Kitap okumayı seçen insanlar bazen ilginç ve yararlı kitaplarla tesadüfen buluşur. Bu başıma defalarca geldi. Sonuncusu bu ayın başlarında vuku buldu. Sosyal medyada Yusuf Çifci tarafından yazılan Politik Aşırılık Biçimleri’nin (Maarif Mektepleri Yayını) tanıtımını gördüm. Konuyla öteden beridir ilgilenmekte olduğum için kitabı çok merak ettim. Sağ olsunlar, Maarif Mektepleri Yayınları yetkilileri ender görülen bir hızla Yusuf Çifci’nin çalışmasını gönderdi. Fazla hacimli olmayan kitabı dikkatlice okudum. Kitaptaki bazı fikir, tespit ve analizleri okuyucularımla paylaşmanın isabetli ve yararlı olacağına kani oldum.
Politik aşırılık, yazarın da ısrarla ve isabetle vurguladığı üzere, her coğrafyayı ilgilendiriyor. Geçmişinde veya bugününde politik aşırılıklarla karşılaşmayan bir ülke yok gibi. Biz Türkiye vatandaşları ise mevzuya çok aşinayız. Türkiye’nin bir aşırılıklar ülkesi olduğunu şöyleysek ülkemize ve toplumumuza bir haksızlık etmiş olmayız. Türkiye hem kendi içindeki hem de başka coğrafyalardaki aşırılıklardan mütemadiyen zarar görmekte, sıkıntı çekmekte olan bir memleket. Bu yüzden, konu, gerçekten, çok ilginç ve mühim.
Yusuf Çifci hacmi küçük fakat muhtevası zengin çalışmasına bir kavramsal netleştirme ile başlıyor. Günlük lisanda politik aşırılık biçimlerini aynı anlamda ve birbirinin yerine geçecek biçimde kullanmaya meyilliyiz. Bu yüzden onlar arasındaki farkı ya anlamıyor ya da gözden kaçırıyoruz. Oysa, konuya nüfuz edebilmek için kavramları doğru ve yerli yerinde kullanmak gerekiyor.
Politik aşırılığın üç temel türü var: Fanatizm, radikallik ve fundamentalizm. Fanatizm genellikle haz, eğlence ve çevrecilik alanlarında boy gösteriyor. Radikallik daha ziyade etnisite ve ideoloji bağlantılı olarak ortaya çıkıyor. Fundamentalizm ise, dinlerle, dinsel düşüncelerle bağlantılı. Çifci, politik aşırılığı “fikre barut karıştırmak” olarak hoş şekilde fotmüle ediyor. Fanatizm etimolojik olarak ibadethane veya tapınak anlamına gelen “fanum” kelimesinden geliyor. Coşkun, abartılı, aşırı tutkulu bağlılığa işaret ediyor. Zaman içinde anlamı dönüşen, bir anlamda sekülerleşen fanatizm bugün sporda, tüketici davranışlarında, otomobil modifikasyonunda sık görülüyor. Radikallik (veya radikalizm) bir etnisiteyi veya bir ideolojiyi odak alıyor. Yazara göre hiçbir etnisite ve hiçbir ideoloji radikal yorumlara konu ve radikal davranışlara zemin olmaktan emin olamaz. Fundamentalizm ise bir tür dinî fanatizm veya radikalizm. Müslümanlık, Hristiyanlık, Yahudilik, Budizm ve diğer tüm dinler, hatta Çifci’nin birkaç yerde işaret ettiği üzere. ateizm bile fundamentalist yorumlara tabi tutulabiliyor.
Fanatizm, radikallik ve fundamentalizm biçimlerinde tezahür eden politik aşırılık nasıl doğuyor, nelerden besleniyor? Çifci’ye göre politik aşırılığın kültürel, toplumsal, psikolojik ve ekonomik sebepleri var. En önemli faktör politik aşırılığa kapılanların kendilerine bir hakikat temeli kurmaları, bu hakikati korumayı kendilerine iş-görev edinmeleri, bu yüzden başkalarını sırasıyla ötekileştirmeye, düşmanlaştırmaya ve en sonunda şeytanlaştırmaya yürümeleri.
Bununla beraber fanatizm, radikallik ve fundamentalizm her hâlükârda ağır ve kötü sonuçlara yol açmıyor. Bu aşırılıkların her birinin bir pasif, pozitif, yumuşak biçimi ve bir aktif, negatif sert biçimi var. Aşırılıklarla ilişkilendirilen sorunları yaratan ilk değil ikinci biçim. Aşırılıkların yol açtığı problemlerin en ağırı ise, aşırılığa kapılan bir öznenin kendine ve başkalarına şiddet uygulaması ve şiddeti kurumsallaştırarak terörizme yelken açması. Başka bir deyişle aşırılıkların yol açtığı sorunlar yelpazesinin en ucunda terörizm yer alıyor.
Yusuf Çifci’nin yerinde bir tutumla defalarca vurguladığı üzere, politik aşırılıklar her ülke için, fakat özellikle demokrasiler için sıkıntılar, krizler yaratıyor. Zamanımızda bundan en çok etkilenen yer ise İslam coğrafyası. Batılı siyasetçi ve bürokratlar yanında akademik çevreler de aşırılığı, ideolojik ve önyargılı bir tutumla, İslam ve Müslümanlar ile ilişkilendirmeye meyilli. Şüphe yok ki aşırılığın en korkunç meyvesi olan terör ile mücadele etmek şart. Ancak, asıl ve temel mücadele alanı eli silahlı teröristi etkisiz hâle getirmek değil, onların terörist olmasına giden aşırılaşma yollarını tıkamak. Fanatik, radikal ve fundamentalistlerim negatif, sert, aktif pozisyonlar almasına engel olmaya çalışmak.
Okuyucularıma kitabı okumayı tavsiye ederim. Ben okudum ve çok yararlandım. Beni memnun eden bir diğer -ve daha önemli- husus, Anadolu’da (Muş’ta) bu tür önemli konulara ilgi duyacak kadar zihni açık ve bu tür zor çalışmaların altından kalkabilecek kadar yetenekli genç akademisyenlerin bulunması. Kitap akademik hayatımıza ilişkin umutlarımı artırdı. Bu yüzden hem yazarı hem de ona çalışma ortamı sağlayan meslektaşlarını ve Muş Alparslan Üniversitesi camiasını tebrik ediyorum.