Türkiye’de savunma ve güvenlik sektörlerinin sivil denetiminin sağlanması temel demokratikleşme parametrelerindendir. Terör ve jeopolitik riskler, bu perspektifin zayıflamasına izin verilmemeli… Yakın tarihimizde bu konuların nasıl ele alındığını, naif ve inanmış bir Kemalist olan Kazım Nami Duru‘nun başına gelenlerden takip edelim
Meclis, Herşeyi Denetleyemiyordu
“Efendim, söyliyeceğim sözlerden dolayı belki de cezalandırılacağımı, yahut mebusluktan koğulacağımı biliyorum; fakat söyliyeceğim. Bugün, Milli müdafaa encümeni üyesi olduğum halde kaç kişinin silah altına alınmış olduğunu bilmiyorum. Yazık ki Fransız gazetelerinden öğrendiğime göre silah altına alınanların sayısı bir milyonu buluyormuş. Bu seferberlik içinde bir çok suistimaller oluyor. Bunların sorumluluğunu kimse üzerine almıyor. Milli Müdafaa Vekili Paşa hazretleri ‘Ben Erkanı Harbiyenin levazım reisi gibiyim’ diyerek mesuliyeti üzerine almıyor. Erkanı Harbiye ise, ‘Biz Türkiye Millet Meclisi adına hareket ediyoruz.’ Diyor, mesuliyetten kaçıyor. Millet Meclisi ise hiç bilmediği işler için mesuliyeti kabul edemiyor. Peki, bu bir milyona yakın mevcutlu ordudaki kötü kullanışların sorumluluğunu kim üzerine alacak…”
Duru, konuşmasının hiçbir şeyi değiştirmediğini, kanunun aynen geçtiğini yazıyor. Daha sonra Meclis dışından bir akrabasının anlattığı olayı aktarıyor. Buna göre giden bir birliğin yerine gelen tümen kumandanı yer yetişmeyince birliğin içinde bulunan ve kimsenin içinde ne olduğunu bilmediği bir ambarı açtırıp, temizleterek askeri buraya yerleştirir; ambarın içinden çıkan kaput, setre, pantolon, çizme, bel kayışı, postal gibi bir sürü eşya fakir halk tarafından alınınca bunların başına da, nöbetçi yerleştirir. Duru’nun akrabası diğer askeri birliklerde de bu gibi malzemelerin çürüyüp gittiğini söyleyince; Duru, ertesi gün Maliye Vekili Fuat Ağralı’ya gider:
Maliye, Askeriyeyi Denetleyemiyordu
“Durumu kendisine anlattım; dinledi. Sonra: ‘Bir müfettiş gönderip uzaktan bile baktıramam; kanun var; askeri işler maliyece teftiş edilemez. Ben bu kanunun aleyhinde idim ama sözüm dinlenmedi.’ Dedi. Ben ‘Efendim, sizin müfettişlerin hepsi yüksek tahsil görmüş, ihtiyat subaylığı etmiş kimselerdir. Yarın silah altına alınınca yine subay olarak hizmet edecekler. Bu türlü müfettişleri askeri işleri teftişten menetmek doğru mudur?’ dedim.’Doğru değil elbette, fakat kanun böyle emrediyor.’ Cevabını verdi. Sonra şu sözleri ilave etti:’Bir iki gün evvel Milli Müdafaa Vekaleti benden yirmi milyon lira istedi. Kendilerine evvelce verdiğim milyonların hesabını vermelerini bildirdim. Bana bu hesapların kolordularda bulunduğunu, keyfiyetin oralara yazıldığını, bununla beraber istedikleri yirmi milyon liranın hemen verilmesini bildirdi.’ ‘Verdiniz mi?’ dedim.’İster istemez verdim’ dedi. Bunun üzerine ayağa kalktım. ‘Ben de Mecliste sizden hesap sorarım.’ Diye kapıya doğru yürüdüm. Bu aralık ayının sonuna doğru TBMM dağıldı. 1943 seçimlerinde ise mebusluk adaylığım konmadı: Mecliste çalışmaktan uzaklaştırıldım.”.
Savunma faaliyet ve harcamalarının denetlenmesi temennisinden sonra böyle bir hikayenin anlatılması, umarım caydırıcı bir etki yapmaz. Anlatılan hikaye, tek parti diktatörlüğü ve milli şeflik dönemlerindeydi; Türkiye, o zamandan bu yana çok partili ve demokratik bir düzene geçtiğine göre herhalde korkulacak bir şey kalmamıştır. Duru’nun yukarıdaki hikayeyi anlattığıCumhuriyet Devri Hatıralarım kitabının bendeki nüshasının daha önceki sahibi, kitabın arka kapağına şöyle bir not düşmüş: “Hele şu günü de geçirelim.” Umarım kitabın bugünkü okurları “Artık günlerimiz sivil denetimin tam anlamıyla sağlandığı demokratik bir Türkiye’de geçiyor” notunu düşebilsin.
Aşağıdaki Paragrafı Bir Çerçevede Verebiliriz (KUTU)
Kazım Nami Duru (1877-1967) Harpokulu mezunudur. 30 İkincikanun (Ocak) 1942 tarihinde Meclis’te yaptığı bir konuşmada şeker vs. stokçuluğu yapan bazı vekil ve mebusların olduğunu ifade etmiştir. Bunun üzerine Meclis’te sert bir şekilde uyarıldıktan sonra, kendisine bir de parti tarafından ihtar cezası verilmiştir.. Duru 1937’de Afyon ve Kütahya’da parti için yaptığı teftişte, yörede “… Cumhuriyet Halk Partisinin birer kadrodan ibaret kaldığını, buralara üye olarak girenlerin şahsî menfaatlerinden başka bir şey düşünmediklerini…” bildiren raporunun Ankara’da iyi karşılanmadığından bahsediyor. Rapor sonrasında Duru’nun Ankara radyosunda haftada bir, İstanbul radyosunda onbeş günde bir yaptığı konuşmalar kaldırılır, her pazar ziyaret ettiği Münakalat Vekili Ali Çetinkaya da bu tarihten sonra kendisinin yüzüne bakmaz. Kâzım Nami Duru’nun 1939 sonrası TBMM faaliyetleri izlendiğinde, bu dönemde de eleştirilerin hoş karşılanmadığı görülecektir. Cemil Koçak, Duru’nun 1943 seçimlerinde yeniden mebus seçilememesini bu olaya bağlarken, bu örneği de CHP içinde siyasî mücadele ve tartışmanın olmadığının bir göstergesi olarak değerlendiriyor. Duru, 1947 yılında “çoluk çocuk” Demokrat Partiye’ye geçecektir.
Yeni Yüzyıl, 20.03.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/savunmanin-sivil-denetimi-1734