Çözümün ne çok düşmanı olduğunu, hepsinin de sürecin çökmesi için nasıl alesta beklediklerini bir kez daha gördük.
Erdoğan’ın BDP-HDP’ye yaptığı “kaçırılan çocukları alın getirin yoksa B ya da C planlarımızı uygularız”açıklamasının ardından, CHP ve MHP’nin aynı anda heyecanla ortaya fırlayıp “Hadi uygulasana, uygulasana”diye tempo tutuşları ne kadar da ibret vericiydi.
Uygulanacak şeyin ne olduğu belli. Başbakan, “Siz onları getirmezseniz, biz operasyon yapar alırız” diyor ve muhalefetin heyecanının sebebi de bu. Hükümet uzun bir aradan sonra operasyonlara başlasın, silahlar tekrar patlasın, çözüm süreci çöksün, böylece AK Parti en büyük kozunu kaybetsin. Bedeli de ne olursa olsun…
Aynı hesap PKK’nın içinde bir grup tarafından da yapılıyor ve zaten çocukların kaçırılış sebebi de bu: Hükümeti üzerlerine çekmek… Hayatında terör örgütü yönetmek dışında başka hiçbir şey yapmamış ve artık yapamayacak olan; silahlar susarsa bir hiç olacağını düşünen; Kandil’deki konumu, itibarı, pozisyonu, yani her şeyi o lanet savaşın yeniden başlamasına bağlı olan bu kesim de tek kurtuluşu çözümün çökmesinde görüyor; bunun için fırsat kolluyor, sürekli provokasyonlar yapıyor; insan kaçırıyor, yol kesiyor, haraç istiyor, korucu öldürüyor, hükümetin ve Silahlı Kuvvetler’in sabrının taşması için elinden geleni ardına koymuyor.
Yeni olan
Aslında bütün bu anlattıklarım yeni değil; sürecin başından beri açıkça ortada olan pozisyonlardan bahsediyorum.
Ama bu defa yeni olan bir şey var. Oyunu bozan, güçler dengesini değiştiren, bu sürecin kaderini belirleyecek olan bir şey: Hem çocuklarını hem de süreci korumak için PKK’ya bayrak açan Kürt anneler!
Bunun çok kıymetli bir eylem olduğunu görmemiz lazım.
PKK içindeki şahinlerin hesaplarını boşa çıkaran da, BDP’yi şaşkına çevirip ne yapacağını şaşırtan da bu yeni durumdur. Özgür Gündem Gazetesi’ni “Adım at ki gelsinler” manşetiyle Kürt halkının çocuklarını hükümete karşı rehin olarak kullanma gafletine sürükleyen de bu durumdur.
Çocuklarını PKK’dan geri isteyen anneler, çözüm sürecinde yeni bir aşamanın habercisidir. Bölge halkı barışın karşısındaki asıl engelin PKK olduğunu gördükçe, hedefe onu almaya, barışı korumak için ona isyan etmesi gerektiğini kavramaya başlıyor.
Tepki yön değiştiriyor, PKK’yı hedef alıyor. PKK kendi kitlesini karşısında buluyor.
Ölümü geri çağıran kaybeder
Bu tablo, çözüm sürecinin başından beri söylediğimiz bir şeyin somutlaşmış halidir. Bir yıldan daha uzun zamandır süren çatışmasızlık hali, milyonları “barış hali”ne alıştırdı. Bölge halkı ölümden uzaklaştı. Dağda dönmeyi bekleyen gençlerin, önlerinde uzanan gelecekle ilgili hayalleri var artık. Esnafın yüzü güldü, iş adamları bölgedeki ekonomik kıpırdanmadan umutlandı, bölgeye tayini çıkan öğretmenin, memurun yüreğini basan korkular yok oldu. İnsanlar çocuklarını askere göndermekten korkmaz oldu.
30 yıllık ölüm döneminden sonra, yaşamak yeniden “kazanılmış bir hak” haline gelmişken, bu hakkı insanların elinden alamazsınız. Ölümü geri çağıran kim olursa olsun kaybeder.
Bugün çocuklarının zorla dağa çıkarılmasına bayrak açan bu insanlar, yarın aynı şeyi yol kesenlere, haraç isteyenlere, korucu öldürenlere karşı ya yapacak. PKK’nın o bölgede Ali kıran baş kesen olmasına itiraz edecek olanlar da onlardır.
Kürt sorununun demokratik siyaset yoluyla çözümüne köstek olan her tutum, ister PKK içindeki bir klikten; ister BDP ya da HDP’den gelsin, giderek daha geniş bir Kürt kesimini karşısında bulacaktır.
Maya tutmuş, çözüm projesi asıl sahibiyle buluşmuştur.
Bu yazı Bugün Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.