Twitter bir mahkeme kararına uygun davranmadığı için erişime kapatıldı. Bu gelişme bizi bir dizi hararetli tartışma ortamına sürükledi. Sanal âlem ile ilgili herkes konuşuyor, yazıyor, bunun üzerine “sanal dünyanın ilkeleri var mı? Ya da “sanal âlemde her şey serbest mi?” sorularını sormak sanırım şart oldu.
İnternetin icadı çok önemli bir gelişme olduğu şüphesiz, internet dünyadaki gerçek veya sanal pek çok sınırı kaldırdı. Her birey zamanı ölçüsünde kendine benzeyen insanlardan oluşan bir network ağı kurabildi. e-mail, Facebook, Twitter, Linkedin gibi sanal ortamlarda gün boyu içerik, resim, video vb. paylaşımlar yapmak mümkün hale geldi. Paylaşımlara ilişkin yorumlar, değerlendirmeler, eleştiriler ve daha pek çok eylem kolaylıkla yapılabiliyor. Kısacası, dünya bir tık ötemizde… Bütün bu olumlu gelişmelere karşın, sosyal medya olarak bilinen internet dünyası pek çok insan hakkı ihlâline de neden olabilmektedir. Özelikle bizim gibi insan hakları kültürünün tam yerleşmediği toplumlarda özel hayat gibi pek çok sorun alanı oluşmaktadır.
Sosyal meydanının sağladığı imkânlar, şüphesiz düşünce ve ifade hürriyeti, şeffaflık gibi kamusal hakların kullanımında çığır açtı. Özellikle kamusal kişiliklerin -ben bu kavramı doğru bulmuyorum- etkin denetimi, kararların olabildiğince çoğunluk tarafından alınması gibi alanlarda internetin sonsuz faydaları ile tanışıyoruz… her yenilik gibi sanal dünyanın bizi hazırlıksız yakaladığını kabul etmeliyiz, bu bağlamda sosyal medyanın alanının sık sık bir linç alanına döndüğüne tanık oluyoruz. Hem hukukî, hem de etik ilkeler açısından önemli boşluklar ve daha önemlisi insanların sorumsuz davranışlarının esiri durumundayız. Pek çok birey, sosyal medyada görünmekten korkmaktadır, Mill’in “toplum baskısı” olarak nitelediği şey, şimdilerde “sanal medya baskısı” olarak tezahür etmektedir. Bireysel özgürlüğün esas özgürlük olduğunu kabul edenler için “sosyal medya” terörü hafife alınamaz.
İnsanların izinsiz fotoğraf ve videolarının çekilmesi hele bir de yayınlanması çok ciddi bir hak ihlâlidir, hem pozitif hukukun hem de tüm bireylerin böylesi davranışları yaptırımsız bırakmaması gerekir. Başımdan geçen bir olay durumu daha anlaşılır yapabilir: “Digiturk üzerinden yayın yapan bir çocuk TV kanalı olan Baby TV’de çocuğunuzun doğum gününde ebeveynler tarafından gönderilen bir fotoğraf (sadece başı gözüken) ile adının ve yaşının yer aldığı bir klip yayınlanıyordu. Ben kızımın doğum gününe yakın bir tarihte kanalın internet sitesinden bir fotoğrafını yükledim. Oluşan gösterinin demosu da bana gösterildi. Ancak son onayı yapamıyordum, site beni bir yazıya yönlendirdi, ilgili yazıda özetle; ‘Birleşik Krallık yasalarına göre, çocuğun resminin yayınlanabilmesi için ebeveynlerin imzalı onaylarının olması gerekiyor’ deniliyordu. Bizden istenen onay yazısını okuyup, imzalayıp faks çekmek olarak belirtiliyordu.” Bir çocuğun sadece başının göründüğü yayın için izin belgesi …. Şimdi sosyal medyada olanlara bakalım; durum korkunç vaziyette… pek çok insan mağdur, çaresiz ve ne yapacağını bilmiyor. Daha da ileriye gidersek mağdur olanlar “mağdur” olduklarının farkında bile değiller… Hukuk sistemimizde hazırlıksız yakalananlardan, olanlar bizi şaşırtmıyor. Zira bu coğrafyada “insan hakları” merkezli bir adalet mekanizması henüz yok.
Sanal Alemde Her Şey Serbest mi?
Tabiî ki değil, gerçek dünyada yanlış, çirkin, suç olan her şey sanal dünyada da aynı durumda. Bu bakımdan internet etiği, internet ve bilişim suçları Türk Ceza Kanunu gibi pozitif etik ve hukuk kurallarını incelemek gerekiyor. Konu ülkemizde maalesef henüz yeterli ilgiyi görmüyor, uluslar arası sistem içinde de konu mutlaka ele alınmalıdır. Bilgisayar Etiği Enstitüsü’nün hazırladığı; “İnternet’in On Emri” olarak ifade edilen etik ilkelerini incelediğimizde; “1. İnternet’i insanlara zarar vermek için kullanmayacaksın, … 3. Başkalarının kişisel ve gizli dosyalarına girmeyeceksin, … 10. Elektronik iletilim ortamını başkalarının haklarına saygı göstererek kullanacaksın” gibi hükümler olduğunu görürüz. Yine Microsoft’un hazırladığı etik ilklerde de yazışma kurallarından, özel bilgilerin kullanımına değin pek çok husus sıralanmıştır. Bu çerçevede, sanal dünyada dikkatli, nazik ve insanların özel yaşamlarına saygı gösteren bir çerçevede faaliyet göstermek zorundayız. Bu satırların kaleme alındığı saatlerde pek çok insan “yayınlanacak görüntüleri” bekliyordu ….
Ne Yapılmalı ?
Sosyal medya olarak adlandırılan platformların durumu ile ilgili bir uluslar arası konferans toplanması yararlı olacaktır. Ulusüstü birer kurum olan sanal medya sahiplerinin de katılacağı bir çalışma belli başlı sorun alanlarına ilişkin hukukî ve etik ilkeleri belirlemelidir. Bu çerçeve içinde; Sanal portalların hukukî durumları ile farklı ülkelerdeki bireysel kullanıcıların hak ve sorumlulukları ilan edilmelidir. Temel ilkeler olarak; kullanıcılar gerçek isimleriyle hesap açmalıdırlar. Kullanıcılar, üyesi oldukları partallardan kolaylıkla ayrılabilmelidirler. İnternet üzerinden yapılan işlemlerde hak ihlâlleri çok hızlı olarak değerlendirilmeli, yaptırımlar hayata geçirilmelidir. Bilişim suçlarında ilk paylaşımı yapan ve yayanlara ciddi maddi cezalar verilmelidir. Sosyal medya ortamlarında, (spam, izinsiz gösterim, özel yaşam) gibi butonlar yer almalıdır. Mağdur, ilgili link aracılığıyla hızlı bir başvuru yapabilmelidir. Böylece, olası hak ihlâli vakası kısa sürede engellenebilir.
Ulusal ve uluslararası ilkelerin uygulanması yanında asıl görev tüm bireylere düşmektedir. İnternet dünyası etik ilkeleri için dernekler oluşturmak, mağdurların sivil toplum tarafından savunulması ve hak ihlâli yapanların afişe edilmesi gibi adımlarla kamuoyu desteği sağlanabilir. Lise ve üniversitelerde seçmeli, dersler veya kulüp faaliyetleri ile bilinçli kullanım oranları yükseltilebilir.
İnternetin sağladığı olanaklar sayılamayacak kadar çoktur, kapitalizmin insanlığa armağanı olan bu yeni dünya özgürlük ve sorumluluk ilişkisinin test edildiği bir dönemden geçmektedir. “Kamuyu ilgilendiriyor” gerekçesi ile insanların izni olmadan görüntü, seslerinin yayınlanması kabul edilemez. Söz konusu kişinin kamusal karar ve eylemleri kamuyu ilgilendirir, diğer davranışları değil… Sırası ile Lord Byron ve Lord Acton sözleriyle bitirelim: “İnsanların özgür olmasını isterim, kralların kalabalıklardan, benim sizden olduğum kadar.” “Özgürlük iyi bir kamusal yönetimin hatırına değil, toplumun ve özel hayatın en ileri hedefleri uğraşısının güvenliği içindir”