Bir grup akademisyen bir bildiri yazmış, “devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesini” istiyor.
Konu PKK’nın “özyönetim” adına hendek kazarak başlattığı çatışmalar, hendek dolayısıyla yaşanan tüm sorunlardan söz ediyor ama bildiride hendek kelimesi bile geçmiyor.
PKK’dan hendek savaşını bitirmesini talep etmiyor ama devletten sokağa çıkma yasağını kaldırmasını istiyor.
PKK’dan gelen insan hakları ihlallerinden hiç söz etmiyor ama “Devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddete hemen şimdi son vermesini” talep ediyor.
Bildiride haklı talepler de var. “Gerçekleşen insan hakları ihlallerinin sorumlularının tespit edilerek cezalandırılmasını”istiyor mesela. Ama sonuçta getirip “hükümetin Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritasını oluşturmasını talep ediyoruz”a bağlıyor.
Kürt siyasi iradesi kim? Tek bir Kürt siyasi iradesi mi var? Nasıl bir tekçiliktir bu? Hükümetin yol haritasını onunla oluşturacağı“Kürt siyasi iradesinin talepleri” nelermiş? Hendeklere müdahaleden vazgeçilmesi mi? Şehirlerin o “irade”ye bırakılması mı? Bildiri ondan bahsetmiyor. Ama kabul edilmesini istiyor!
Şaka gibi ama “müzakere görüşmeleri” başladığında (Bu arada “müzakere görüşmeleri” ifadesi bu akademisyenlere ait. O kadarından biri de itiraz etmemiş bu biraz tuhaf durdu, bari sadece müzakere deseydik diye), neyse, işte o başladığında,“toplumun geniş kesimlerinden bağımsız gözlemcilerin bulunmasını talep ediyor ve bu gözlemciler arasında gönüllü olarak yer almak istediğimizi beyan ediyoruz” diyorlar.
Hangi devlet kabul eder sizi “bağımsız gözlemci” olarak? Üniversiteli radikal öğrenci grubu kaleme alsaydı belki daha dengeli bir bildiri olurmuş.
Bundan İbaret Değil
Bundan ibaret olsaydı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu akademisyenleri sert bir dille eleştiren açıklamasından sonra YÖK kalkıp bu bildiriyle ilgili soruşturma açacağını açıklamasaydı, bu kadar tek taraflı propaganda bildirisini yazı konusu bile yapmazdım.
Ne diyor YÖK?
“Devletimizin, Güneydoğu’da sürmekte olan teröre karşı mücadelesini ‘katliam ve kıyım’ olarak niteleyen bildiri, tüm akademi camiasını zan altında bırakmaktadır.”
Nereden çıkardınız? Bir akademisyen olarak beni niye zan altında bıraksın ki? Bakın, eleştiren bir yazı yazıyorum.
Ben bu yazıyı yazarken, başka bir grup akademisyenden de “Teröre Karşıyız” bildirisi için imza talebi geldi. Onlar da kendilerini ifade ediyorlar ve bu gayet güzel bir durum.
YÖK sen çık aradan.
“Teröre destek veren bu bildiri, akademik özgürlük ile bağdaştırılamaz” diyor YÖK açıklaması.
Akademik etikle veya etikle dese, bir akademisyen bu kadar tek taraflı bakmamalı dese anlarım (ki bu bile sorunsuz bir ifade olmaz). Ama bu da ahlaki bir problemdir, hukuki bir problem değil.
Devletler kadar silahlı örgütlerden gelen insan hakları ihlallerini de ifade ve mahkûm etmek gerekir.
Eğer bunu yapmadan insan haklarından söz ediyorsanız, insan hakları mücadelesi vermiyorsunuz, insan hakları retoriğini kullanarak siyasi mücadele veriyorsunuz demektir.
Eğer sadece devletin veya sadece PKK’nın günahlarını görüyorsanız, ötekine gözünüzü kapatıyorsanız, ahlaken yanlıştasınız. Ama ahlaki problem hukuki cezalandırmanın konusu olamaz.
Çözüm Süreci boyunca PKK şiddete dönsün diye utanç verici, tiksindirici bir çaba gösteren, bıkmadan usanmadan ölümü çağıran ahlaksız akademisyen ve gazetecilerin bol olduğu bir ülke burası.
Ama hukuk buna hiçbir şey yapamaz.
“Bu suça ortak olmayın” diyen ama uzunca bir “Barışa çağrı” bildirisinde PKK’ya tek söz etmeyip ondan tek bir talepte bulunmayan akademisyenleri de adalet duygusuyla yargılayabilirsiniz, hukukla değil.
Bu hem onlara haksızlık olur, hem de bize.
Yeni Yüzyıl, 14.01.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/suca-sahiden-ortak-olmamak-icin-918