Özgür Yeni anayasa sürecinde sendikaların rolü

Sivil toplum, tabiatı gereği insan haklarının hiçbir gerekçeyle ihlal edilemeyeceğini ve insanların sahip olduğu onurun, inancın, kimliğin, değerlerin ve hayat tarzlarının hiçbir irade, ideoloji ya da otorite tarafından yok sayılamayacağını ve baskı altına alınamayacağını savunur.

Ve böylesi bir sorumlulukla özgürlükçü düşüncenin gelişmesinde aktif rol oynar. Sivil toplumun Türkiye’de gerçek manada içselleştirilmediği bir gerçektir. Dolayısıyla gerek insan hak ve özgürlükleri bakımından gerekse düşünce, inanç ve ifade özgürlükleri bakımından karnesi maalesef zayıftır. Çünkü Türkiye’de devletten bağımsız, siyasi partiler üstü işleyen, özgürlükçü bir sivil toplum zihniyeti yerine ne yazık ki hâlâ devletin kutsal bir varlık olduğu anlayışıyla hareket eden, devleti toplumdan ve bireyden üstün gören ve bu haliyle bir türlü devletin yörüngesinden çıkamayan bir sivil toplum anlayışı hâkimdir. Bunun en vahim örneğini, sivil toplumun bir parçası olan kamu sendikacılığında görmekteyiz.

Türkiye’deki kamu sendikacılığının gelişememesinin nedenlerinden birisi olarak; sendikaların uzun yıllar tek parti zihniyetinin ürettiği bir anlayışla ele alınmasını, devletin güdümünde ve kontrolünde birer ideolojik aygıtlara dönüştürülmesi politikalarını gösterebiliriz. Devletin kurguladığı bir sivil toplum hiç şüphe yok ki, özgür ve bağımsız bir kimliği olmayan, muhalif bilinçten yoksun ve kontrol edilebilir nitelikte olacaktır. Bu yüzden Türkiye’de bağımsız, eleştirel ve özgür bir kamu sendikacılığı anlayışı tam anlamıyla üretilememiştir. Sendikacılığa karşı gösterilen bu tutum ve anlayış, zamanla sendikaları devletten rant bekleyen ve her toplumsal olay karşısında devletçi refleksle hareket eden merkeziyetçi birer yapılara dönüştürmüştür.

Bir ülkede yaşayan insanların inançlarına, dillerine, mezheplerine, ırklarına ve düşüncelerine saygı duyulmadığı ve önyargılı bakıldığı sürece o ülkede barış ve huzur ortamının asla kurulamayacağı bir gerçektir. Bunu bilecek kesimin başta sendikalar olması beklenir. Ancak mevcut toplumsal hadiseler karşısında gösterdikleri anti-özgürlükçü tutum ve tavırlardan görebildiğimiz kadarıyla gerçek anlamda özgürlükçü olmayan sendikaların ülkesinin özgürleşmesini, düşünce, inanç ve ifade özgürlüklerinin önündeki engelleri kaldırmasını nasıl bekleyebiliriz?

Yasakçı zihniyete hizmet eden tutum ve tavırlar gerçek sivil toplum anlayışıyla örtüşmez, örneğin ülkemizde milliyetçi hassasiyetlerle sendikacılık yapan Kamu-Sen “Cumhuriyet’in temel ilkelerine, devletin üniter yapısına ters olduğu, toplumumuzda kargaşa ve karışıklığa neden olacağı” gerekçesiyle TRT Şeş’in yayınının durdurulmasına dönük bir dava açabilmişti. Muhafazakâr görüşleriyle bilinen Memur-Sen’in Alevilere dönük ortaya koyduğu öneriler de dikkat çekiciydi. Memur-Sen, hazırladığı raporda Alevi çocuklarını imam hatip liselerine çekecek projelerin geliştirilmesini, Alevi dedelerinin ise hacca gönderilmesi gerektiğini öneriyordu.

Oysa sendikaların geliştireceği anlayış; farklı kültür, cinsiyet, din, dil, ırk, mezhep ve inanca sahip bireylere yönelik ayrımcılık ve dışlayıcılığın her çeşidini reddetmek olmalıdır. Aynı zamanda barış ve huzurun sağlanabilmesi için çok kültürlülüğün göz önünde bulundurulmasını, ayrımcılığın, ötekileştirmenin ve dayatmacılığın bütün her çeşidine de karşı durmak gerekmektedir.

Diğer taraftan Türkiye’nin Batı’yla entegrasyonunun en somut adımı şüphesiz AB üyelik sürecidir. Çünkü Batı’dan kopuk bir Türkiye, aynı zamanda dünyadan da kopuk sayılacaktır. Bu bakımdan Türkiye, Batı’yla entegrasyon hedefinden asla vazgeçmemelidir. Ne var ki bugün Türkiye’deki yaygın sendikal anlayış AB’ye üyelik konusuna kuşkuyla yaklaşmaktadır. AB’nin üyelik için öne sürdüğü şartların yerine getirilmesinin ulusal egemenliğe zarar vereceğini ve ülkenin zamanla bölünebileceğini düşünmektedirler. Bu bakımdan her türlü reforma kuşkuyla/endişeyle yaklaşmaktadırlar. Oysa sendikalar evrensel insan haklarının ruhuna uygun hareket etmek ve bu minvalde işlev görmek zorundadırlar.

Günümüzde demokrasi, insan hakları, özgürlük ve serbest piyasa ekonomisi gibi alanlarda çok ciddi gelişmeler yaşanmaktadır. Bu çerçevede Türkiye’de de sivil toplum bir hayli aşama kaydetmiştir. Bugün Türkiye’de her gün bir yenisi kurulan sivil örgütler, evrensel hukukun tesis edilmesini ve en temel insan hak ve hürriyetlerinin tanınmasını istiyorlar ve bu uğurda ciddi çalışmalar yapıyorlar.

Yeni anayasa, kuşkusuz Türkiye’nin demokratikleştirilmesi ve özgürleştirilmesi yolunda önemli bir adım. Bu bakımdan desteklenmeyi hak ediyor. Özellikle sendikalar, sorumluluklarının bir gereği olarak özgürlük yolunda atılan her türlü adıma destek vermek durumundadır.

Zaman, 07.06.2011

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et