Siyaset, AKP iktidarına alternatif olabilecek bir merkez sol hareket üretemiyor bir türlü. Bu konuda ezberlenmiş bir klişe var: “Türkiye’de sosyoloji %70’e %30 olarak bölünmüş durumda. Sol %30’un üstüne ne yapsa çıkamaz.”
Bu hatalı yargı bir yandan seçmenleri özcü tanımladığı için sosyolojiyi, diğer yandan siyaseti statik tanımladığı için demokrasiyi anlamakta ve açıklamakta başarısız kalıyor.
Türkiye’de seçmenin hayli yüksek bir oranı pragmatik ve rasyonel saiklerle oy vermeye yatkın görünüyor. Kimileri bu oranı kabaca %30 olarak belirtiyor. Yani bu seçmenlerin önüne cazip bir “ürün” koyarsanız, almamak için ideoloji veya kimlik referanslı kör bir inat sergilemezler.
Sol, başarısız, çünkü yıllardır politik bir kabızlıktan muzdarip. Anlamlı ve alıcısı olan politikalar üretemiyor.
Yelpazenin merkez solunda oturan CHP’de, bu kabızlığın ana sebebi kendisini Kemalist rejim bekçisi olarak var etmiş olması. CHP, neredeyse 2002’ye kadar demokratik anlamda politika üretmek baskısıyla yüz yüze kalmadı. Vesayetçi bir sistemin, vasi partisi olduğundan oy için kıyasıya bir çabaya girmesi gerekmedi.
Siyasî yapının değişime zorlandığı 2002’den sonra da enerjisini politika üretmek yerine statükoyu korunmaya harcadı. 2011 seçimleri sonrası CHP’yi demokratik politika üretmeye zorlayacak bir siyasî iklim doğmuştu. Ancak, gezi ve 17-25 Aralık sonrası, politika ile seçmen tavlamak gibi “zahmetli” bir yöntem yerine, cemaatin şefliğinde önerilen devirmecilik yoluyla elde edilecek bir iktidara ümit bağlamış göründü.
CHP bu havadan 7 Haziran seçimlerinde çıkmaya başladı. Uzun bir zamandan sonra ilk defa, seçmenden rejimi korumak için değil, bazı politikalar için oy istedi. Bunlar her ne kadar demode ve popülist olsa da CHP’nin demokratik siyasete niyetlendiğini işaret etmesi bakımından anlamlıdır. Bu adım, AKP’nin son seçimlerde popülist ekonomik seçim vaatlerine yer vermesinde etkili olmuşa benziyor.
Yine sol yelpazede yer alan HDP’deki kabızlığın ise PKK ve ideoloji olmak üzere iki sebebi var. HDP, 7 Haziran’da aldığı yüksek oyu demokratik siyasetteki yerini güçlendirecek bir manivelaya dönüştüremedi. PKK’nın silahlı vesayetine ve şiddet politikasına karşı duracak adımlar atamadı. PKK stratejilerinin taktiksel-kullanımlık aracı konumuna düştü, PKK’nın gölgesinde silikleşti.
Diğer yandan, HDP devrimci Marksist ideolojisini demokratik sisteme entegre edecek çapta bir güncellemeye tabi tutmadı. Maksimalist politik tavrı ve siyasal şiddeti meşru kabul eden yaklaşımıyla, şimdilik demokratik politika üretmenin çok uzağında duruyor. HDP demokrasilerle uyumsuz devrimci ideolojisini güncelleme adına sadece vitrin düzenlemesi kabilinden işler yaptı. Ekoloji, kadın ve LGBT hakları gibi yeni moda siyasî talepleri politik üretime dönüştürmeden vitrine ekledi. Esas temsil alanı olan Kürt meselesinde ise sorunları ve talepleri konuşulabilir ve siyaseten takip edilebilir politik hedefler ve projeler haline dönüştüremedi.
Merkez solun merkez sağı dengeleyecek bir çapa ulaşması için bu kabızlık tedavi edilmeli.
CHP, “devlet ve statüko” partisi olmanın kemikleştirdiği siyasi kültür ve refleksi aşarak “rejim elden gidiyor” çağrılarının ötesine geçmeli, güncellenmiş söylem ve politikalar üretmeye hız vermeli.
HDP ise PKK vesayetini gevşetmeli. Temsil gücünü, demokratik sistemi işlemez hale getirmek için kullanmak yerine, seçmenlerinin beklentilerine cevap verecek şekilde işletmeye çalışmalı.
Solun “katil devlet” veya “devrim şehitleri” gibi sloganlarla alacağı fazla bir demokratik mesafe kalmadı.
Yeni Yüzyıl, 04.12.2015