Deniz Baykal’ın mâlum “olay”ından bu yana yapılan yorumlar gösteriyor ki “özel hayat” ve “kamusal ahlâk” konusunda kafalarımız epey karışık.
Ve dolayısıyla da bu işin ilkesi nedir diye biraz düşünmemizde fayda var.
Öncelikle şunu tespit edelim: Söz konusu “olay”da bir “zarf” bir de “mazruf” var. Yani bir “olay”ı karşımıza getiren “gizli kamera komplosu”, bir de olayın içeriğinin ima ettiği “evlilik dışı ilişki” var.
Bunlardan ilkinin hem illegal hem de iğrenç olduğuna, Sayın Baykal ve Sayın Baytok’un da bu açıdan “mağdur” sayılmaları gerektiğine kuşku yok. Bazı dindar yorumcular “tecessüs etmeyiniz” (yani birbirinizin gizli yönlerini araştırmayınız) şeklindeki İslami hükme de referans vererek bu noktanın altını çizdiler, “mahremiyet”i hatırlattılar. Haklılar.
Ancak “zarf”taki bu çirkinlik ayrı, istemeyişimize rağmen ortaya saçılan “mazruf” ayrı.
Diyebilirsiniz ki, “ben zarfın rezilliğini o kadar önemsiyorum ki, içeriğini konuşmayı kabul dahi etmiyorum.”
Ben de bu ilkeselliği anlar ve saygın bulurum. Ancak bunu diyenlerin bazıları paparazzicilik, “gizli kamera gazeteciliği”, ve hatta “Aczimendi liderine kamerayla baskıncılık” gibi alanlarda epey parlak bir sicile sahip. Bu yüzden de inandırıcılıkları epey zaafa uğruyor.
“Mazruf” karşısında dile getirilen diğer argüman ise, “bu kişilerin özel hayatıdır, kimseyi ilgilendirmez” yaklaşımı.
İsmet Berkan, genel yayın yönetmeni olduğu Radikal’deki yazısında tam da bunu savunuyordu geçen hafta. “Kimsenin özel hayatını veya ahlakını sorgulamak, yargılamak kimsenin hakkı değildir. Bunu yapmak… çirkindir, ayıptır, ahlak dışıdır” diyordu.
Ben de “Allah, Allah” deyip Radikal’in arşivine şöyle bir bakınca, Bill Clinton-Monica Lewinsky skandalına dair onlarca haberle karşılaştım. “Kennedy de Stajyeriyle
Aşk Yaşamış”, “Berlusconi Kadın Bakanla Kırmızı Hatta Yakalanmış” gibi başlıklara da rastladım.
Yani Radikal de defalarca siyasetçilerin “özel hayatına” burnunu sokmuş.
Aslında böyle olması da neredeyse kaçınılmaz. Çünkü Batı’da da, bazılarımızın zannettiğinin aksine, “kamusal ahlâk” diye bir kavram var. Bu yüzden de siyasi liderlerin evlilik dışına taşan cinsellikleri “skandal” konusu oluyor. Özellikle de Avrupa toplumlarının çoğundan daha muhafazakâr olan Amerika’da.
Sözünü ettiğim Clinton-Lewinsky skandalı bunun önemli bir örneğiydi. Hatırlarsanız Başkan Clinton ile genç stajyeri arasında yaşananan bu ilişki, 90’lı yılların sonunda ABD’nin en önemli konusu oluvermişti.
O sıralarda bazı Amerikalılar “bu özel hayattır, kimseyi ilgilendirmez” demiş, ama diğerleri de şu görüşü savunmuştu:
“Cinsel sadakatsizlik bir güven ihlalidir ve güven de yurttaşlar ile devlet arasındaki ilişkinin en önemli boyutudur. Dolayısıyla eğer bir başkan eşine sadık olmaz ise, onun Amerikan halkına gerçekleri söyleyeceğine nasıl güvenebiliriz? ”*
Eğer Sayın Baykal bu iki farklı görüşten ilkini, yani “bu benim özel hayatımdır, kimseyi ilgilendirmez” pozisyonunu açıkça savunsaydı ve görevinin başında kalsaydı, ilkeli davranmış olacaktı.
Oysa istifa etti ki, bu, ikinci görüşü, yani bizim toplumda daha yaygın olduğunu düşündüğüm “liderlerin özel hayatı toplumu ilgilendirir” pozisyonunu kabul ettiğini ima etti. Eğer iş bunla kalsaydı, bu da ilkeli bir tutum olmuş olacaktı.
Fakat şu an izlediği “istifa et – hükümeti suçla – puan topla – ve geri dön!” siyaseti hiç bir ilkeye oturmuyor.
* James P. Pfiffner, “Sexual Probity and Presidential Character,” Presidential Studies Quarterly, vol. 28, 1998
Star, 17.05.2010