Sayın Bahçeli 2002’de ülkeyi seçime götürürken, sanırım 12 Eylül darbesi sonrası oluşan siyasi yelpazenin altüst olacağını, DYP, ANAP, DSP gibi partilerin de bir daha siyasete dönemeyecek şekilde sıfırlanacağını hesaplamamıştı.
MHP bu süreci sağ salim atlattı. Yeni sisteme geçişte de İYİ Parti tehdidini AK Parti’den uzaklaşan oylarla şimdilik atlatmış gözüküyor. Bahçeli’nin bitti dedikten bir hafta sonra ittifak için yeniden devam kararı alması belki de bu tehlikenin henüz geçmediğini düşünmesinden olsa gerek.
***
İçinde bulunduğumuz koşullar içinde siyaset doğasına aykırı bir şekilde 1 parti (AK Parti) ve birçok yarım parti ile yürüyor. Siyasi sarkaç sağa oturmuş durumda ve sarkacın sol kefesi ise boş.
Siyasi yelpazenin sağında AK Parti, MHP, İYİ Parti, SP varken solda ise sadece CHP var. Kürt oyları ise HDP ile AK Parti arasında bölünmüş durumda. CHP’liler bu durumdan hem şikayetçi hem de memnun (!).
***
CHP’nin bu hali ile iktidar için bir alternatif olabilmesi mümkün değil. İktidar için solda bir alternatifin oluşabilmesi CHP içinde ve tabanında yaşanacak gerçek bir bölünmeye bağlı. CHP’nin asıl tabanını oluşturan Sosyal Demokrat kitle Kemalist-Ulusalcı çizgiden kopmalı.
Maalesef sosyal demokratlar enerjilerini Kemalist-Ulusalcı çevrelerin hegemonik baskısı yüzünden parti içi kısır çekişmelere harcarken, politika da üretemez hale geliyorlar. Yaşanan son ezan tartışmasının dönüp dolaşıp sağa yaraması gibi bir de sürekli kendi kalelerine gol atma durumu var.
Buradaki asıl problem sol oyların kendisine akacak bir mecra bulamaması. Olmayınca da sol kitle büyümek yerine küçülüyor. Bu tıkanmışlık içinde bir dönem gidecek yer bulamayan sol oyların azımsanamayacak bir oranı AK Parti’ye yönelmişti.
CHP, ne kadar çabalarsa çabalasın kendisini ortadaki ılımlı seçmene bir türlü açamamakta bu da merkezin sağından hoşnut olmayan kitlenin buraya yönelmesini engellediği gibi kendi seçmenini de seçimle iktidara gelinemeyeceği düşüncesi ile sandıktan soğutmakta.
Keşke SHP ve Erdal İnönü, Baykal ve Kemalist-Ulusalcıların tuzağına düşüp de CHP ile birleşme gafletine düşmeseydi. Bugün çok farklı şeyler söylüyor olabilirdik.
SHP yaşasaydı muhtemelen CHP’de MHP gibi yüzde 8-12 bandına sıkışmış bir parti olarak varlığının sürdürürdü ama en azından SHP merkezin ortasına yakın geniş kitle için bir iktidar alternatifi olarak varlığını sürdürürdü. Bu da siyasetimizi daha dengeli kılabilirdi.
***
AK Parti nasıl zaman zaman MHP’nin desteğini kullanıyorsa SHP de CHP’nin desteğini kullanabilirdi. Daha iyisi Kürtler de siyaseten AK Parti ile HDP arasında sıkışmaz, bir de SHP kanalı ile kendilerini ifade edebilirlerdi. Bu denge belki de Kürt sorununun çözümünü daha da kolaylaştıracaktı. AK Parti nasıl milliyetçi çevreleri bu konuda ılımlaştırmış ve geçmişle yüzleştirmişse SHP de Kemalist kitleyi normalleştirebilirdi.
***
Son birkaç genel seçimde açıkça görüldü ki Kürt kökenli seçmenlerin oy tercihleri ciddi şekilde kazananı belirliyor. Başkanlık sistemine geçişle birlikte bu daha da belirginleşmiş durumda.
***
Siyasette her şey olabilir, herkes herkesle ittifak kurabilir ve bu da gayr-ı ahlakilikle suçlanamaz. Önemli olan Türkiye’nin iyiliğidir. Bu açıdan yükseklerdeki siyasi söylem ne olursa olsun bu tür ittifaklar Türkiye’nin normalleşmesine gidecek yolları açacaktır.
Bu açıdan CHP’nin HDP ve Kürtlerle yakınlaşma çabalarını çok fazla mahkum etmek kendi ayağımıza da kurşun sıkmak olur.
Nitekim Cumhurbaşkanlığı mücadelesi sırasında sonuna kadar gidemese de Sayın İnce gibi ulusalcı bir isim bile seçim sürecinde Kürtlerle en azından görünürde bir yakınlık kurma ihtiyacı hissetti. Bu bile bence çok önemli. Siyasetin amacı iktidara gelmek ise bu tür manevraların ve işbirliklerinin yapılması da doğaldır.
Önemli olan kazan-kazan ilkesi çerçevesinde hepimizin kazanmasıdır.
***
Bu nedenle önümüzdeki yerel seçimler siyasilerin söylediği gibi bir dönüm noktası değildir. Eğer demokrasiye inanıyorsak seçimlere de her 4-5 yılda bir tekrarlanan ve tekrarlanacak bir hizmet yarışı olarak bakmak gerekiyor.
Yarın bir seçimde iktidar değiştiğinde ülke elden gitmeyecek yine yerinde duracak. Sonuçta Orta Asya bozkırlarındaki gibi yeni bir han ailesi seçmiyoruz değil mi?
Karar, 28 Kasım 2018