Şu olana bir bakın:
Lice’nin Fis köyü yakınlarında yol kesen bir grup PKK’lı tarafından kaçırılan 2 astsubay ve 2 uzman çavuş, olayın üzerinden daha 24 saat geçmeden bölgeye giden BDP heyetine teslim ediliyor. Heyet de askerleri sağ salim Lice Jandarma Karakolu’na götürüp Lice Kaymakamı’na teslim ediyor. BDP Diyarbakır İl Başkanı Zübeyde Zümrüt olayla ilgili olarak yaptığı açıklamada “Halk, askerleri PKK’lılardan almıştır ve bölgede operasyon yapılmasını istemediler. Bize teslim ettiler. Biz de alıp yetkililere teslim ettik” diyor.
Karşımızda ne yapacağını bilmez, şaşkın bir grup var. O kadar şaşkın ki attığı adımın bir sonrasını düşünmeden adam kaçırıyor. Ama bölge halkının ve BDP’nin tepkisi ve baskısı sonucu hemen serbest bırakmak zorunda kalıyor. Çünkü bölgede hiç kimse bu kaçırma olayı nedeniyle operasyonların tekrar başlamasını, çatışma ortamının geri dönmesini istemiyor. Aynı saatlerde, örgütün Avrupa kanadından da şu açıklama geliyor:“Seçime silahla girmeyeceğiz.”
Sürecin artık geri dönülmez bir yola girdiğinin bundan daha açık bir delili olabilir mi?
PKK’nın “geleceği olmayan” kanadı
Artık PKK’lıları ikiye ayırmak lazım… Yüzü açık olanlar ve maskeli olanlar… İki gün önce Yüksekova’daki eli kalaşnikoflu maskeliler ve dün Lice’de yol kesip asker kaçıran maskeliler PKK’nın “geleceği olmayan” kanadını temsil ediyor.
Yüzlerine taktıkları o maske, sadece devlet görevlilerinden gizlenmek için değil. Aynı zamanda -ve belki de daha çok- bölge halkından gizleniyorlar çünkü artık onların Kürt halkına yüzlerini gösterme cesareti yok; artık yaptıkları iş o halkın nezdinde de meşru değil. Artık o halkın“kurtarıcısı” ya da “kahramanı” değiller; tam tersine bölge halkının umutlarının, çıkarlarının ve isteklerinin karşısına dikiliyorlar.
Bu maya tuttu. Takvimden kopardığımız her yaprak çözüm sürecini daha da sağlamlaştırıyor. Artık hiç kimse bölge halkını “silahlara yeniden sarılmak” gerektiğine inandıramaz. Hiç kimse, ana dilde eğitim hakkını tam olarak kazanmak ya da yerinden yönetimi güçlendirmek ya da eşit vatandaşlık hakkını anayasal düzeyde kazanmak için “sonuç verici yolun” yeniden dağlara çıkmak olduğuna ikna edemez Kürtler’i… Çünkü milyonlarca Kürt, bu hedeflerin ellerini uzatsalar tutabilecekleri kadar yakınlarında olduğunu görüyor. Bunun için tek yapması gerekenin barışçı demokratik mücadele olduğunu derinden kavrıyor. Sürecin devamını işte bu bilinç güvenceye alıyor. Süreci sabote etmeye çalışanlar bu yüzden maske takmak zorunda kalıyor.
En kötü senaryo: Marjinalleşen şiddet
Bu sürecin gelgitli olacağını baştan biliyorduk.
O yüzden, şimdi PKK’lıların bir kısmının maske takıp kalaşnikoflarını ellerine almalarının ya da adam kaçırma denemelerine kalkışmalarının moralimizi bozmasına izin vermemeliyiz. 30 yıllık bir terör örgütünün bir hamlede ve yekvücut bir biçimde zihniyet değiştireceğini sanmak fazla iyimserlik olmaz mıydı?
Peki bu arada, bizler, yani çözümden vazgeçmeye niyeti olmayanlar ne yapacağız?
Sakin olacak, demokrasi rotasından bir milim ayrılmayacak ve milyonlarca Kürt’ün sağduyusuna güveneceğiz. Bütün oyunları bozacak, bütün şer ittifaklarını boşa çıkartacak tek yol, tek güvence bu…
Ve gördüğüm kadarıyla, hükümet de zaten bunu yapıyor. Kendisine karşı kurulan komplolara yeni reform hamleleriyle cevap veriyor.
Ben bu kararlılık sürdüğü müddetçe çözüm sürecinin geri dönme ihtimali olmadığını, yapılan her reformla birlikte süreci provoke edenlerin zemininin kalmayacağını, hükümetin haklı zemininin daha da pekişeceğini ve barış yolunun geri dönüşü olmayan bir yol haline geleceğini düşünüyorum.
Reformlar sürdürdüğü sürece, karşımıza çıkabilecek en kötü tablo, PKK’nın parçalanması, şiddete devam etmek isteyen grupların marjinalleşmesidir.
Ne yapalım, o zaman bu marjinal gruplara karşı, yine onların anladıkları dille, yani askeri mücadele diliyle devam etmek kaçınılmaz olur.
Bu yazı Bugün Gazetesi’nde yayınlanmıştır.