Sivil İtaatsizlik Kavramı ve Memur-Sen’in Sivil İtaatsizlik Kararı

Demokratik toplumlarda bazı dönemlerde bazı yasalar, insanların vicdanını yaralayacak türden olabilir. Usulüne uygun yürürlüğe konmuş uluslararası sözleşmeler veya yüksek yargı içtihatları da bu noktada kimi durumlarda istenilen sonuca ulaştırmayabilir. Nitekim usulüne uygun çıkarılmış yasalar, örneğin ülkemizde anayasal bir denetime tabi tutulsa bile -ki anayasa demokratik toplumlarda temel hak ve hürriyetlerin garantisi konumundadır- bu her zaman yeterli olmayabilir. Ülkemizde yıllarca başörtüsü yasağının kanunî dayanağı buna rahatlıkla örnek verilebilir.

Başörtüsü yasağı, temellendirmesinde devletin laik olduğu argümanı ile desteklenip adeta bireyleri ve bireylere dair olanı kamu hizmeti ifa ederken yok saymanın bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktaydı. Bu durumu savunanlar, kamu hizmeti alanlarında, kişiliğinizi ve bireysel özelliklerinizi bir kenara bırakıp kollektif bir şekil içerisine girmemiz gerektiğini savunuyordu. Kamu görevinde bulunan bir kişi bir dinin sembolünü taşıyamazdı. Hizmeti ifa ederken dinini de yaşayamazdı elbette. Bu kendisi gibi olmayanlar için ayrımcılık tehdidi teşkil edebilirdi. Bunları şimdi yazınca bana komik geliyor, okurken size de komik geliyordur eminim. Eskiler “biz nelerle uğraşmışız” diyeceklerdir. Bizim nesil ise sanıyorum “canım ülkemde neler oluyormuş” diyordur. Ancak üzülerek belirtmeliyim ki halen daha bu olgunluğa erişemeyen çok kişi var. Hukuk camiasında bile “müstekar Danıştay kararlarına aykırıdır” “laikliğe aykırıdır” diyebilenler var.

Bu duruma inanmakta zorluk çekebilirsiniz, ben de duyduğumda zorluk çekmiştim. Bu muhabbete tanıklık ettiğimde 2019’du ve bu durumu “yargı kararları” ile aklamaya çalışan hukukçular görmüştüm. Ancak bu durum bir hususu da bana hatırlattı: Hukukî olan her şey doğru değildir. Pozitif hukuka uygun olan her mevzu, her yasa, her içtihat veya her sözleşme mutlak bir doğruluk ifade etmez, edemez. Bu noktada özellikle hukukçuların bu gerçeğin farkında olması oldukça önemlidir.

Öte yandan yukarıda tarif ettiğimiz durumlarda, yani yasaların, hukukî yolların, ısrarla size hakkınızı teslim etmemekte direndiği durumlarda, “itaatsizlik” etmek gibi bir durumun varlığı da söz konusudur. Bunun kavramsallaşmış hali ise “sivil itaatsizlik” terimi ile ifade edilmektedir. Bu yazıda da ele almak istediğim konu sivil itaatsizlik kavramı ve ülkemizdeki sayılı örneklerinden biri olan Memur-sen’in sivil itaatsizlik kararıdır.

Sivil itaatsizlik; demokratik toplumlarda, yasaların ciddi hak ihlali oluşturduğu ve hukukî yolların çare olmadığı durumlarda, anayasal düzeni tehdit etmeden, şiddet içeriği olmadan ve öngörülebilir-aleni bir biçimde, yaptırım ihtimalini de göze alarak yapılan itaatsizlik eylemidir. Tarihte ilk örneği, (tam olarak modern anlamını karşılamasa da) Sokrates’in itaatsizliği olarak görülmektedir. Gandhi, Thoreau, Martin.L. King gibi isimler sivil itaatsizliğe birer örnektir. Tanımda, unsurlarına da yer verdiğim sivil itaatsizlik, Dworkin, Habermas, Rawls, Arendt gibi düşünürlerin üzerine kafa yorduğu ve şekillendirdiği bir çerçeve ile anılmaya başlamıştır.

Sivil itaatsizliğin en önemli unsurlarından biri ise hiç şüphesiz şiddetsiz olmasıdır. Şiddet içermeyen ve anayasal düzeni tehdit etmeyecek şekilde aleni ve öngörülebilir olan bir itaatsizlik şeklidir, sivil itaatsizlik. Toplumun bir kesiminin hak ve hürriyetlerini ciddi biçimde ihlâl eden bir durumun varlığı da gerekmektedir. Yani tek bir kişinin çıkıp “ben bu yasaya uymuyorum.” demesi bu anlamda bir sivil itaatsizlik örneği teşkil edemez. Arendt’e göre bu durum  “kör olmayan, her göze batan, taşlaşmamış ve fesada uğramamış her yüreği isyan ettiren adaletsizlik” şeklinde bir durum olmalıdır.

Günümüzde ülkemizde halen devam etmekte olan bir sivil itaatsizlik eylemi ise Memur-Sen tarafından yürütülmektedir. Memurlar için kılık-kıyafet yönetmeliğine uymama şeklinde yürütülen bu eylem, yönetmeliğin, çağ dışı şartlar taşıdığı gerekçesi ile sürdürülmektedir. Örneğin ülkemizde halen daha bir memurun sakal bırakması veya kravat takmaması veya etek boyu disiplin yaptırımına konu teşkil etmektedir. İşte bu durumun değişmesi için Memur-Sen üyeleri bir sivil itaatsizlik girişiminde bulunmaktadır.

Bu eylemin genel olarak sivil itaatsizlik unsurlarını taşıdığını rahatlıkla ifade edebiliriz. Memur-Sen; hukukî yolların tükendiği, ciddi sayıda bir kesimin rahatsızlık duyduğu, mağduriyetlerin yaşandığı bir konuda anayasal düzeni tehdit etmeyen ve gayet aleni-açık-öngörülebilir bir biçimde düzenlenen bir eylem ile bu durumu protesto etmekte ve ilgili yönetmeliğe itaat etmemektedir. Öte yandan bu eylemle ilgili burada eleştirmem gereken bir durum ise Memur-Sen’in sivil itaatsizlik çağrısına uyan üyelerinin yaptırım ile karşılaşsa bile yargı yolu ile bu yaptırımların, “memurun  sendikanın çağrısına uyarak sendikal hak kapsamında eylem yaptığı” gerekçesi ile iptal edilmesidir. Bana göre bu durum, yani yüksek yargı kararları ile cezasızlık durumu, ne yazık ki bu yönetmeliğin kaldırılmasının önüne geçmektedir. Yaptırım olmayınca, bu eylem de bir noktada anlamını yitirmektedir. Dolayısıyla yönetmeliğin değişmesi yoluna gidilmesi için gereken sivil baskı da oluşmamaktadır. Danıştay bugün bu yönde karar veriyor olsa da yarın tersi istikamette kararlar da verebilir ve memurlar yeniden “Atatürk ilke ve inkılaplarına uygun, her gün sakal tıraşı olarak, kravat takarak, etek boylarına müdahale edilerek vs.” işe gelmek zorunda kalabilirler. Bu nedenlerle hem sivil itaatsizlik mantığına uygunluk açısından hem de sonuca ulaşabilmek açısından bu durum yeniden sorgulanmalı ve cezasızlıktan dolayı bu çağ dışı yönetmelik kesinlikle kabul edilmemeli, değişebilmesi için çabalamaya devam edilmelidir.

Haldun BARIŞ

Stj. Avukat

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et