Mutat olduğu üzere, 24 Haziran seçimlerinden sonra da siyasî aktörlerin başarıları ve başarısızlıkları hakkında değerlendirmeler yapılıyor. Bu sefer değerlendirilmesi gereken malzeme daha çok, çünkü klasik parlamenter sistemden farklı olarak partiler yanında cumhurbaşkanlığı için yarışan adaylar da değerlendirmeye tabi tutuluyor.
Başarı-başarısızlık ölçümü yapabilmek için somut ölçütlere ihtiyacımız var. Ayrıca ölçümlerin anlamlı olması için kıyaslama da yapmamız lâzım. Ölçütleri belirlemeden ve kıyaslama yapmadan bir değerlendirmeye girişmek boşuna çaba harcamaktır.
Şüphe yok ki mutlak oy sayısı ve oy oranları en önemli ölçüt. Kıyaslama için de aktörlerin önceki seçimlerde aldıkları oylara veya rakiplerinin aldığı oylara bakılabilir. Bir diğer ölçüt, özellikle cumhurbaşkanı seçimi açısından, seçilme ve adaylar arasındaki sıralamada yukarda kalma olabilir.
İlk olarak cumhurbaşkanı adaylarının durumuna bakalım.
Şüphe yok ki cumhurbaşkanlığı yarışından Tayyip Erdoğan başarıyla çıktı. Hangi kıstas açısından bakarsak bakalım bu çok açık. Erdoğan tüm rakiplerini geride bıraktı. En yakın rakibine 22 puan fark attı. Bir önceki seçimlerde ulaştığı oy oranının (%51,8) üzerine çıktı (%52,6). İkinci tura ihtiyaç bırakmadı. Uzun zamandır iktidarda bulunmasına rağmen hem birinci olmayı başardı hem de %50 artı bir oyu rahat aştı. Bu yüzden, Erdoğan seçimlerin tartışmasız başarılı olduğu söylenebilecek tek aktörü.
İnce’nin durumu nereden bakıldığına bağlı olarak başarı da sayılabilir başarısızlık da. Oy oranının partisinin geleneksel oy oranının 6, 24 Haziran’da aldığı oyun 8 puan üstüne çıkmış olması elbette bir başarı. Erdoğan dışındaki tüm adayları geride bırakmış olması da öyle. Buna karşılık, Erdoğan’ın gerisinde kalması ve koltuğu kazanamaması başarısızlık. İnce hakkında vurgulanması gereken bir diğer nokta, seçim sonrasında kargaşa çıkarmak isteyen fanatiklere yüz vermemesi, kampanya esnasındaki aşırı sözlerine rağmen meşruiyet çizgisinde kalmayı tercih etmesi. İnce bu davranışıyla demokrasiye de kendi siyasî kariyerine de büyük katkıda bulundu.
Akşener ve Demirtaş açısından açık bir başarısızlık söz konusu. Her ikisi de düşük oy aldı. İddialı söylemlerine rağmen Erdoğan’ı zorlayabilecek aktörler olamadı. Akşener seçimi ilk turda kazanmayı veya ikinci tura kalmayı hedefliyordu. Yapamadı. Demirtaş ise mağduriyet postunun tadını çıkarma çabalarına rağmen seçmenlerden partisi kadar bile destek alamadı.
AK Parti açısından bakıldığına en büyük Meclis grubunu kurmuş olması başarı. Tek başına çoğunluk olma durumunu kaybetmiş olması başarısızlık. Bu partinin oyları 7 Haziran’a göre (% 41) daha yukarda (% 42,6), 1 Kasım’a göre (%49,5) daha geride. 7 puanlık bir kayıp söz konusu. Bu, açık bir başarısızlık. Söz konusu 7 puanın nereye gittiği tartışılıyor. Bence, önemli bir bölümü MHP’ye gitti.
CHP geleneksel %25 bandının altına düştü. Bu elbette bir başarısızlık. Ancak, CHP bunu göze almıştı. HDP’nin barajı aşması için parti tabanına her CHP’li aileden HDP’ye bir oy çıkarma çağrısında bulundu. Dolayısıyla, %2-3 civarında bir oyun milletvekili seçiminde CHP yerine HDP’ye gittiği düşünülebilir. CHP’nin cumhurbaşkanı adayının Erdoğan dışındaki adayları geride bırakarak açık ara (20 puan farkla) ikinci olması bir başarı.
MHP lideri aday olmadı. Erdoğan’ı destekledi. Erdoğan’ın seçilmiş olması onun için de başarı. Partisinin oylarının % 5’lere kadar gerilemesi bekleniyordu. Ortak tahminleri yanıltıp yüzde onu aşması açık bir başarı.
İyi Parti açısından bakıldığında cumhurbaşkanı adayının seçilememesi başarısızlık. Meclis’ girmesi, özellikle yeni bir parti olması göz önüne alındığında, bir başarı
HDP Kürt nüfusun daha yoğun olduğu (Doğu’daki) yerlerde öncekilerden daha az diğer yerlerde (Batı’da) öncekilerden daha fazla oy aldı. Kürt seçmenler açısından nispeten başarısız, diğer seçmenler açısından başarılı. Oy oranı MHP’ye yakın olmasına rağmen -oy yoğunlaşmasının bir sonucu olarak- neredeyse ondan %50 fazla milletvekili çıkarmış olması başarı. Meclis’in üçüncü büyük partisi olmak başarı.
Bu seçimlerin özellikle AK Parti ve HDP açsından yorumlanması lâzım.
AK Parti Erdoğan’ın epeyce gerisine düştü. Eskiden beridir Erdoğan’ın oyunun partisininkinden birkaç puan fazla olduğu biliniyordu. Ama 24 Haziran’da bu aralık on puana çıktı. Bu, AK Parti için alarm verici olmalı. Mahallî seçimlerde AK Parti daima genel seçimlerde olduğundan daha az oy alıyor. Bu azalma Mart 2019’daki mahallî genel seçimlerde tekrarlanırsa ortaya bir oy azalması trendi çıktı havası oluşabilir. O zaman AK Parti ilerdeki seçimlerde daha büyük sorunlarla karşılaşabilir. Bu yüzden, partinin kendisini ve yapılanmasını gözden geçirmesi, hatalarını tespit edip düzeltmesi, doğru isimlerle teşkilatlanması, mahallî talep ve eğilimleri daha fazla dikkate alması lâzım.
HDP barajı Kürt olmayan seçmenlerin oyları sayesinde aştı. Bu oylar ona onun aşkına değil AK Partinin daha fazla vekil kazanmasının önünü kesmek için verildi. HDP barajı ancak böyle aşabildi. Bu HDP için sadece Kürt meselesine odaklanan bir parti olmaktan çıkıp ülkenin her sorunuyla ilgilenen bir Türkiye partisi olma yolunda ilerlemek açısından bir şans, bir teşvik. Oylarını azaltmakla Kürt seçmenler HDP’ye bir anlamda bir ayar da çekmiş oldu. Halkın HDP’ye daha önce de çeşitli şekillerde verdiği ama HDP’nin anlamadığı ve gereğini yapmadığı mesaj PKK terörü ile arasına mesafe koymasıydı. HDP aslında seçime Türkiye demokrasisin bir lütfu olarak girdi. Şiddet ile arasına mesafe koyamayan, hatta liderlerinin şiddeti övücü ve tahrik edici sözleri bulunan bir partiyi diğer demokrasiler kolay kolay yaşatmaz ve seçime sokmazdı. HDP kapatılmadıysa bu AK Parti’nin yaptığı parti kapatmanın önünü kesen reformlar sayesindedir. Kürt halkının da Türkiye toplumun da HDP’den beklediği şiddeti kategorik olarak kınamak ve dışlamaktır. Demokratik siyasetin yapılabildiği bir yerde şiddet tamamen gayri meşrudur. Şiddet siyaseti öldürür. Bakalım HDP bu sefer mesajı doğu anlayıp gereğini yapabilecek mi?
HDP’nin bir başka sorunu HDP yönetimiyle Kürt seçmenlerin önemlice bir bölümü arasındaki hayat ve dünya görüşü uzlaşmazlığı. Bu idarî kadrolar arkaik, şiddet sever, demokrasi karşıtı radikal solcuları mazlum Kürt halkının sırtından Meclis’e taşıdı. Bu konuda sosyal medyaya düştüğüm bir nota, bazı kimseler, bunların Meclis’teki mevcudiyetinin renkliliğe ve çoğulluğa katkı yapacağını söyleyerek itiraz etti. Bu abartılı bir iddia. Sözünü ettiğim kişiler dar fraksiyonların adamları. Toplumsal bir karşılıkları yok. Ancak, diğer taraftan şu da söylenebilir. Radikal fikirleriyle hayaller âleminde gezinen bu tipler siyaseti içinden gözlemlerse, Meclis’in nasıl çalıştığını tecrübe ederek öğrenirse, belki de radikallikten bir ölçüde olsun uzaklaşabilir. Bakalım, göreceğiz.
Son olarak diyeceğim odur ki, seçimlerin gerçek galibi, gerçek kazananı, seçmen tabakaları. Seçmenler, adeta bir görünmez el tarafından yönlendiriliyormuşçasına, Türkiye için olabilecek en iyi siyasî tabloyu çizdi. Böyle bir seçmen kitlesini takdir etmek her sağduyulu insanın görevidir, vicdan borcudur.