İkili Söylemi
HDP, 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Türkiyelilik, demokratikleşme ve siyaset vurgusuyla çözüm sürecinin partisi olduğu kanaatini oluşturmuştu. Aslında daha o günlerde HDP’nin yanında var olan Demokratik Bölgeler Partisi bunun böyle olmadığının işaretiydi. HDP/PKK/ Öcalan hattı, daha başlangıçta bu ikili söylemi inşa etmeye başlamıştı.
Bu ikili söylem ve amacı anlaşılmadıkça, çözüm süreci neden devam etmedi ve nasıl devam edebilir sorusuna doğru cevap verilemez. HDP/ PKK / Öcalan hattının ilk amacı, çözüm süreci görüşmelerini geri dönülmez noktaya kadar ileri götürmekti. Türkiye kamuoyunda geri dönülmez noktaya geldiği algısı oluştuğu andan itibaren de, ikinci amaç devreye girecekti. Erdoğan ve AK Parti üzerinde oluşan kamuoyu baskısıyla HDP/ PKK / Öcalan hattının çözümünü dayatmak mümkün olabilecekti. Böylece Erdoğan ve AK Parti, geri dönemeyecekleri bir kurt kapanının içine girmiş olacaklardı. Yanlış bir hesapla Dolmabahçe’deki görüşmede bunu başarabileceklerini düşündüler.
Yeni Yüzyıl, 08.12.2015
http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/surec-niye-bitti-369