XI. Louis, göreve gönderdiği elçilerine; ‘onlar size yalan söylerse, siz daha fazlasını söyleyin’ buyruğunu verirmiş.
Diplomasinin, diplomatik bir ifadeyle, ‘gerçeği saklama sanatı’ olarak bilindiği o yıllar geride kaldı.
Artık diplomasi, ‘uluslararası toplum’un temel kurumlarından biri olarak kabul ediliyor. Barışı kurup korumak, işbirliklerini pekiştirmek, anlaşmazlıkları müzakereler yoluyla çözmek için vazgeçilmez bir kurum diplomasi…
Peki o halde Wikileaks’in açıkladığı belgelerde açığa çıkan ‘şey’e ne diyeceğiz? Neredeyse her ülkenin bir diğeriyle arasını açacak, ayrıca her ülkenin içindeki herkesi birbirine düşürecek bir ‘bilgilendirme’ sistemi ‘diplomasi’ midir? Ayrıca Amerikan belgelerinde ‘dünya siyaseti’ herkesin herkese düşman olduğu, ülkelerin birbirlerine kazık atmak için fırsat kolladığı bir ‘jungle’ olarak sunuluyor…
O kadar da değil. Ben bunun ‘gerçekçi’ bir uluslararası politika tasviri olmadığını düşünüyorum. Belgelerden ortaya çıkan tablo, olsa olsa Amerikalı diplomatların hâlâ ‘soğuk savaş’ alışkanlıklarından çıkamadıklarını gösterir.
Eğer diplomasi biraz da ölçülü, dikkatli ve ustaca kelam etme sanatı ise Amerikalı diplomatlar diplomasiden habersizler. Ortaya saçılan belgeler tam bir ölçüsüzlük, dikkatsizlik abidesi…
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ‘magazin diplomasisi’ olarak niteledi bütün bunları. Hiç de haksız değil.Ankara’dan giden raporlara baktığımızda bolca dedikodu, duyum ve dezenformasyon görülüyor. Adeta ‘şehir efsaneleri’ büyükelçilik kriptolarına dönüşmüş. Biz bu ‘kriptoları’ ciddi bilgiler, analizler, öneriler taşıyan belgeler sanırdık.
Anlaşılan diplomasi de çağa ayak uydurmuş; ‘okunabilir’ metinler yazmaya başlamışlar. Üstelik yazması da kolay. Ankara’da kulağı delik üç beş gazeteci, akademisyen, siyasetçiyle oturup birkaç saat geyik çevirdiğinizde malzeme hazır. Gönderirsiniz merkeze, oradakiler de sıkılmaz, eğlenceye dahil olurlar!
Ancak çok da haksızlık etmemek lazım. Ciddi analiz teşebbüsleri de yok değil .Meseleyi ne kadar anlayıp anlamadıkları, öngörülerinde ne kadar çuvalladıkları vs. tartışma götürür tabii ki, ama diplomasinin ‘ötekini anla’ buyruğunu da yerine getirmeye çalışmışlar.
‘Bilgi’ adı altında aktarılan ‘şey’lerin ne kadar dedikodu olduğu, kaynağının ne kadar güvenilir, analizin ne denli sağlam olduğu tartışması bir yana Amerikan belgeleri bize bir net şey gösteriyor: Bu ülkede ve her ülkede ne olup bittiği, kimin ne yaptığı, nelerin yazılıp nelerin konuşulduğu bütün dünya tarafından izleniyor. Bunun diplomatı var, gazetecisi var, sivil toplum örgütçüsü var, iş takipçisi var, vs… Orwell’in meşhur ‘Büyük birader sizi izliyor’ sözü gerçek, ama bir farkla; herkes ‘büyük birader’ ve herkesi izliyor.
Dünya adeta bir ‘mahalle’ye dönüşmüş; mahallede dönen dedikodular da herkesin dilinde…
Açıklanan belgelerdeki sığ analizlere dikkat çeken Ali Bayramoğlu, ‘Bu, diplomasinin sefaletidir’ diyor. İyi de, ne bekliyoruz? Karşımızdaki insanlar ne kalem erbabı ne de filozof. Onlar bürokrat; duyduklarını, gördüklerini yazıyorlar kendilerince. Beklentilerimiz yüksek olunca şaşırıyoruz açıklanan belgelerdeki bilgi edinme yöntemlerine ve bunları aktarış üslûbuna ve analiz düzeyine. Diplomasinin ‘yüksek siyaset’ olduğu efsanesinin bittiği noktadır Wikileaks deşifreleri…
Bence Wikileaks’ten öğreneceğimiz en önemli şeylerden biri de Amerikalı diplomatların zihniyet dünyası. Şimdiye kadar açıklanan çok az belgelerden hareketle bile Amerikalı diplomatların düşünme kodlarını, akıl yürütmelerini, algılama biçimlerini çözümlemek mümkün. Sonunda muhtemelen Yağmur Adsız gibi şaşkınlık geçireceğiz: ‘Ne “cihan devleti” ama!!!’
Mesele sadece Amerika meselesi de değil. Bu belgeler bize bir şeyi daha öğretmeli: ‘devlet’i ve onun ‘bürokrat’ını fazla abartmamayı… ‘Devlet’ ve onun ‘adamları’ndan istediğimiz ‘şeffaf’ olmaları ve halka ‘hesap vermeleri’. Açıkçası ‘devlet’in halkla uğraşması yerine magazinle hemhal olması benim daha çok hoşuma gider… Malzemesi ‘insan’dır magazinin en azından; iktidar değil.
Zaman, 03.12.2010