694 Sayılı KHK’nın 198. Maddesi, kamu görevinden ihraç edilen akademisyenleri alâkadar eden bir kural getirdi. Madde metni şöyle:
“Madde 198 – 685 Sayılı KHK’nın 10. maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümleler eklenmiştir.
“Yükseköğretim kurumlarında kamu görevlerinden çıkarılan öğretim elemanlarına ilişkin görevine iade kararı alınması halinde, karar YÖK Başkanlığına bildirilir. Bunların atama teklifleri; Ankara, İstanbul, İzmir illeri dışında ve 2006 yılından sonra kurulan yükseköğretim kurumlarına öncelik verilmek kaydıyla, YÖK Başkanlığı tarafından kamu görevinden çıkarıldığı yükseköğretim kurumu haricinde tespit edilecek yükseköğretim kurumlarından birine önceki kadro unvanlarına uygun olarak onbeş gün içinde yapılır.”
Metni biraz sadeleştirelim.
(a) Göreve iade edilen akademisyenlere ilişkin kararlar YÖK’e bildirilir.
(b) YÖK, onbeş gün içinde bu akademisyenlerin atamasını önceki kadro unvanlarına uygun olarak yapar. Ancak atamayı yaparken üç hususu göz önünde bulundurur. Bu akademisyenler:
- İstanbul, Ankara ve İzmir illerindeki bir üniversiteye atanamaz.
- Kamu görevinden çıkarılmadan önce çalıştıkları üniversitelere atanamaz.
- Öncelikle 2006 yılından sonra kurulan üniversitelere atanırlar.
15 Temmuz darbe girişimiyle hiçbir bağlantıları olmayan akademisyenlerin KHK’lara dayanılarak kamu görevinden çıkarılmaları baştan aşağı hukuksuzdu. OHAL’in sağladığı güç keyfi bir şekilde kullanıldı ve bu akademisyenler mağdur edildi. Yarın veya ertesi gün işler normale döndüğünde, bu işlemlerdeki gayri hukukiliğin tespit edileceğinden şüphem yok. Daha önce birçok kez bu konuya ayrıntılı olarak yazmıştım; şimdi bu kadar değinmekle yetineyim.
“Göreve iade etmek” ne anlama gelir?
Burada asıl vurgulamak istediğim, sözüm ona bu mağduriyetleri gidermek için hazırlanan kısıtlı düzenlemelerde de hukuka riayet edilmemesi. 198. madde bunun tipik bir örneği. Açıklamaya çalışayım: Göreve iade etmek, en basit anlatımla, görevden ihracın yanlış bir işlem olduğunun idare tarafından kabul edilmesidir. Yani idare, herhangi bir kusuru veya suçu olmadığı halde şahsı görevinden çıkarmakla hukuken hatalı bir değerlendirme yapmıştır. Ancak yürütülen tahkikat ışığında idarenin bu kararının hatalı olduğu görülmüş ve şahsın görevine dönmesine karar verilmiştir.
Peki, bu karar neyi gerektirir? Başlıca iki şeyi: Şahsın uğramış olduğu mağduriyetlerin giderilmesini ve aynı koşullarda çalışmalarını sürdürebilmesini. İşte 694 Sayılı KHK burada hatâ veriyor. Göreve iade edilen şahsın eski çalışma şartlarını sağlamıyor, ona birçok zorluk çıkartıyor. Masum olması onun mağduriyetinin devamını engellemiyor.
KHK’ya göre, hakkında iade kararı verilen akademisyen, ihraçtan önce çalıştığı üniversitesine dönemeyecek. Neden? Madem akademisyenin ihracı gerektirecek bir hatası, kusuru ve suçu yok; o halde niye, normalde olması gerektiği gibi, eski görev yerinde çalışamıyor?
Akademik gözlük
Buna hukuk mantığı içinde verilebilecek sağlam bir cevap yok. Ayrıca, akademik çalışmanın kendine mahsus hususiyetleri de var. Misal; bir sosyolog, ihraç edilmeden önce, salt çalıştığı bölgede rastlanan bir toplumsal meseleyle ya da gene o yerelliğe özgü bir adetle, gelenekle, görenekle ilgili bir çalışma yapıyor olabilir. Ya da bir biyolog, yalnızca o bölgede görülen bir bitkiyi araştırıyor veya bir doktor, gene sırf o bölgeye özgü bir hastalığı inceliyor olabilir. Veyahut bazı çalışmalar ekip halinde yürütülegelmiştir.
KHK’nin getirdiği hüküm, hem spesifik konulara eğilen akademisyenleri araştırma sahalarından uzaklaştırıyor, hem de ortak çalışmalar yapan akademik grupları dağıtıyor. Dolayısıyla bu hükmün, akademik gözlüklerle bakıldığında da kabul edilebilir bir yönü bulunmuyor.
Yine bu KHK’ya göre, göreve iade edilen akademisyenler İstanbul, Ankara ve İzmir’deki üniversitelere atanamayacak. Acaba bu üç ili diğerlerinden farklı kılan nedir? Bazı akademisyenlerin bu üç ilin üniversitelerinde çalışmaları sakıncalıysa, onları diğer iller için muteber kılan nedir?
Denilebilir ki “Bununla yeni açılan üniversitelerin akademik kadrosunun güçlendirilmesi hedefleniyor. Nitekim KHK’da da buna dönük bir hüküm var.” Evet, KHK göreve iade edilen akademisyenlerin öncelikle 2006’dan sonra açılan üniversitelere atanacağını belirtiyor. Fakat tecrübe ile sabittir ki, böylesi zorunlu transferlerle üniversitelerin kadroları geliştirilemez. Akademisyenlerin yaşam ve çalıma şartlarını ağırlaştırdığınızda onların üniversiteden ayrılmalarının önünü açarsınız. Belki de asıl gaye budur.
Yeniden sürgün
Demokratik değerlerden uzaklaştıkça, geride bıraktığımızı sandığımız birçok kavram hayatımıza geri dönüyor. Sürgün de onlardan biri. Zira MEB, okulların açılmasına çok az bir vakit kala Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep ve Tunceli’de çalışan çok sayıda öğretmeni il dışına sürgün etti. Elbette MEB yetkilileri resmi söylemde buna “tâyin” adını verebilir ama yapılan, sıradan bir tâyin işlemi değil. Bu öğretmenler Eğitim-Sen üyesi ve geçen yıl bir süre açığa alınmışlardı. Haklarında yürütülen soruşturmalardan sonra tekrar işbaşı yaptılar ama şimdi de sürgün edildiler.
Eğitim-Sen’in verdiği bilgiye göre, sürgün edilen öğretmenlerin sayısı Şanlıurfa’da 367, Diyarbakır’da 264, Tunceli’de 62 ve Gaziantep’te 51. Sürgün, iktidarın iş lâfa gelince çok büyük önem addettiği “aile birliği”ni ortadan kaldıracak derecede pervasızca yapılmış. Mesela öğretmen olan eşlerden biri Yozgat’a diğeri Tokat’a, biri Bayburt’a diğeri Konya’ya gönderilmiş. Bu insanların bir ailelerinin olduğu, çoluk çocuklarının bulunduğu, onların da okula gittiği göz ardı edilmiş; aile birliği paramparça edilmiş.
Oysa birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz günlerden geçmiyor muyduk?