Kin, öfke, korku, hırs insanı şiddete sevk eden temel duygulardır. Ama bu duygular aynı zamanda insanidir. Bu tepkilere sahip olmayan bir insan herhalde yeryüzüne gelmemiştir. Kinimizin, öfkemizin patlamasını, korkumuzun bizi esir almasını, hırsımızın içimizde bir canavar yaratmasını önleyen şey aklımız ve aklımız aracılığıyla ortaya koyduğumuz sağduyulu düşünme becerisidir.
Duygularımızı dizginleyecek sağduyuya farklı araçlarla ulaşabiliriz. Bu araçların önemlilerinden biri bizden başka insanların da hakları olduğunu görebilmek onlara saygı duyarak yaşamımızı sürdürebilmektir.
Tahir Elçi yirmi beş yıl önce tanıştığımız ilk günden beri sağduyusunu her daim muhafaza eden, başkalarının hak ve hukukunu sadece avukat olarak değil, bir insan hakları savunucusu olarak sergileyen bir kişi oldu hep.
Niçin öldürüldüğü çok tartışılacak, belki de her kesim konuyu kendi tarafından yorumlayıp, kendi menfaatine uygun sonuçlar çıkaracak önümüzdeki günlerde. Kesin olan, toplumsal barışın korunması için önem taşıyan şu dönemde, barışa destek veren bir aklıselim insanın yitirilmiş olmasıdır.
Şiddet kritik dönemlerde sağduyulu insanları hedef alır. Çünkü şiddeti engelleyen karşı şiddet uygulayanlar değil, şiddetin sonlanması için çaba gösterenlerdir. Barışı ve birlikte yaşamayı savunanlar bu nedenle hedef tahtasına yerleştirilir. Şiddetin yaygınlaşmasının önündeki engel olarak bakılır onlara.
Tarihte bireyin ne ölçüde rol oynadığı tartışılagelen bir konu olmuştur. Önceleri, bireylerin tarihte fazla bir rol oynamadıklarını, sosyal ve iktisadi güçlerin temel aktör olduğunu düşünürdüm. Giderek bu yaklaşımdan uzaklaştım.
Acaba Gandhi olmasaydı Hindistan bağımsızlığını kansız bir şekilde elde edebilir miydi? Sokrat değil midir kaçmayıp intihar ederek ilkeli davranmayı bize öğreten? İmamı Azam Ebu Hanife değil midir hem karşı çıkan hem de intihar etmeyi reddederek ölene kadar zulmü kabullenen? Bartolomé de las Casas yaşamasaydı Latin Amerika’nın köleleştirilen yerlilerine yapılan zulüm acaba ne zaman gündeme getirilirdi?
Bu örnekler olmasa tarih aynı olabilir miydi?
STarihte bireyin rolünü reddedemeyiz. Bireylerin ilkeli davranışı, erdemi, sağduyusu toplumları derinden etkileyebiliyor. Tersi de yanlış değil, bireylerin olumsuzlukları çok bedeller ödettirebiliyor.
Bir toplum, ilkeli, ahlakı gelişmiş, kendi ayakları üzerinde durabilen bireyleri yetiştirmeyi ve onları korumayı becerebilirse başarılı sayabilir kendini. Çünkü ancak bu koşullarda birlikte yaşamaya muhtaç olan insanoğlu sorunlarını daha rahat çözebilir.
Tahir Elçi’nin öldürülmesi tek başına sağduyunun katli değil, aynı zamanda diğer sağduyu sahibi kişilere yönelmiş bir tehdittir. Onun aramızdan ayrıldığı ilk günden itibaren çaresizlik duygusu, “nereye gidiyoruz?” endişesi topluma yayıldı.
Yapılması gereken tüm bu olumsuzlukların giderilmesi için çabalamaktır. Etkili bir şekilde araştırma ve soruşturma yapılması, olayın aydınlatılması, faillerinin bulunması olumsuzlukların giderilmesini ve benzeri olayların ortaya çıkmasını önleyecek en güçlü araçlardır. Cezasızlık kültürünün, yani olayların faillerine ulaşmamayı alışkanlık haline getirmenin bedeli ise çok ağırdır.
Cezasızlığın yaygınlaştığı ortamlarda bireylerin güvenceleri kalmaz, bu durumdan istifade eden tüm kesimler ya da güçler meydanı boş bulup toplumu güvensizliğe mahkum edecek eylemleri için cesaret bulurlar.
Sağduyulu bireyler birer birer yok olur.
Toplum kaba güce teslim olur.
Yeni Yüzyıl, 01.12.2015
http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/sagduyunun-onemi-272