Geçtiğimiz günlerde başlığının muhtevasından daha korkunç olduğunu düşündüğüm bir yazı yayınlandı. Ardan Zentürk tarafından kaleme alınan bu yazının başlığı “Piyasa sizi yer Sayın Erdoğan” idi. Karmakarışık olan, ilgisiz şeyler arasında muhayyel bağlar kuran yazı bazı önyargılar yanında piyasanın ne olduğu hakkındaki bilgisizliği ve bilgisiz kalma azim ve iştahını da olanca çıplaklığıyla yansıtmaktaydı (https://www.star.com.tr/yazar/sayin-erdogan-bu-piyasa-sizi-yer-yazi-1431272/).
Yazıda elbette konunun epeyce karikatürize edilmesi söz konusu. İlgi çekme arzusuyla çarpıcı (aslında tuhaf) bir başlık atılmış. Fakat gerek adı geçen yazarın gerekse benzer yazılar kalem alan başka yazarların sözlerinden piyasa ekonomisinin ne olduğu ve nasıl işlediği hakkında yeterince bilgi sahibi olmadıkları anlaşılıyor. Savunanı olmadığı ve şahıslarda somutlaştırılamadığı için piyasa ekonomisi sistemine sallamak cazip ve risksiz. Vur abalıya hâli…
Bu durumdaki kimseler çoğu zaman antropomorfik bir lisan kullanarak, piyasayı adeta tek başına karar alan, yiyen, içen ve konuşan bir insana benzetiyorlar. Oysa piyasa bir özne değil, bir süreç, bir vasat, bir akış. Piyasa diye özgül bir özne yok. Piyasa aktörleri ve onların davranışları var. Genelde milyarlarca ekonomik aktör (bireyler ve birey birlikleri – firmalar) özelde ise her sektörde yer alan milyonlarca aktör ve onların trilyonlarca işleminin akış hâlinde olduğu vasata piyasa diyoruz.
Piyasa birilerinin kaprislerinin, vehimlerinin ve kötü niyetlerinin sonucu olarak doğmadı. Mümkün olsaydı insanlar piyasa yerine şartlarını tamamen kendilerinin belirleyeceği ve kendilerine en fazla avantaj sağlayacağını düşündükleri bir sabiteler düzeni tesis etmek isterlerdi. Ancak, hayatın ve dünyanın tabiatı buna izin vermez. Dolayısıyla, piyasa somut bir iradenin ürünü olarak değil insan tabiatının, insanın yaşama şartlarının, dünyanın insana sunduklarının ve sun(a)madıklarının bir sonucu olarak doğar. İşte bu anlamda piyasa bir ‘sosyal doğal’dır. Sadece ‘doğal’ demiyorum, çünkü doğal daha ziyade irade sahibi olmayan nesneler arasındaki ilişkilere işaret eder. Oysa piyasa verili, değiştirilemez şartlar altında yaşayan irade sahibi insanların karşılıklı etkileşiminden hâsıl olur. Bu yüzden, biraz zorlama bir kavramla ve belki terminolojiye bir katkı olur umuduyla, piyasanın ‘sosyal doğal’ olduğunu söylüyorum.
Piyasa ilk insanlardan beridir var. İnsanlar yaşadıkça da var olacak. Piyasayı ortadan kaldırma teşebbüsleri insanlara ağır maliyetler çıkararak eninde sonunda hüsrana uğramaya mahkûm. Sovyetler Birliği bu istikamette yaşanan en büyük tecrübeydi. Sonuç tam bir rezillik oldu. Piyasa insanların yaşamak için mecbur ve muhtaç olduğu bir olgu. Bu yüzden, piyasaya ile savaşmak Don Kişot’un yel değirmenleri ile savaşmasına benzer.
Modern insan piyasanın ne olduğunu anlamakta zorluk çekiyor. Çünkü piyasayı aklının sınırlı kapasitesiyle izah edemiyor. Hayek’in dediği gibi, eğer piyasa ekonomisi sistemi zaten var ve yaşıyor olmasaydı, insanların böyle bir sistemin mümkün olabileceğini akıl etmesi ve tüm kurum ve kurallarıyla onu tasarlaması imkânsızdı.
Piyasa ekonomisinin ne olduğunu/nasıl işlediğini anlayamamak insanları bir otoriteyi -yani devleti- piyasanın yerine koyma çabasına itiyor. Devlet otoritesini kullanalar da çoğu zaman bunun mümkün ve kendi kudret sınırları içinde olduğunu sanıyor ve idarî, siyasî ve hukukî düzenlemelerle piyasayı elimine etmeye veya zapturapt altına almaya çalışıyor. Şaşmaz biçimde bu teşebbüsler durumun daha kötüye gitmesine yol açıyor. Kötü gidişatın sebeplerini kavrayamayan kamu otoriteleri aynı durumda olan kitlelerin daha fazla devlet müdahalesi yapılması talepleriyle karşılaşıyor. Böylece piyasaya gereksiz ve kesinlikle işe yaramayacak müdahaleler artmaya meylediyor. Sonunda ortaya felaket çıkıyor. Bunun en yakın örneği, dış müdahalelerin tesirlerini bir tarafa bırakırsak, Venezuela. Bu güzel ülke devletin piyasayı engelleyen ekonomi politikalarıyla üzücü, dehşet verici bir fakirlik ve sefalet içine düştü.
Türkiye’de maalesef piyasayı bastırma, budama arayışları, eğilimleri artıyor. Belki de yaklaşan seçimler iktidarı oy kaybetmeme endişesiyle piyasayı çarpıtacak politikalar izlemeye itiyor. Muhalefetten de ekonomik devletçiliğe taş döşeyen bu adımlara bir itiraz gelmiyor. Hatta muhalefet daha fazla devletçi olunmasını istiyor.
Kamu otoritelerinin piyasa ekonomisi hakkında çelişik sözleri var. Bir taraftan piyasa ekonomisinin ve piyasa ekonomisi kurallarına bağlı kalmanın öneminden ve değerinden söz ediyor ve piyasa ekonomisi dışına çıkılmayacağını vaat ediyorlar, diğer taraftan piyasaya gereksiz müdahale anlamına gelecek açıklamalar yapıyorlar veya adımlar atıyorlar-atmaya hazırlanıyorlar. Son olarak Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak “Piyasa ile kavga etmeyiz ama anahtarı da piyasaya vermeyiz. Bazı uyanık oyuncular şikâyet edebilir ama biz yolumuza devam edeceğiz. Tek taraflı kazanç olursa külahları değişiriz” dedi. Ben politikacıların bu tür sözleri iyi niyetle söylediğinden eminim. Ancak, iyi niyet yanlış yolda ilerlenmesine engel olmaya yetmeyebiliyor. Bu çerçevede, sebze–meyve fiyatlarını düşürme amacıyla şehirlerde kamuya ait tanzim satış merkezleri kurulmasının parlak bir fikir olduğunu düşünmüyorum ve işe yarayacağını sanmıyorum. Hatta fayda sağlamaktan çok zarar vereceğine kaniyim. Bu konuyu ayrıca ele almaya çalışacağım.
Piyasaları bozacak, çarpıtacak, hatta boğacak bu tür hatalar neden yapılıyor? İlk neden, yukarda da ifade etmeye çalıştığım üzere, piyasa ekonomisinin ne olduğu ve nasıl işlediği hakkında yeterli teorik bilgiye ve gözlem gücüne sahip olmamak. İkincisi acelecilik. Ekonomik problemler bir anda ortaya çıkmadığı gibi ve bir anda ortadan kalkmaz da. Piyasalar krizle yaşayamaz ve onları eninde sonunda çözer. Üçüncüsü piyasanın akışına müdahalelerin hiç menfi sonuçlarının olmayacağını sanmak (niyetlenmemiş sonuçlar teorisinden habersizlik). Bırakın uygulamaları, kamu otoritelerinin piyasa karşıtı sözleri bile piyasa aktörlerini ve onların davranışları aracılığıyla piyasaları (menfi) etkiler. Dördüncüsü sorunsuz, hiç kriz yaşanmayacak bir ekonomik hayatın mümkün olduğunun sanılması. Bu da hayal. Hayat sorunlara doludur. Sorunlar zamanla çözülür ve aynı zamanda bazı durumlarda hayata dinamizm kazandırır, toplumsal yenilenmeye, ilerlemeye zemin hazırlar. Ekonomik hayat da böyledir.
Yazar korkmasın, piyasa kimseyi yemez. Piyasa herkese yaşama imkânı sunar. Piyasa onun değerini anlayan sade insanların, üretici ve tüketicilerin, girişimcilerin ve politikacıların da en büyük yardımcısıdır. Piyasaya karşı savaş açanlar ise eninde sonunda yenilmeye mahkûmdur. Yenilgi sadece ilgili kişiye zarar verdiği sürece çok büyük sorunlara yol açmaz; piyasa şartlarının zıddına hareket eden işletmelerin batması durumunda olduğu gibi. Ama piyasa karşıtı ekonomi politikaları tüm topluma zarar verir. Hâlis niyet bu gerçeği değiştiremez.
Şimdi piyasalara daha fazla müdahale etme zamanı değil tam da piyasaları daha serbest bırakma zamanı!
Yeniyüzyıl, 9 Şubat 2019