Balyoz darbe davasının sonucu dramatik. 325 kişi darbeye teşebbüsten suçlu bulundu. Karar açıklanınca sanık yakınları üzüldü, yıkıldı.
Bu üzüntüleri paylaşmamak elde değil elbette insanî olarak. Ama, ‘ya başarılı olsalardı?’ sorusu da boş bir soru değil. Bunun cevabını aynı gün Balyoz belgelerini savcılığa teslim eden gazeteci Mehmet Baransu verdi: ‘Onlar ağlamasalardı bütün Türkiye ağlayacaktı!’ Yani sonuç çok daha dramatik olabilirdi.
Öyle anlaşılıyor ki mahkûm olan askerler çok şaşırdılar. Bunun nedeni yapmayı planladıkları işi, vazifeleri sanmaları olabilir. Mahkemede böyle bir savunma yapmadılar, ama keşke inandıklarını söyleselerdi. Askerî liseden itibaren vatanın kurtarıcısı, rejimin bekçisi olarak yetiştirildiklerini, siyasetçilere ve topluma güvenmediklerini, yönetme hakkının nihai olarak kendilerinde olduğuna inandıklarını, kendilerinden önceki büyüklerinin de ‘rejim tehlikeye düştüğünde’ darbeler yoluyla rejimi kurtardıklarını, kendilerinin de ‘görevleri’ni yapmaya çalıştıklarını… Böyle bir savunma yapsaydılar onlara ‘sistemin kurbanları’ gözüyle bakılırdı; sistem tartışılır, sistemin değiştirilmesi, askerî eğitimin demokratikleştirilmesi vs. istenirdi. Bu şekilde dava sadece darbe planları yapanların cezalandırıldıkları bir süreç olmaktan çıkar, ordunun kurumsal kültürünün yenilenmesinin, zihniyet dönüşümünün de başlangıcı olabilirdi.
Aksini yaptılar; belgeleri, delilleri inkar ettiler, ‘demokrat’ olduklarını, demokrasiye inandıklarını, sivil iktidara itaatkar olduklarını iddia ettiler. Böyle olunca da mahkeme üyeleri dahil pek kimse inanmadı onlara. Onca askerî darbe, muhtıra, andıç, ıslak belge, nutuk, tehdit hafızalarımızdayken bu masallara nasıl inanabilirdik ki? Sonuçta Balyoz davası sağlam delilleri olan bir davaydı. Resmî belgeler, görev çizelgeleri, ses kayıtlarıyla somut deliller mahkemenin kararını şekillendirdi. Aslına bakarsanız sanıklar belgelerin çok büyük kısmını inkar da etmediler; itirazları, bunların darbe planı değil ‘plan semineri’ olduğuydu. Bu kadar detayla hazırlanan, her aşamasında gerçek isimlere yer verilen, heyecanlı nutuklarla ilerleyen bir çalışmanın darbe planı olduğundan çok az kişi kuşku duydu.
Dönemin havası da zaten o yöndeydi. 28 Şubat sürecinin iktidardan uzaklaştıramadığı kesimleri 12 Eylül benzeri bir darbeyle ‘temizlemek’ti istenen. İş yarım bırakılmıştı; 2003’ten itibaren defalarca tamamlamaya kalkıştılar. Ama olmadı, yapamadılar; daha doğrusu bir yandan AK Parti iktidarı, öte yandan da sivil toplum, aydınlar ve dünya koşulları darbenin gerçekleşmesini önledi. Başbakan’ın 1. Ordu’nun darbe planından 2003’te haberdar olduğu bugün biliniyor. Bu haber karşısında MİT’i, Emniyet’i ve diğer kamu kurumlarıyla Başbakan’ın gerekli gördüğü tedbirleri aldırmış olduğu kesin. Anlaşılan Başbakan, ordunun bir kesiminin darbe hazırlıklarını toplumla paylaşmak yerine örtülü bir mücadeleyi tercih etmiş. Buna karşılık ‘havayı koklayan’ sivil toplum ve aydınların uzun bir zamana yayılan ‘açık’ mücadelesi var. Genç Siviller’in gülümseten, gülümsetirken insanları bilinçlendiren yüzlerce eylemi, Darbelere Karşı 70 Milyon Adım Platformu’nun “Darbelere Dur De” mitingleri, Hak-İş’in sivil toplumu bir araya toplayıcı işlevi her görüşten ‘demokrat bir blokaj’ oluşturdu darbe ihtimaline karşı.
Medya cephesinde ise Alper Görmüş’ün Nokta’sı ‘Özden Örnek günlükleri’ni yayımlayarak somut ‘bilgi ve belge’lerle darbecileri deşifre etti. Dergisi kapandı, kendisi hakkında dava açıldı ve mağdur edildi, ama Alper Görmüş darbelerle hesaplaşma tarihimizde adını unutulmazlar listesine yazdırdı. Aslında ‘Balyoz’u 2007’de yayımladığı belgelerle ilk o deşifre etti. Günlük sahibi amiralin mahkûm olması Nokta’yla başlayan sürecin sonucu. Sonra elbette unutulmayacak yayınlarıyla Taraf… Vicdanı, cesareti ve demokrat duruşuyla yerleşik düzeni, yerleşik düzenin ezberlerini, sinikliğini bozan Taraf olmasaydı bu iş başarılabilir miydi? Sanmam… Herkes Taraf’ın bu mücadelesinin hakkını vermeli. Bugün Taraf’a ve Ahmet Altan’a vurmayı rutin meşgaleleri haline getirenler Balyoz davası üzerinden ‘demokrasi destanları’ yazmadan önce son dönemde Taraf hakkında yazdıklarını bir okusunlar. Belki vicdanlarının sızladığını hissederler… Bugünlere kolay gelinmedi. Bütün bu mücadele bir parti veya kişi iktidar olsun, iktidarda kalsın diye de verilmedi; ortak amaç, memleketin demokrasi, insanların özgür olmasıydı. Hatırlayan var mı?
Zaman, 25.09.2012