Bu seçimlerde “stratejik oylar”dan çok söz ediliyor. Kastedilen, gerçekte HDP’li olmadığı halde HDP’ye oy vererek bu partiyi baraj üstüne taşımaya çalışanların oyları… HDP’nin barajı geçmesiyle AK Parti’nin ciddi bir darbe yiyeceğini, belki tek başına hükümet kuramaz hale geleceğini, en azından Başkanlık Sistemi’ni getirmelerinin mümkün olamayacağını hesap ediyorlar.
Benim bu stratejiyi kuranlara bir diyeceğim olamaz. Evet, HDP’yi günahı kadar sevmeyen birçok insanın HDP’ye oy verecek olması, toplum iradesinin sandığa yansıması bakımından bir çarpıklıktır ama bu çarpıklığın suçlusu o insanlar değil, barajın varlığıdır. Eğer yüzde 10 gibi yüksek bir baraj olmasaydı, böyle stratejik hesaplar da yapılmazdı
Her neyse… Böyle bir grubun varlığı besbelli ve oy güçlerinin HDP’yi baraj üstüne taşımaya yetip yetmeyeceğini de bir haftaya kalmadan göreceğiz.
Ama bu seçimde stratejik oy kullanacak olan sadece bu grup değil. Bir başka grup daha var ki, bence seçim sonrası oluşacak siyasi tabloda asıl belirleyici onlar olacaklar: AK Parti’nin kırgınları…
On üç yıllık iktidar bir parti için çok uzun bir süre ve bu süre içinde AK Parti’nin kendi taraftarları arasında çeşitli eleştiriler, hayal kırıklıkları, kızgınlıklar, soğumalar oluşması son derece doğal. Ayrıca, yıllık yüzde 7-8 büyüme dönemlerinde yüzde 50’lere kadar çıkan kitle desteğinin son üç yılda büyümenin yüzde 2-3’lerde seyretmesi yüzünden belli bir erozyona uğraması da normal.
Bütün bu sebeplerden şu anda geçmişte AK Parti’ye oy vermiş olan ama bu seçimlerde birbirinden farklı sebeplerle oy vermeye istekli olmayan ya da bir partinin – o kendi partileri bile olsa – tek başına anayasa yapacak çoğunluğu ele geçirmesini aşırı güç temerküzü olarak görüp ürken bir kitle var.
Bu gruptakiler de, kendilerine göre bir strateji çiziyor. AK Parti’nin hükümet olmaya devam etmesini istiyor ama kendince partisinin kulağını biraz çekmek, küçük çaplı bir ders vermek de istiyor. İktidara gelsin ama oyları azalsın, böylece yanlış giden bir şeyler olduğunu anlasın, kendine çeki düzen versin, bu kadar agresif olmasın, daha kucaklayıcı davransın istiyor.
Bu istek haklı bulunabilir.
Ama bu stratejinin son derece zayıf bir tarafı var. Çünkü bu hesap, başka kırgınların kendisi gibi davranmayacağı varsayımına dayanıyor.
Peki ya davranırsa ne olacak?
Yani, AK Parti’nin oylarının azalmasını ama yine de hükümet kurmasını isteyen çok sayıda seçmenin her biri, “nasılsa başkaları benim gibi yapmaz ve AK Parti hükümeti yine kurar” hesabıyla kendi oyunu esirgerse ve bu yüzden AK Parti 276’nın altına düşerse, kurduğu “stratejiden” pişman olmayacak mı?
“Pişman olmam” diyenlere bir sözüm yok, onlar kendi açılarından doğru davranmışlar demektir.
Ama kendisi oy vermezken, “İnşallah başkaları verir” diye dua edenlere söyleyeceğim şey 8 Haziran’da pişman olacakları bir şey yapmamalarıdır. Onlara “AK Parti hükümet kuramaz hale gelir de Türkiye bir belirsizliğe sürüklenirse diye ödünüz kopuyorsa, sandık başına gittiğinizde bir kez daha düşünün” derim. Yapmak istediğiniz uyarının amacını aşıp “düzeltici” olmak yerine “yıkıcı” olması ihtimalini bir kez daha değerlendirin!
* * *
Bence bir partinin başarıyı, rakibinin – gerçekte bu kadar yüksek olmaması gereken – barajın altında kalması sayesinde yakalaması ne gerçek bir başarıdır ne de o partinin gurur duyacağı bir durumdur. Dolayısıyla, benim için ideal seçim sonucu, HDP’nin bu anti demokratik engeli aşıp Meclis’e girebilmesi ve AK Parti’nin de kendi gücüyle hükümet kurabilecek sayıya ulaşması olur. Stratejim ise basit: İktidarda görmek istediğim partiye oy vereceğim.Bence en doğru strateji de budur. Zira herkesin en samimi haliyle iktidarda görmek istediği partiye oy vermesi, seçim sandıklarının toplum iradesini en az çarpıtmayla yansıtabilmesinin tek yoludur.
Akşam gazetesi, 02.06.2015