Liberalizm eleştirilerinde insaf ve nezaket ihtiyacı

 Aslında bu satırları kaleme almaya hiç istekli değildim. “Etyen Mahçupyan’a cevaplar ve sorular” (Taraf, 28 Mayıs 2012) başlıklı yazımın sonunda, dile getirdiğim soruların en azından bir kısmına cevap vermemesi hâlinde, Mahçupyan’la liberalizm hakkında bir tartışmaya girmeye niyetli olmadığımı belirtmiştim.

Nitekim, muhatabım beni yanıltmadı, bir anlamda kendi gölgesiyle tartışmayı sürdürmeye çalıştı. Fakat, bunu öyle bir yazıyla yaptı ki, beni tekrar kaleme sarılmaya mecbur bıraktı. Zaman’da 8 Temmuz’da yayımladığı yazının başlığı gayet sevimsizdi: “Liberal misyonerler ve zavallılık üzerine”. Yazıda başka çirkin vasıflamalar da vardı. Mahçupyan diyordu ki, ben ve Zaman’da yayımlanan bir yazısıyla (“Liberallik ve demokratlık”, 6 Haziran) Mahçupyan’ı eleştiren Dr. Devrim Özkan misyonerlik yapmaktaydık. “Zavallı”ydık. Özkan misyoner ve zavallı olmaya ilaveten “pespaye”ydi, “düşünmeyi bilmiyor”du.

Önce bu üslubun kendisine hiç yakışmadığını belirtmek isterim. Mahçupyan çapında birinin nahoş kelimelerle dolu yazılar yazmaya hiç ihtiyacı yok. Böyle yapmakla fikirlerine güç katamaz. Bir eleştirmen argümanlarına bakarak onunla başka bir yazarın (Wallerstein) fikirleri arasında bir paralellik kuruyorsa, yapılması gereken, herhalde, nezaket sınırları içinde, öyle olmadığını açıklamaktır. Bu öfke, bu saldırgan ve aşağılayıcı üslup niye? Kaldı ki, Mahçupyan, Özkan’ın çok önemli eleştirilerine henüz cevap vermiş değil. Hadi diyelim ki Özkan’ın tarzı yanlıştı, ama Özkan’ın Mahçupyan’ın bazı tezlerinin köklerinin modernitede yattığı ve toplum sözleşmesi teorisinin merkeziyetçi siyaseti teşvik edecek olması yüzünden Mahçupyan’ın demokrat zihniyetinin bireysel özgürlüğü ve mahallî seviyede demokrasiyi boğacak bir tahakküm yaratmaya teşne olduğu eleştirilerine Mahçupyan’ın cevabının ne olduğunu öğrenemedik. Öfkeli üslup ve tartışmayı şahsiyetlere çekme çabası bu gerçeği gözden kaçırmaya yetmiyor. (Özkan, Mahçupyan’ın son yazısına hurfikirler.com’da cevap verdi.)

Bir fikri savunmak misyonerlikse Mahçupyan’ın kendisinin de bir misyoner olarak görülmesi kaçınılmaz; zira, neredeyse her yazısı, doğrudan doğruya veya başka fikirler üzerinden, demokrat zihniyeti övme ve yüceltme çabalarıyla dolu. Bu yüzden, biz “liberal misyonerler” olarak adlandırılabiliyorsak, Mahçupyan’ın da “demokrat zihniyet misyoneri” olarak adlandırılması lâzım. Hep yaptığı gibi Mahçupyan kendine meşru gördüğü bir yöntemi başkalarında hata sayıyor. “Zihniyet dünyasını iki kutuplu bir eksen sanıp kendinizi iyi uca oturtmak” onun düşünce tarzının tipik özelliği: Bir tarafta demokrat zihniyet, öbür tarafta geri kalanlar. Mahçupyan liberallerin özgüvenine şaşırmıyor ama ben onun özgüvenine şaşırıyorum. Liberalizm beşeriyetin en zengin, en köklü siyasî-ekonomik düşünce geleneği, liberaller bundan dolayı özgüvenli. Ya Mahçupyan’ın abartılı özgüveni neye/nereye dayanıyor? Hangi filozoflarda, teorilerde, ekollerde temelleniyor? Yoksa düşünce tarihi Mahçupyan ile mi başladı?

Mahçupyan bu yazısında liberalizm hakkında biraz daha dürüst. Haklı olarak diyor ki: “Modern zamanların en etkili ideolojisi muhakkak ki liberalizmdir. Pazar ekonomisinin kriterlerini, eşit oy hakkını ve seçim mekanizmasına dayanan demokrasi deneyimini düşündüğümüzde, benimsemiş olduğumuz birçok ilke ve standardı liberalizme borçlu olduğumuz ortaya çıkıyor. Diğer ideolojiler ya liberalizme karşı pozisyon üretmiş ya da liberalizmi kendi içlerine alarak eritmek durumunda kalmıştır.” Bu tespitler doğru, ama eksik ve kısmen de yanıltıcı. Pazarı ve kriterlerini değil, pazar teorisini liberalizme borçluyuz. Demokrasi sadece liberalizmin ürünü değil; üstelik liberalizm ile demokrasi arasında hem bir çekiş hem bir itiş ilişkisi var. Ama liberalizmden arındırılmış bir demokrasinin bildiğimiz anlamda demokrasi olması da imkânsız. Bu “demokrat zihniyet demokrasisi” için de böyle. Öyleyse Mahçupyan neyin mücadelesini veriyor?

Klasik liberalizm ve ideal tipler

Mahçupyan liberal gelenekler arasında ayrım yapmadan liberalizm eleştirisi yapmayı sürdürüyor. Bir kere daha söyleyeyim, benim bağlı olduğum Hume-Smith-Menger-Hayek geleneği açısından eleştirileri büyük ölçüde anlamsız. Bu gelenek temel beşerî kurumların -dil, para, pazar, ticaret kuralları, temel ahlâk ve hukuk kodları- kendiliğinden, Adam Ferguson’un deyişiyle, “insanın eseri olarak, fakat insan dizaynının ürünü olmadan” ortaya çıktığını kabul eder. Bir siyasî otorite olmasa da bunlar var olacaktır. Bir başka deyişle, siyasî yapı ve programlar bu kurumları değil, bu kurumlar siyaseti, siyasî yapıyı önceler. Hayek’e göre her toplum bu kurumlara dayanan kendiliğinden doğan düzenle, bir organizasyon düzeninin karışımı olan bir düzene sahiptir. Mahçupyan’ın iddia ettiğinin tersine, klasik liberaller toplumsal güçlerin kendiliğinden doğan düzeni bozduğunu değil yarattığını, onu bozacak gücün devlet olduğunu ve bu yüzden devletin sınırlı devlet olarak kurgulanması (anayasal devlet) gerektiğini düşünür. Bu liberal teorinin gerçeğe uymadığı da Mahçupyan’ın kendi hayal dünyasında muhafaza etmekten mutluluk duyduğu bir fantezi. İnsanî hakikatle en iyi uyuşan ve ayakları yere en sağlam basan “ideoloji”nin liberalizm olduğu açık bir gerçek.

Bilim ve düşünce hayatında ideal tipler geliştirip onlardan yararlanmak, en azından Max Weber’den beri, olağan bir yöntemdir. Bunun sebebi, her toplumda hiçbir kafanın birlikte ve bir defada kavrayıp açıklayamayacağı kadar çok faktörün işliyor olmasıdır. Bir düşünce faaliyeti niteliğinde ideolojiler de böyle yapıyor olabilir. Bunun getireceği faydalar (karmaşık realiteyi basitleştirme imkânı gibi) ve zararlar (realitenin küçük bir kısmının bütündeki yerini abartma ihtimali gibi) olabilir. Ancak, böyle oluyor diye bilimsel araştırma ve sistematik düşünce faaliyetlerinde ideal tipler oluşturup onlar üzerinde konuşmaktan vazgeçemeyiz. Ve idealize edilmiş modelleri teoride tahlil pratikte test ederek yola devam ederiz. Bu liberalizm için ne kadar böyleyse, Mahçupyan’ın demokrat zihniyeti için de o kadar böyledir. Mahçupyan yazılarında ne olduğunu yalnızca kendisinin (umarım) tam olarak bildiği bir ideal demokrat zihniyeti anlatmak ve haklılaştırmak için çırpınıp durmuyor mu?

Liberallerin hepsinin sosyalizme benim gibi bakmadığı aşikâr. Kavramı ad olarak kullanmayı hak ettiklerini var sayarsak, Amerikan liberalleri sosyalizme sempati duyar, hatta bazı bakımlardan düpedüz sosyalisttir. Benim bağlı olduğum gelenek ise, sosyalizmi ana rakibi olarak görür. Bunda haksız olmadığını tarihî tecrübe kanıtlamıştır. Ama, klasik liberaller sadece sosyalizme karşı çıkmakla kalmaz; faşizme, nasyonal sosyalizme, nasyonalizme, dinizme (religionism), ırk ve cinsiyet temelinde ayrımcılığa, şiddete ve haksız savaşa, devletin vatandaşları arasında şu veya bu sebeple negatif veya pozitif ayrımcılık yapmasına da karşı çıkar.

İyi ki liberalizm var ve iyi ki Mahçupyan liberalizmin temel kaynaklarını okuyarak ve hayatı önyargısız gözlemleyerek bu yanlışlardan kurtulabilecek kadar yetenekli.

 

Zaman, 27.07.2012

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et