Halil Berktay hoca, Taraf’taki önemli köşesinde önemli şeyler yazmaya devam ediyor. Son iki yazısı, kendilerine “emek, demokrasi, özgürlük bloku” diyen ve BDP ile saf tutup PKK’yı haklı gören solcularla ilgiliydi. Berktay hoca, bu cenahtan birileriyle tartışırken kendisinin niçin “silahlı Kürt milliyetçiliğine karşı” olduğunu anlatmış. Ama öbür adam dinlememiş. Ne silaha ne de Kürt milliyetçiliğine karşıymış. Teröre bile onay veriyor, çünkü “Kürtler ne yaparlarsa yapsınlar haklıdır” diyormuş!
Evet, böyle düşünen ve konuşan solcular var memleketimizde. Kürt sorunu konusunda atıp-tutmaya, devletin bu konudaki suç ve günahlarını saymaya alışıklar. (Hatta bir tanesi hızını alamadı, devletin yeni suçlar işlemeye soyunduğunu, çünkü AK Parti’nin “duble yolları”nın aslında Dersim benzeri bir “harekât”ın hazırlığı olduğunu ileri sürdü. Başbakan söz konusu yazara cevap vermese bence daha iyi olurdu; ama ileri sürdüğü komplo teorisi hakikaten insafsız ve çileden çıkartıcı idi.)
Adaletsizliğin sol yorumu
Gerçekte bu “özgürlükçü solcular”, devlete getirdikleri eleştirilerin çoğunda haklılar. Ama haksız oldukları bir başka nokta var: Devlet-karşıtı güçlere (özellikle de PKK gibi “ilerici” olanlarına) açtıkları müthiş kredi. Onları, ne yaparsa yapsınlar, hep haklı görme eğilimindeler.
Burada tanıdık bir zihniyet var aslında: “Benim işim devleti korumaktır” diyen yargıçları adaletsizlikle eleştiriyorduk ya hani… İşte bu solcuların adaletsizliği de tam aksi yönde: onların işi, devlet-karşıtlarını korumak. Bir taraf “köy yakan jandarma”yı mazur görüyorsa, öteki taraf da “öğrenci yurdu yakan gerilla”yı mazur görüyor.
Dolayısıyla da, ne PKK’nın bunca reforma rağmen Türkiye’yi hala yakıp-yıkması, ne de BDP’nin bu terör tehdidini bir “kart” olarak kullanması rahatsız ediyor, söz konusu “özgürlükçü solcu”larımızı.
Bunları geçtik, PKK’nın tüm Kürt toplumu üzerinde totaliter bir egemenlik kurma çabasından da hiç rahatsız değiller. Rahatsızlık ne kelime; PKK’nın “tüm Kürtleri temsil etme” iddiasını aynen benimsemiş durumdalar. Örgütün taleplerini savunurken “Kürtler bunları istiyor” demeleri, bu yüzden. Oysa PKK bazı Kürtleri temsil ediyor kuşkusuz; ancak, oy oranlarına bakarsanız, yarısından daha azını.
Makbul Kürtler
Ama zaten söz konusu “özgürlükçü solcular”ın bir ezberi daha var ki, PKK’yı benimsemeyen Kürt çoğunluğu bir kalemde silip atmalarını sağlıyor: Onlara göre Kürt’ten sayılmanız için, Kürt kimliğini benliğinizin merkezine yerleştirmeniz lazım. Yok, eğer “ben önce Müslümanım, sonra Kürdüm” diyorsanız (ki “bölge halkı”nın çoğu öyle diyor), o zaman değeriniz düşüyor. “Dinci Akepe tarafından din yoluyla asimile edilmiş” oluyorsunuz çünkü.
Türkiye’de “din yoluyla asimilasyon” yapılmadı mı derseniz, kuşkusuz yapıldı. “Hepimiz Müslümanız”dan “hepimiz Türküz”e giden yanlış bir çıkarım onyıllarca dayatıldı. Bunun terk edilmesi, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in doğru ifadesiyle, “kardeşlik edebiyatı”nın yerine “kardeşlik hukuku”nun konması gerektiği kesin.
Ama Kürtlere “din yoluyla asimilasyon” dayatmak ne kadar yanlışsa, “din kardeşliği”ni önemseyen muhafazakar Kürtleri etnik milliyetçiliğe zorlamak, onları ancak o takdirde “makbul Kürt” saymak da o kadar yanlış.
Bu yanlışı ısrarla yapan “özgürlükçü solcular”ın gerçek motivasyonu ise, bana sorarsanız, “özgürlük” değil: insanları her türlü geleneksel kimlikten ve sosyal yapıdan zorla arındırmak isteyen bildik “çağdaşlaşmacılık.”
Bu yüzden Türk Kemalizmi’ne kolayca eklemlenmişlerdi. Şimdi de Kürt Kemalizmi’ne eklemleniyorlar.
Star,
06.06.2011