Son bir yılın gelişmeleri Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) reform ihtiyacını adeta kafalarımıza vura vura uyarıyor.
Geçen aralıkta Uludere’de 34 sivil yurttaşımızın savaş uçaklarıyla bombalanarak öldürülmesinin nasıl bir gafletin sonucu olduğunu hâlâ bilmiyoruz. Geçen haziranda düşürülen savaş uçağımızı Suriye hava sahasına kimin, niçin gönderdiği aydınlanmadı. Geçen ay Uludere’de kendilerini taşıyan sivil minibüsün uçuruma yuvarlanması sonucu 9 asker ve 1 korucunun şehit olduğu olay nasıl bir tedbirsizliğin sonucudur, belli değil. Geçen hafta Afyonkarahisar’da askeri cephaneliğin patlaması sonucu, çoğu yeni silah altına alınmış 25 askerin hangi yanlışlar ve ihmaller sonucu ölüme gönderildiği aydınlanmış değil. Afyonkarahisar Valisi’nin nasıl olup da, faciayı araştırmaya gelen Genelkurmay Başkanı’na “Hayat devam ediyor…” diyerek hediyeler verdiği; Genelkurmay Başkanı’nın da nasıl olup bu hediyeleri kabul edebildiği ise anlaşılır gibi değil.
Son olayların kafalarımıza vura vura uyardığı TSK’da reform ihtiyacının çeşitli boyutları var. Evet, darbe girişimcisi ve ağır insan hakları ihlallerinden sorumlu olan kimi komutanlar yargılanıyor. Evet, TSK siyasi rolünün kendisine bir yarar sağlamadığını bir miktar anlamış görünüyor. Ama İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesi dahil, TSK’ya vesayet yetkileri tanıyan anayasa ve yasa maddeleri yerinde duruyor. Subaylar nasıl eğitiliyor? TSK topluma ve medyaya hemen tamamen kapalı olduğu için, bu eğitimin insan haklarına dayalı demokratik düzenin gerekleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı hakkında en küçük bir fikrimiz yok.
Laiklik savunması gerekçesiyle üstlenilen siyasi rolün, ordunun mesleki görevlerini gereğince yerine getirmesini engellediği çoktandır ayan beyan ortada. Evet, PKK sivilleri de hedef alıyor, terör de uyguluyor, bunun için “terörist” nitelemesini hak ediyor. Ama PKK esas olarak gerilla savaşı yürütüyor. TSK’nın nasıl olup da yaklaşık 30 yıldır devam eden savaşta gerillaya karşı düzenli orduyla ve yetersiz eğitimli personelle mücadele ettiği üzerinde durulmuyor. Zorunlu askerlik sistemiyle silah altına alınan gençlerin canlarının korunmasına gerekli özenin gösterilmediği konusunda kuşkular artıyor. Afyonkarahisar’daki patlamada ölen askerlerden 17’sinin daha 3 günlük asker olmaları, askerlere eğitimini görmedikleri görevler verilmesinin en son ve acı örneği.
Ordunun siyasi rolüne son verecek olanlar kadar, profesyonel görevlerini ehliyetle yerine getirmesini sağlayacak reformlara da ihtiyacımız var. Hükümet, savunma harcamalarını artırıyor; yeni silahlara yatırım yapıyor. Ama ordunun mesleki açıdan yeterli olup olmadığı konusunda kuşkular büyüyor. Profesyonel orduya duyulan ihtiyaç kapıya dayandı. TSK’da reform üzerine tartışmanın öncelikle TBMM’de, ama kamuoyunda ve medyada yürütülmesi şart.
Oysa hükümet bu tartışmayı bastırma çabasında. Başbakan işi, ordudaki uygulamalar konusunda eleştirel görüşler ifade eden emekli subayları “geldikleri ocağa ihanet” ile suçlamaya kadar vardırdı. Bu konuda yapılan tartışmaları, ordunun “motivasyonunu kırmaya, milleti galeyana getirmeye yönelik sorumsuzluk ve alçaklık” olarak niteliyor… Orman Bakanı, Afyonkarahisar faciasının nedenini buldu: “Takdiri ilahi…” Enerji Bakanı “sorumsuz açıklamaları ibretle izliyor”muş… Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’a göre, “Acıların üzerinden istismar yapmak fevkalade yanlış”mış… Muhalefet milletvekillerinin Afyonkarahisar’daki patlamada yaralanan askerleri GATA’da ziyaretlerine izin verilmemesi ise, olayın aydınlanmasının engellenmeye çalışıldığı izlenimini uyandırıyor.
Ahmet Altan geçen gün şöyle yazıyordu: “Ordunun mutlaka yeniden yapılandırılması gerektiği gerçeği apaçık duruyor ortada… Meclis tarafından denetlenmeyen, yaptığı hataların bedelini ödemeyen, halkına hesap vermeyen bir ordu çürür; orduyu diri tutacak olan sürekli gözetim altında olduğunu bilmektir.” (Taraf, 8 Eylül) Yerden göğe haklı.
Zaman, 11.09.2012