Partilerin devletçi vaatleri yine kazanan oldu
Seçimlerin çok heyecanlı geçtiği söylemi özellikle seçim günü ve birkaç gün sonrasına kadar devam etti. Bize göre durum böyle değildi. Seçim öncesi vaatlerin de anlattığı gibi seçim sonuçlarının açık galibi devletçilik oldu. Tüm devletçi fikirler partilerin aralarındaki sıralama farklarına rağmen hâkim olduklarını bireylere anlattı -ki liberal fikirleri vaat eden parti yoktu-. Aslında durum en başından beri böyleydi. Tüm propaganda dönemini takip edenlerin kolaylıkla anlaması gereken durum partilerin devleti öne çıkarmaları ve yapacaklarını devlet üzerinden gerçekleştireceklerini söylemeleriydi. Bugüne kadar da seçimlerin çoğunda partiler devletçilik vaat etmişlerdi ve vaatlerinin çoğunu yerine getirmişlerdi. Türkiye siyasetinde bu seçimlerden sonra da yeni bir gelişme yok gibi. Devlet devletçilik üzerinden olduğu yerde duracak, seçimleri kazanmanın verdiği özgüven ile “ilerlemeye” devam edecek.
Seçim öncesi ve sonrasındaki bir diğer perspektif de devletçilik fikirlerinin önünün alınamaması oldu. Evet Türkiye’de liberal bir siyaset kültürünün hâkim olduğu söylenemez ama en azından liberal ekonomi vaat eden AKP’nin devletçi fikirlerden biraz daha uzak olması beklenirdi. Ülkedeki tüm gelişmeler parti ve devlete bağlandı. Devletin daha neler yapacağından bahsedildi. Ülkenin devleti ile birlikte çok daha güçlü olacağı ifade edildi. Dış politika da elbette bu perspektiften payını aldı. Dünyada daha güçlü bir ülke olunacağı bir bakımdan da devlet geleneğine bağlandı. Ne kadar güçlü bir devlete sahip olduğumuz meydanlarda söylendi. Türkiye’nin devleti ile birlikte nerelere geleceği defalarca tekrar edildi. Devlet ile birlikte dünyaya meydan okuyacağımız belirtildi. Geleceğin devletçi olacağı kelimelerle doğrudan ifade edilmese de, parti siyasetleri okununca devletçilik içeren anlamları anlamak zor olmadı.
Bireyler devletçilik talep etti mi?
Liberal fikirlerdeki bireylerin devletçilik talep etmeyeceklerini düşünebiliriz. Fakat toplumun çoğunluğunu oluşturan bireylerin devletçilik talep etmediklerini söyleyebilir miyiz? Bizce bunu söylemek çok zor. Partiler muhtemelen yaptıkları araştırmalardan sonra da devletçi vaatlerini sıraladılar -kendilerinin de devletçi fikirlerde oldukları çok açıktır-. Neleri bireylere dağıtacaklarını, bireylerin faydasına neleri yerine getireceklerini defalarca söylediler. Propaganda sürecinde ister meydanlarda, ister medya yoluyla bunları dile getirirken bireylerden de olumlu tepkiler aldılar ki devletçi söylemlerine devam ettiler. Bu durum bize problemli görünüyor. Bireyler kendi çıkarları üzerinden meselelere yaklaştıklarında ve kendi güvenliklerini ön plana aldıklarında, devlete şüpheyle yaklaşmaları ve devletin üzerlerindeki etkilerini azaltmak istemelerini beklemek gerekir. Muhtemelen devletçiliğin sürekli propaganda ve koşullandırma çalışmalarının etkisiyle bireylerin çoğunluğu devletçi olmayan fikirlere pek açık değiller. Açık olsalar bile pragmatik faydalarının devletçilik üzerinden gerçekleşeceğine inanmaları büyük ihtimal dahilinde.
Liberal fikirlerdeki insanların bu açıdan daha fazla çaba göstermeleri gerekiyor. Birey kavramının bireylerin zihinlerinde daha olumlu yer edinebilmesi için liberal fikirlerin doğru anlatılmasının gerekliliği ortadadır. Bireylerin devletçilikten uzaklaştıkça daha varlıklı ve güvenlikli olacakları kolaylıkla bilinebilirse, Türkiye’de bireyler daha çok liberal-özgürlükçü siyasetler talep edebilirler. Böyle bir talep Türkiye’nin önünü rahatlıkla açardı. Türkiye çok daha yaşanılır bir yer ve varlıklı bir ülke olurdu. Bireylerin gelecekte bu talepler ile siyasal partilerin karşısına çıkmamaları için hiçbir neden yok. Devlet devletçiliğin olumsuz yanları ile daha çok hatalar yaptıkça ve bireyler bu hataların sonuçlarını pratik olarak yaşadıkça özgürlükçü fikirleri daha çok talep edebilirler. Devletçilikten uzak özgürlükçü fikirlerin sağladığı pratik faydalarının pragmatik çıkarları ile uyuştuğuna ikna olacak bireylerin devletçilik yerine bireyin özgürlüklerini talep etmesi doğal olacaktır. Bireylerin varlıklarına ve akıllarına güveniyorsak bu tür beklentilerin haklılığında yanılmıyoruzdur.
Devletçilik böyle devam ederse
Türkiye istediği kadar devlet perspektifinde büyük ülke olsun, bireyler bu büyüklüğün sonuçlarını doğrudan yaşamlarında hissedemeyebilirler. Dünyanın ilk 10 sırasına girme talebindeki Türkiye’de yaşam kalitesi ve insani gelişmişlik 80.sıralarda kalmaya devam ederse bireylerin yaşamları bundan olumsuz olarak etkilenmeye devam edecektir. Uluslararası ilişkiler perspektifinde devlet zirveye oynuyorken, bireylerin pasaportu serbest dolaşım hakkına sahip olma açısından çok geri sıralarda kalırsa bireyler bu duruma nasıl yanıtlar verecektir? Şu anda bile 17. büyük ekonomi olduğu iddiasında olan Türkiye’deki bireyler çoğu gelişmiş ülkede serbest dolaşım hakkına sahip değil. Bu bireylerin bir ülkeye mahkûm yaşamasına da sebep olur. Devlet büyüsün ama bireyler devletin yarı vatandaşları olarak ülkelerinde çakılı kalsın. Bürokratlar dünya nimetlerinden güçlü bürokrasi olarak faydalansınlar ama bireyler dünya ticaretinden ve güç elde etme çalışmalarından faydalanamasınlar. Buradaki açık haksızlık devletçi taleplerde bulunan bireyler tarafından dahi ancak zamanla farkedilebilir.
Böyle devam ederse ne olur? Devlet ekonomide tek karar verici olur. Sürekli cari açık vermek normalleşir. Ekonomi uluslararası rekabette gerilerde kalır. Bireyler ülke içi ekonomide rekabetçi olmaktan uzaklaşır. Devlet bütçesi kaldıramayacağı maliyetleri üstlenir. Bu yolla bireyler daha çok vergi öderler. Vergiler evlerin bütün noktalarını etkilemeye devam eder. Devletin ekonomik olarak sizi takip etmesinden uzak kalamazsınız. Devlet sizin ifade hürriyetinize daha çok karışır. Daha kalitesiz eğitimi, daha pahalıya size sunar. Girişimcilik ortadan kalkacağı için devlete mahkûm olarak yaşamak zorunda kalınır. Devlete mahkûm kalınca devlet sizin adınıza daha çok konuşur. Devlet sizin adınıza, neredeyse sizin için yaşamaya başlar. Devlet nerede bittiği bireyin nerede başladığı ayrımı flulaşır. Birey bireyselliğinden uzaklaştıkça siyasal psikoloji açısından bireyin kayıpları olağanüstü seviyelere gelir. Partiler devletçiliği önerdi, bireyler de bunu kabul etti diyelim. Öyleyse seçimlerin kazananının birey olmadığı bugün olmasa bile yarın anlaşılır. Çok zaman kaybedilirse gelecek de devletin olabilir. Devletin olacak bir gelecek bireyin birey olarak kalmasına engel olacaktır. Bu çok büyük bir maliyettir.