Genel mahallî seçimlerin sonuçları birçok gözlemci ve yorumcu için sürpriz oldu. Buna ben de dâhilim. Ak Parti’nin %40’ı aşmasını bekliyordum. Bu oran, bir önceki mahallî seçimin %38,8’i ile karşılaştırılınca bir başarı teşkil edecekti. Ancak, iktidar partisinin oyları bekleneni aştı. Şehirler itibariyle Eskişehir ve Antalya gibi önemli yerlerin belediye başkanlıklarının CHP’den AKP’ye geçmesi veya AKP tarafından zorlanması da ilginç oldu. Durum o kadar açık ki, AKP’nin aldığı sonucu 2011 genel milletvekili seçimlerinde aldığı sonuçla karşılaştırsak bile bir başarı olduğu ortada.
Mamafih, benim tahmin yanılgım başka bazılarının yanılgılarıyla karşılaştırılınca devede kulak kalır. En büyük fiyaskoyu AKP’nin eriyeceğini ve CHP ile MHP’nin büyük atak yapacağını sananlar yaşadı. Bu kimseler Ak Parti gerilerken CHP’nin yükseleceğini ve toplum tarafından iktidar partisinin ciddî biçimde uyarılacağını sanıyorlardı. Bir uyarı gerçekten geldi, ama AKP’ye değil daha ziyade CHP’ye. CHP’nin kadim taraftarlarının ve CHP’li olmasa da bu partinin zaferini tahmin ve temenni eden çeşitli meşreplerden kişilerin en vahim hatası temennileriyle olayları birbirine karıştırmaları oldu. Bu kimseler toplumu tanımıyorlar. Toplumu Cihangir kahvehanelerinde pinekleyenlerden ve Gezi’de eylem koyanlardan ibaret zannediyorlar.
Seçimden çıkan mesajlar neler? Kanaatimce her partinin ve bu arada otonom yapılanmanın alması gereken mesajlar var. Seçmenler Ak Parti’yi bir kere daha genel olarak onadı. Gezi’den 17 Aralık’a gelen yolda, otonom yapının gayri nizamî, yolsuzluk iddialarını susturucu hukukçuları suikastçı olarak kullanan savaşının yarattığı gergin ortamda, toplumun ağırlıklı kesimi Ak Parti’ye yoluna devam etme mesajını ve ruhsatını verdi. Bu iktidar partisi için tartışılmaz bir zafer. Partinin lider kadrolarının ve tabanının sevinmeye hakkı var. Ancak, seçim zaferi Ak Parti’nin duruşunu ve politikalarını hiç gözden geçirmesi gerekmediği anlamına gelmez. İktidar partisi hızla kapsamlı bir demokratikleşme süreci başlatmalı. Özellikle Alevilerin ve Kürtlerin problemlerine hızla çözüm getirmeye çalışmalı. Otonom yapılanmayla mücadeleyi kuvvetlendirerek sürdürmeli, ama bunu hukuka uygun yapmalı, bir cadı avının ortaya çıkmasına izin vermemeli. Zihniyetleri değil, suç teşkil eden icraatları hukuken hesaba çekmeyi teşvik etmeli. Medyaya kafayı takmaktan vazgeçmeli. Medya ve TÜSİAD hangi partiye saldırırsa o partinin şansı artıyor. AKP bunun timsali. Son olarak, Ak Parti, özellikle Başbakan, dilini ıslah etmeli, daha ince ve yapıcı bir söylem geliştirmeli. Daha kucaklayıcı olmalı. Öfkeyi siyaset diline yansıtmamalı. Öfke muzafferlere değil mağluplara yakışır.
CHP ne yazık ki zihniyetinde ve yapılanmasında ciddiye alınacak bir değişiklik gerçekleştirilemedi. Söylem düzeyindeki kısmî değişikliklerin aklında ve vicdanında da vuku bulduğuna toplumu inandıramadı. Seçim kampanyası çok soyuttu, toplumda yeterli karşılığı olmayan kelime ve sloganlarla doluydu. Ayrıca, Gülen Cemaati’yle sınır tanımayan bir ittifak yapması ve bu iki gücün kendi amaçları için bir diğerini taşeronlaştırmaya çalışması CHP’ye yaramadı. Kılıçdaroğlu son anda ”cemaati tanımam da takmam da” diyerek viraj almaya çalıştı ama geç kalmıştı. CHP’yi zor günler bekliyor. Genel başkanlık kavgası çıkacağı gibi parti tabanı da ayrışacaktır.
MHP de kaybeden partiler arasında. Bunun bir sebebi, tabanının CHP’ye destek vermeye teşvik edilmesi. Bir diğeri demokratikleşme konusunda yanlış yerde durması. Gülen Cemaati’yle CHP’ninki kadar sıkı olmasa da bir işbirliği yaptığı izlenimini vermesi de MHP’ye fayda sağlamadı, zarar verdi. MHP tabanı ile tavanı arasındaki açıklığı gideremedi. Tavanı CHP’ye tabanı AKP’ye yakın bir parti olarak mesafe alması zor. Bu gerçeği ilk olarak ben ve Mustafa Erdoğan otuz sene önce vurguladık. CHP ve MHP aynı yapının iki yüzü, özellikle tavanları bakımından. MHP duruşunu yeniden gözden geçirmeli.
Meşru bir siyasî aktör olmamasına rağmen siyasette dizayn edici bir rol oynamaya kalkışan Gülen Hareketi’ne de mesajlar var seçimden. Siyaset yapmak her kişinin ve grubun hakkı. Ancak, bunun legal, açık, kayıtlı yapılarla ve hukuk, ahlâk, meşruiyet ölçütlerine uygun olarak yapılması lâzım. Aksi yolu izlemek sadece Türkiye’ye değil o yolun yolcusuna da zarar verir. Seçim bunu açıkça gösterdi. Gülen cemaati ya siyasal güç arayışını bırakıp geleneksel cemaat sınırlarına çekilmeli, ya da, siyasal güce ortak olmak istiyorsa, açık ve şeffaf bir siyasî organizasyona dönüşerek yoluna devam etmeli.
Son olarak, BDP’nin Güneydoğu’da varlığını koruması da gayet faydalı oldu. Özellikle Diyarbakır Belediye Başkanlığını tekrar alması. Kürt halkı, liderleriyle ve tabanıyla, büyük tecrübesi ve yüksek politik kültürüyle, Türkiye siyasetin önemli bir aktörüdür ve onu ihmâl eden, dikkate almayan hiçbir çizgi siyasette umduğunu tam olarak bulamayacaktır. Umarım bu anlaşılmıştır bu seçimlerle.
Seçim sonuçları hayırlı olsun.
Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi‘nde yayıunlanmıştır.