Yıllar var ki, siyasi hayatımızda neredeyse bütün sorunların kaynağında siyasi partilerdeki yozlaşmayı görürüz.
Demokrasinin önündeki en büyük engel hep parti içi demokrasinin olmayışıdır! Onu sağlamanın yolu da Siyasi Partiler Kanunu’nun değişmesidir. Bu görüş siyasi yelpazenin bir ucundan öteki ucuna kadar bütün partilerden Türkiye’nin bütün kahve köşelerindeki siyasi sohbetlere kadar her platformda aynı inançla tekrarlanır; her derde deva bir reçete olarak ortaya atılır. Nitekim, Siyasi Partiler Kanunu değişikliği, son Anayasa Paketi tartışmaları boyunca da sık sık gündeme geldi, yine “demokratikleşmede ilk yakalanacak halka” olarak sunuldu ve nihayet geçtiğimiz günlerde Hükümet de Cemil Çiçek’in ağzından Anayasa değişikliği gerçekleştikten sonra sıranın Siyasi Partiler Yasası’na geleceği müjdesini verdi.
Doğrusu ben herkesin yürekten inandığı bu “çözüm”ü hem faydasız hem de ilkesel olarak yanlış bulduğumu defalarca yazdım.
Daha önce yazdıklarımı bir kez daha özetleyerek tekrarlayayım:
Faydasızdır çünkü bugün yürürlükte olan Siyasi Partiler Yasası da parti içi demokrasiyi garanti altına almak için çok sayıda hüküm içeriyor. Eğer kanun zoruyla siyasi partilerin içine demokrasi enjekte etmek mümkün ise neden yürürlükteki Siyasi Partiler Yasası’nın hükümleri hiçbir işe yaramadı ve partiler lider çiftlikleri haline geldiler? Siyasetçiler bütün o hükümlere karşı takiye yapmanın yollarını gayet yaratıcı bir biçimde buldularsa, yeni yasaya karşı da bulmayacaklar mı?
İlke olarak yanlıştır çünkü partileri demokratikleştireceğiz diye üye yazımından delege seçimine, örgütlenme tarzından başkanlık süresine ve milletvekili adaylarının belirlenmesine kadar her şeyi kanunla belirlemek; partileri tek tipleştirmek olmuyor mu? Farklı siyasi çizgilerin demokrasi konusunda da farklı yorumları olacağını düşünürsek, siyasi partilerin iç işleyişlerini ayrıntılı bir yasayla sıkı kurallara bağlamak, belli bir demokrasi anlayışını bütün siyasi partilere dayatmak değil mi? Ve bu tutum siyasi partilerin siyaset yapma hakkına tecavüz anlamı taşımaz mı?
Siyasi partiler, o ülkenin yönetimi için farklı görüşler taşıdıkları için vardırlar. Bu farklılıklar onların kendi iç işleyişleri konusunda da farklı olmalarını getirir. Diyelim liberal bir partiyle sosyalist bir partinin teşkilatlanma şemaları birbirinden tamamen farklı olabilir. Bir komünist partinin kurucu üyeleri parti işleyişinde “demokratik merkeziyetçilik” dedikleri bir sistemi esas almayı kendi ideolojilerine daha uygun bulabilirler. Parti yönetimini belirlerken seçim yapmak yerine “tabana danışma ve merkezden belirleme” yöntemini izlemeyi tercih edebilirler ya da İslami duyarlılığı fazla olan bir parti, parti işleyişinde demokrasi yerine itaat geleneğini esas almak isteyebilir. Bir başka parti, istikrarlı bir liderlik meselesinin kendisi için en önemli mesele olduğuna inanabilir ve ömür boyu başkanlık ilkesini benimser. Daha da ileri gidelim; öyle bir grup insan bir araya gelir ki, bu insanlar totaliter bir dünya görüşüne, totaliter bir ülke yönetimine inanmaktadır ve kuracakları partinin de totaliter bir yönetime sahip olması halinde başarılı olacağına inanırlar.
Peki biz partilerdeki bu anti demokratik yapılara izin mi vereceğiz denebilir.
Evet izin vereceğiz. Çünkü bu mesele, o partiyle partiye üye olacaklar arasında bir meseledir. Partinin antidemokratik yapısını beğenmeyen insanlar o partiye üye olmazlar. Mevcut üyeler arasında şikayetçi olanlar varsa bir araya gelip tüzüğü değiştirmeye çalışır, onu da yapamazlarsa istifayı basarlar.
Aslına bakarsanız bunun başka yolu da yoktur. Eğer o partinin tabanı, delegasyonu, kendi örgütünde demokrasi sağlayamıyorsa, partiyi yönetenler siyasi partiler yasasına konulan bütün kuralları delmenin bir yolunu da bulur. Zaten şimdiye kadar da bulmuşlardır.
Bu ilkenin tek bir istisnası vardır: Partilerarası serbest rekabeti bozan; bir siyasi partiye diğerlerinin aleyhine haksız avantaj sağlayan uygulamalar yasaklanmalıdır. Bu da büyük ölçüde partinin mali denetimidir. Siyasetin finansmanı saydam olmalı ve kamu adına denetlenebilmelidir. Ama her siyasi parti, kendi iç işleyişinde serbest bırakılmalıdır. Siyasi partiler yasasında ayrıntılı düzenlemeler getirmekle, o siyasi partinin kendi siyasi çizgisi, ideolojisi ve kendi demokrasi anlayışı doğrultusunda çalışmasını engellemiş olursunuz.
Unutmamak gerekir ki, siyasi partileri kanun zoruyla “Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olarak çalışmaya” mecbur etmekle, kanun zoruyla belli bir demokrasi anlayışına mecbur etmek arasında fark yoktur. İkisi de aynı derecede anti demokratiktir.
Bugün, 09.05.2010