Barış ve Demokrasi Partisi’nin Kasım ayındaki MKY toplantısında aldığı kararı desteklemiştim.
O toplantıda, BDP bundan böyle yargılandıkları her davada, her aşamada, gerek kolluk aşamasında, poliste ve jandarmada, gerek savcıda ve mahkemede kendi anadillerini kullanma kararı almış; bununla da yetinmeyip, bütün Kürtler’e mahkemelerde, hastanelerde, vergi dairelerinde, bütün devlet dairelerinde, kısacası kamusal alan denilen alanın tümünde; devletle muhatap oldukları her noktada ana dilleriyle konuşma çağrısı yapmıştı.
Geçtiğimiz günlerde gündeme gelen Meclis’te Kürtçe konuşma meselesini de bu bağlamda sembolik bir eylem olarak değerlendirdim.
Ne var ki, daha sonra yaşanan gelişmeler, BDP’nin hedefinin Kürtçe konuşma hakkını “fiili özerklik” noktasına doğru kaydırmak olduğunu koydu ortaya.
Hayır… Meclis’te Kürtçe konuşmaktan söz etmiyorum. Meclis kürsüsünden edilecek birkaç Kürtçe cümle, konuşmaya Kürtçe selamla başlamak, Kürtçe bir cümleyle sonlandırmak, karşılıklı birkaç Kürtçe cümle söylemek, bütün bunlar, inkâr politikasının sonuna gelişimizi kutlamak anlamında sembolik bir jest olarak değerlendirilebilir ve bundan kimseye bir zarar gelmez. Ancak bu sembolik jestleri daha ileri götürerek Meclis’te Kürtçe konuşmakta ısrar etmek yanlış olur. Parlamento bir tartışma ve birbirini anlama platformu ise bu platformda milletvekillerinin çok büyük çoğunluğunun hiçbir şey anlamadığı bir dilde konuşma yapmak abestir de ondan.
Bu tip jestlerle karşılaşınca hemen parti kapatmayla ilgili yasa maddelerini hatırlamak ve hatırlatmak “ileri demokratik” bir ülkenin Meclis Başkanı açısından ne kadar talihsizlikse, Bülent Arınç’ın jesti de Kürt sorununun çözümüne iktidarın olumlu yaklaşımını göstermek bakımından bir o kadar umut verici bir jesttir.
Ama bunu da geçelim.
Benim asıl kaygım, BDP yöneticilerinin Kürtçe konuşma meselesini epeydir gündemlerinde olan “tek taraflı özerklik ilanı” planının bir parçası olarak ele aldıklarını giderek daha net bir biçimde ortaya koymaları…
Biz bu plandan ilk olarak bu yılın Haziran ayında haberdar olmuştuk. O tarihte Diyarbakır’da toplanan BDP’li belediye başkanları ve il genel meclisi üyeleri belediyelerin merkezi hükümetten tamamen bağımsız hale getirilmesi için mücadele etme kararı almıştı.
Bayık Fırat Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada, yakında bölgenin demokratik özerkliğini ilan edeceklerini söyledi. Dediği özetle şuydu: Ya devlet bizimle “demokratik özerklik” için müzakere masasına oturur ya da biz tek taraflı olarak bölgenin özerkliğini ilan ederiz. Yakında bunun resmi ilanını da yapacağız.
Biz daha ne oluyor demeye kalmadan, Bayık’ın açıklamasından bir buçuk ay kadar sonra 2010 Ağustos’unda Diyarbakır’da yapılan Demokratik Toplum Kongresi’nin sonuç bildirgesinde kongrenin temel gündem maddesi olan “Demokratik Özerklik” ilan edildi!
İşte bugün BDP Eşbaşkanı Demirtaş tarafından “İki dilli bölge yaratmak” şeklinde ifade edilen özerklik projesinin geçmişi böyle… Peki ya geleceği?
Onu da yarın tartışalım…
Bugün, 17.12.2010