“Masum Öğrenci Gösterisi” Ne Demek?

İki eylemin art arda yaşanması çok iyi oldu.

Birincisinde, yani Başbakan’ın Dolmabahçe’deki rektörler toplantısı sırasında, polisin gereksiz ve insafsız bir güç kullanımına tanık olduk ve bu davranış bütün kamuoyunun tepkisini çekti.

İkincisinde, yani Burhan Kuzu ve Süheyl Batum’un Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki konuşmaları sırasında ise muhalif bir öğrenci grubunun iki siyasetçinin ifade özgürlüğünü ve salonda bulunan geniş öğrenci kitlesinin o siyasetçileri dinleme hakkını engelleyişini izledik. Bu defa, teşhir olan protestocu öğrencilerdi. Protestocu grubun terbiyesizce, kaba saba, son derece antipatik ve anti demokratik davranışları, o görüntüleri izleyen bütün sağduyulu insanların tepkisini çekti. Eğer protestocular, konuşmacılara yönelik protestolarını makul bir süre devam ettirip daha sonra da dinlemek isteyenlere saygı göstererek salonu terk etselerdi böyle bir tepki oluşmazdı. Yine aynı şekilde, protestocuların protestoyu “tadında” bırakmayıp toplantıyı sabote etmeleri üzerine, okul yönetimi harekete geçip onları (orantısız güç kullanmadan) dışarı çıkarmayı becerebilseydi, bu müdahale de kamuoyunun desteğini alırdı.

Bu iki örnek bize “protesto hakkı” ve “asayişi koruma görevi” meselelerine soyut değil somut planda bakmamız gerektiğini gösteriyor. Genellemeler yapmak yerine tek tek her olayda yapılan gösterinin “demokratik hak” kapsamına girip girmediği, suç oluşup oluşmadığı ya da güvenlik görevlilerinin asayişi koruma görevini kötüye kullanıp kullanmadığı ayrı ayrı değerlendirilmeli…

Bu arada, yumurta atma eylemi üzerine de birkaç söz:

Doğrusu ben yumurta atmayı barışçı protesto gösterilerinin kapsamında görmeye epey yatkınım. Ama bu konuda kafamın net olmadığını, aksine ikna olmaya hazır olduğumu da söylemeliyim. Zira yumurta meselesi, barışçı bir gösteri ile şiddet içeren dolayısıyla da suça dönüşmüş bir eylemin tam sınırında bir yerde duruyor. Bir yandan atılana fiziksel zarar vermeyi amaçlamıyor ama bir yandan da belli bir saldırı niteliği taşıyor. İşte bu “sınırda” olma özelliği nedeniyle yumurta atmanın suç sayılıp sayılmaması tartışmalı. Ama siyaseten acizliğin, ahlaken de terbiyesizliğin göstergesi olduğundan şüphe yok.

Yaşadığımız öğrenci protestoları sırasında benim dikkatimi çeken bir başka nokta daha var: Protesto eylemlerini değerlendirirken, hukuki olanla siyasi olanın birbirine karıştırılması; bir başka deyişle, eylemcileri suçlamak isteyenlerin onların siyasi ya da ideolojik yapılarını “teşhir” ederlerse, eylemi de suç kapsamına sokabileceklerini sanmaları…

İşte size son günlerde köşelerde yer alan ifadelerden bir demet:

Yapılan gösteriler “masum öğrenci eylemi” değilmiş; göstericiler “belli bir ideolojinin takipçileri” imiş! “Mao’cu Kızıllar yine sahneye çıkmış!” Göstericiler “malum çevrelerin piyonu ya da maşası olan”, “öğrenci kisveli provokatörler”miş. Yaşanan olaylar öğrencilerin kullanılarak Sarıkız Darbe Planı’nın hayata geçirilişi imiş!

Bir kere masum öğrenci hareketi ne demek? Öğrencilerin ideoloji sahibi olması onları masum olmaktan çıkarıp kirletiyor mu? Belli bir ideoloji söz konusu olunca masumiyet kaybedilip otomatikman suçlu mu olunuyor? Sarıkız Darbe Planı’nda “öğrencileri sokağa dökmek”ten bahsediliyor diye, yaşanan her öğrenci protestosunu “Sarıkız’ın hayata geçirilişi” olarak damgalamak nereye götürür bizi?

Bir eyleme yön veren siyasi ya da ideolojik çizgiye karşı olabilir, onu eleştirebilir ve kitlelere teşhir edebilirsiniz. Ama bu görüşleri, o eylemleri gayrimeşru ilan etmek için kullanamazsınız. Eğer bir ülkede fikir özgürlüğü varsa, bir protesto eyleminin meşru ya da gayrimeşru oluşu sadece eylemin şiddet içerip içermemesi ile ilgilidir; katılımcıların siyasi görüşü ile değil… Bu protesto gösterilerini katılımcıların siyasi fikirlerini ya da örgütsel aidiyetlerini teşhir ederek suç kapsamına sokmaya çalışanlar, “fikir suçu” kavramını pekiştirmekten ve yeniden üretmekten başka bir şey yapmıyorlar.

Öyle görünüyor ki, askeri vesayet rejimine karşı mücadele sürecinde kendini dönüştürmeye ve fikir özgürlüğüne saygılı yeni bir üslup benimsemeye çalışan geleneksel sağ siyaset -en azından o kanadın ağırlıklı bir kesimi- eski reflekslerinden kolay kolay kurtulamıyor. Düşünün ki, dünyada komünizm denen şeyden eser kalmamış ama bizim kimi dindar/sağcı kalemler hâlâ 1970’lerin “kızıllar sahnede” tarzı söylemlerine sarılıyor.

En ufak bir toplumsal muhalefet hareketinde antikomünizmin bütün o küflü silahlarının yeniden devreye sokuluşunu görmek; o anakronik üslubun dirilişine tanık olmak hüzün veriyor insana. Gerçekten hüzün veriyor…

Bugün, 10.12.2010

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et