Türk siyasî yaşamında bürokrasi sınıfı her zaman etkin bir rol üstlenmiştir. Siyasî iktidara ortak olmak, partileri etkisizleştirmek, yavaşlatmak ve nihayetinde vesayet odağı vazifesi görmek, bürokrasi sınıfının temel gayesi olmuştur. Son dönemde ise, toplumdaki esas çoğunluğu oluşturan muhafazakârlar onbeş yıldır iktidar olma fırsatı yakaladı. Bu tablo, bürokrasi ile muhafazakârların bürokrasi ile ilişkisinde yeni bir dönemi başlattı. Muhafazakârların bürokrasi sınıfı ile ilişkisi, Türkiye’nin liberal demokrasi skalısında ilerlemesine doğrudan etkisi olacaktır.
Türkiye’de genel bir bürokrasi sınıflandırmasında ikili bir yapı karşımıza çıkar: Askerî ve sivil bürokrasi. Bu ikili yapı birbiri ile çatışma içinde değil, birbirini tamamlayan bir görüntü arz etmektedir. Majör bir role sahip askerler karşısında sivil bürokrasi, askerî usul ve örgüt yapılanmasıyla silahlı gücü tahkim etmektedir. Osmanlı’nın son döneminden itibaren oluşan bu yapı günümüze değin etkisini sürdürmüştür.
Muhafazakârlar, genellikle bürokrasi sınıfına şüpheyle yaklaşmış, gücü ve etkinliğine paralel olarak bürokrasi ile mücadele etmiştir. Bu mücadele 2002’den itibaren zaman zaman sertleşmiş, muhafazakârları saha dışına itmek için bürokrasinin irili ufaklı hamleleri art arda gündeme gelmiştir. Ak Parti’nin bürokrasi ile mücadelesinde ise temel gücünü üst üste kazandığı seçimler oluşturmuştur. Günümüzde artık bürokrasinin ‘muhafazakârlarla açıktan açığa bir güç mücadelesi içinde olduğunu’ iddia etmek zorlama bir iddia olacaktır.
Muhafazakârlar, bürokrasiye ilişkin bakışında bir değişim, yeni bir strateji gözlemlemek mümkündür. Bir zamanlar şüpheyle yaklaştıkları, kendilerine ayak bağı olarak gördükleri ‘bürokrasinin ehlileştirileceği, iktidardakilerle uyumlu bir işbirliği içinde olacakları’ fikri muhafazakârlar arasında daha fazla kabul görmektedir. Onlara göre, kötü olan kurumlar [bürokrasi] değil, tek tek bürokrat kişilerdir. Bu kişiler daha uygun olanlarla yer değiştirirse, yani muhafazakârlar bürokrasiye hâkim olursa işler değişir. Böylece, bürokrasi hem bir tehdit olmaktan çıkar, hem de iktidardakilere yardımcı olan bir teknik örgütlenmeye dönüşür. Bu kişisel değişimlerle bürokrasiyi elimine etme çabası ne kadar başarılı olur bunu ilerleyen yıllarda göreceğiz…
Oysa; Türkiye’de bürokrasinin temel bazı özellikleri değişmeden devam etmektedir. Bürokrasi sınıfı kendini, devletin yüksek çıkarları için çalışan, bilgili, uzman, aydın yeri doldurulamaz kesimi olarak görmektedir. Katı bir hiyerarşik yapıyı muhafaza etmek kararlılığı hâlâ devam etmektedir. Bürokratlar, ekonomiklik, verimlilik, kolaylık, şeffaflık, katılım, demokrasi, yönetişim gibi pek çok yeni kavram ve uygulamaya soğuk bakmakta. Daire ve ofislerinde günlerini boş işlerle, usûlü etkinliklerle (protokol, hiyerarşi, tören vb.) geçirmektedirler. Kırtasiyecilik, işi yokuşa sürme, formalitelere düşkünlük büyük ölçüde devam etmektedir. Özetle, bürokrasi kendi gündemini devam ettirmektedir.
Kamu yönetimini daha etkin verimli ve başarılı hale getirmek için atılan adımlar, kamu işletmeciliği, stratejik planlama, yönetişim, hizmet alan memnuniyeti gibi açılımlar bürokrasi dünyasında gerekli değişimi, dönüşümü sağlayamamaktadır. Bürokratlar, zaman zaman kendilerini daha güçlü hissetmektedir. Bu durum doğrudan iktidardakileri etkileme ve seçmen memnuniyetini düşürme potansiyelini barındırmaktadır.
Muhafazakârların bürokrasi ile mücadelelerine devam etmesi daha sağlıklı, sivil ve özgür toplumun devamı için gereklidir. Toplumun en büyük çoğunluğunu oluşturan muhafazakârların bürokrasinin gücüne karşı dikkatli olmaları, devleti küçültme adımlarına hız vermeleri hepimizin geleceği için daha yararlı olacaktır.