Hükümet ve Cemaat arasındaki savaş, değişim ve dönüşüm geçirerek devam ediyor. Son dönemde savaşın arka arkaya yayınlanan kasetler, tapeler, iddialar, karşı iddialar ve yalanlamalar vasıtasıyla daha ziyade medya üzerinden giden ve kamuoyu algısını yönetmeye odaklanmış yüzü öne çıktı. Mücadelenin farklı mecralarda ve farklı araçlarla yürüyen kısmı spot ışıklarının dışında kaldı. Bunda Cemaatin devlet içinden ve devlet eliyle yapabileceği operasyonel kabiliyetin önemli ölçüde baskılanmış olmasının etkisi var görünüyor. Hükümet de mücadelenin diğer alanlarında yapabileceği “kritik” hamlelerini büyük ölçüde yaptı.
Tarafların medya üzerinden yürüttükleri algı yönetiminin yakın ve öncelik hedefi 30 Mart yerel seçimleri haline geldi.
Artık daha ziyade medya üzerinden ve her türlü malzemeyi kullanarak karşı tarafın imajını tahrip etmeye ve negatif yönde biçimlendirmeye odaklanılmış durumda. Bu negatif biçimlendirme yoluyla oluşturulacak “yeni imaj” tarafların kendi tezlerinin doğruluğu ve hasımlarının tezlerinin yanlışlığının açık kanıtı olarak kullanıma sokulmaya çalışılıyor. Taraflar genel olarak hasımlarının “yeni imajı” üzerinden bu savaşta kendilerini hedeflerine ulaştıracak hamleler için yol temizliği yapmaya çalışıyorlar.
Hedef kitle olan seçmenlerin ve her kademedeki kanaat önderlerinin tarafların sunmaya giriştiği bu “kötü imaj”a bakarak kararlarını ve oylarının yönünü belirlemesi arzu ediliyor.
Son olarak Hükümet cephesinden paralele devlet faaliyeti olarak binlerce kişinin kanuni ama hukuksuz şekilde dinlendiğine yönelik iddiası ve Cemaat cephesinden bizzat başbakan ile oğlu arasındaki yolsuzluk paralarıyla ilgili olduğu ifade edilen bir ses kaydı iddiası gündemimize aynı günde arka arkaya düştü. Taraflar algı yönetimine canhıraş devam etmelerine rağmen, artık bu yöndeki çabaların etkisizleştiği veya daha temkinli bir ifade ile etki düzeylerinin oldukça düştüğünü söylemek gerekir.
Geleneksel ve sosyal medya üzerinden sürülen “yayınlar” “kendi başlarına” ne kadar sansasyonel olsa da süren tarafın beklediği ölçüde bir infial yaratmıyor.
Bu etkisizliğin sebebi üç başlık altında toplanabilir. Bunlardan ilki, aşırı yükleme, ikincisi güvensizlik üçüncüsü ise cephelerin netleşmiş olması.
Algı yönetimine hizmet etmesi beklenen malzemelerin/yayınların artık etkisizleşmesinin sebeplerinden ilkinin insanların aşırı yükleme yüzünden yaşadığı bir tür yorgunluk olduğunu düşünüyorum.
Bu keskin siyasi mücadelede taraflar meseleyi belki de haklı olarak bir hayat memat savaşı olarak gördüler ve kamuoyuna aşırı yükleme yaptılar. Kısa sürede kamuoyunu çok yoğun bir bombardımana maruz bıraktılar ve tabiri caizse ellerinde ne var ne yoksa savaşa sürmeye giriştiler. Bu aşırı yükleme bırakın ortalama birini, bu konularla ilgilenen hatta işi buna odaklı gazeteciler veya aydınları bile olayları ve haberleri sağlıklı bir şekilde takip etmekte zorladı.
Algı yönetimine yönelik çabaların etkisizleşmesinin ikinci sebebi bu yönde piyasaya sürülen her türlü “malzeme”ye karşı gelişen güvensizlik olarak belirginleşiyor. Malzemeler artık algı yönetiminin değil, daha ziyade kasıtlı ve/veya kötü niyetli olarak “üretilmiş” algı inşasının, algı bozumunun, algı çarpıtmasının hizmetine amade yayınlar olarak muamele görmeye başladı.
Asılsız, yalan, çarpıtılmış, seviyesiz ve savaşta her şey mubah mantığıyla medyaya sürülen haber ve yorumlar, karşılıklı yalanlamalar ve tekzipler eşliğinde gündemde adeta dolanıyor. Gündemde dolanıyorlar, çünkü bu haberler, belgeler, kasetler vb. artık sorgusuz gündem yaratacak bir kredibiliteye sahip olarak muamele görmüyorlar. Bir grup insan geleneksel veya sosyal medyadan gelebilecek manipülatif ve provokatif yayınlar karşısında kendini bir tür korumaya aldı ve hemen üstüne atlayanların aksine bu yayınlara karşı bir süre “soğuk” durarak mesafe almaya başladılar.
Etkisizliğin üçüncü ve en önemli sebebi insanların büyük bir kısmının halihazırda kararını vermiş ve tarafını belirlemiş olmasıdır. Kanaatimce savaşın startının verildiği 17 Aralıktan sonraki iki hafta içinde saflar kabaca şekillendi ve bir ay içinde ise iyice belirginleşti ve pekişti.
Taraflar açısından hayati dönem ilk bir aylık dönemdi. Söz konusu bir aylık dönemde savaşın diğer enstrümanlarının destekçisi ve yapılanlara “meşruiyet” devşirmek için karşılıklı negatif algı inşası taraflar açısından kritikti. Bu dönem sonunda iki ana ittifak cephesi oluştu ve insanların büyük bir kısmı meseleyi okuma-değerlendirme açılarına göre saflara yerleşti. Bugün itibariyle önemli bir kitle için safları net ve kararları kesin. Çatışmanın keskinliği eşliğinde bu netlik ve kesinlik hali yeni yayına sokulan “malzemeleri” etkisizleştiriyor. Belki bundan sonra bu tür malzemeler Bekir Ağırdır’dan duyduğum ifadeyle “son dakika seçmenleri” bakımından daha yüksek bir etki oluşturabilir.
Bu etkisizleşmeyi fark edemedikleri için olsa gerek, bazıları her yeni “yayın” ile insanların (aslında karşı cephenin destekçilerinin) bir türlü infiale kapılmadığını görmekten infiale kapılmış şekilde dolanıp duruyor ortalıkta. Negatif algı yaratma savaşı hızla devam etmekle birlikte, artık bu tür “yayınlar” insanların algılarını-kararlarını etkilemekten ziyade tarafların psikolojik rahatlamasına, kendilerini motive etmeye, durdukları yer konusunda şüphelerini gidermeye veya hitabetin şenlenmesine hizmet eder duruma geldi.
Seçimlere az bir süre kaldı ama Türkiye’de zaman ağır akar. Taraflar seçimlere birkaç gün kala algılar-kararlar üzerinde de etkili olabileceğini düşündükleri “çapta” hamlelere-yayınlara girişebilirler.
Neler olacağını hep birlikte yaşayıp göreceğiz.