Bir Laz ile bir Kürt birlikte idam sehpasına çıkarılırlar. Adet olduğu üzere cellât iki kurbanına da son dileklerini sorar. Evvela Kürt cevap verir: “Anamı görmek isterim” der. Cellât “Kabul” der ve Laz’a döner: “Peki, senin son arzun nedir?” Laz, cevaplar:“Kürt, anasını görmesin.”
Fıkra, bilindik. Çeşitli vesilelerle hatırımıza gelir. Bu kez aklımıza düşüren ise Türkiye’nin PYD’ye karşı tavrı.
Bir siyasetin en mühim başarı ölçütlerinden biri önüne koyduğu hedeflere ne oranda vardığıdır. Her siyasi tercih bir hedef gözetilerek yapılır. Siyasetçiler öngördükleri hedeflere yaklaştıkça başarılı, bu hedeflerden uzaklaştıkça başarısız sayılırlar. Türkiye’nin Suriye siyasetine bu perspektiften bakıldığında ortaya çıkan manzara özetle şöyle:
Ankara’nın Şam için belirlediği dört temel amaç vardı:
- Esad’ı iktidardan düşürmek
- Özgür Suriye Ordusu şemsiyesi altında örgütlediği muhalefeti yönetime getirmek
- Türkmenleri korumak ve Suriye’nin yeni düzeninde onların söz sahibi olmalarını sağlamak
- PYD’nin bir egemenlik sahası oluşturmasını, bilhassa Fırat’ın Batı’sına geçmesini ve sınırı boydan boya kaplayan bir Kürt koridorunun oluşmasını engellemek.
Meşruiyet Debisi
Ancak Türkiye’nin bu amaçların hiçbirine varamadı:
- Esad bir süre daha yönetimi elinde tutacak gibi. ABD’nin 2017 projeksiyonunda dahi Esad işbaşında görünüyor.
- Muhalefetin başarılı olma ihtimali yok denecek kadar az.
- Rusya’nın yoğun bombardımanı nedeniyle Türkmenler ağır kayıplara uğradı.
- PYD Rojava’da iktidarını örgütlemeyi ve yerleştirmeyi başardı. ABD ve Rusya’nın askeri ve siyasi desteğini arkasına aldı.Müttefiklerin ve peşmergenin yardımıyla kazandığı zaferler PYD’nin hem özgüvenini artırdı, hem de meşruiyet debisini yükseltti. Bu sayede üç kantonu birleştirme yönünde önemli mesafe kat etti.
Hülasa, Türkiye’nin planları ile arazide gerçekleşenler arasındaki makas çok açıldı. Neden? Başlıca üç sebepten:
- Türkiye, Esad rejiminin toplumsal tabanını, askeri gücünü ve müttefikleriyle birlikte erişebileceği direnme kapasitesini doğru analiz edemedi. Libya ve Mısır’da diktatörler kısa sürede çözüldü. Türkiye, Suriye’de de benzer bir sürecin yaşanacağını hesapladı, süreç beklediği gibi ilerlemedi.
- Muhaliflerin gücünü abarttı. Muhalefet kendi içinde “birlik” olamadı. Ayrıca uluslararası camianın onlara verdiği destek ve onların iş görebileceğine duyduğu inanç da giderek zayıfladı.
- Sonradan Suriye denklemine bodoslamadan giren aktörlerin oyun bozan ve oyun kuran hamlelerine cevap üretmedi.Mesela, IŞID’in varlığı Esad lehine bir pozisyon üretti. “Esad mutlak gitmeli” diyenler IŞİD’i yapıp ettiklerini gördükten sonra bir adım geri çekildi. Ya da Rusya’nın kaba kuvvetiyle meydana dalması, muhaliflerin zemin ve toprak kaybıyla sonuçlandı. Veya IŞİD ile girdiği mücadele PYD’nin meşruiyet debisini yükseltti. Her biri meseleyi yeniden formüle edecek çaptaki bu değişimler karşısında Türkiye politikasını doğru yöne döndüremedi.
Dostları Çoğaltmak
Önümüzde duran fotoğraf, Suriye politikasında köklü bir değişikliği zorunlu kılıyor. Türkiye dostlarını artırmaya, karşıtlarını ve düşmanlarını azaltmaya dönük rota izlemeli. Bu kapsamda ilk etapta PYD ile olan ilişkileri dönüştürmeli, ivedilikle PYD’yi dost edinmeli. “PYD, Suriye’de muhatap olamaz, bir aktör olarak kabul edilemez” demenin realiteye uygun düşen bir tarafı yok. “Kürt anasını görmesin”denbaşka bir mana taşımayan bu çizgi, Türkiye’yi bir yere götürmez.
Zira artık Suriye’de bir Kürt oluşumunun önüne geçilemez. Yani Kürt anasını görecek. Türkiye, bu yapıdan korkmak veya çekinmek yerine, onunla ekonomik, kültürel ve sosyal bütünleşme yollarını aramalı. Her düzeyde işbirliğini geliştirmeye çalışmalı, imarına talip olmalı, askeri ve siyasi yapılandırılmasına yardım etmeli. Doğru ve herkesin menfaatine olan siyaset budur.
Yeni Yüzyıl, 17.02.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/kurt-anasini-gorecek-1337